Ülkemizin bitmeyen zaman zaman alevlenen tartışmalarından biri de Laiklik-Şeriat tartışmasıdır. Yine son zamanlarda özellikle de bazı televizyon ve medya organlarında yorum ve yazarlar bu konuyu yine gündeme getiriyorlar.
Ülkemizin bitmeyen zaman zaman alevlenen tartışmalarından biri de Laiklik-Şeriat tartışmasıdır.
Yine son zamanlarda özellikle de bazı televizyon ve medya organlarında yorum ve yazarlar bu konuyu yine gündeme getiriyorlar.
Bu tartışmanın kime ne faydası var, kimler bu tartışmalardan nemalanıyor bilmiyorum; ancak, Laiklik-Şeriat tercihine tabi tutulan Müslümanların zararına olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Konuyla ilgili bazı araştırma merkezleri tarafından anket çalışmaları yapılıyor, sokak röportajlarında aynı soru soruluyor.
Bu yazımda amacım Şeriat-Laiklik tartışması yapmak olmayıp bu tartışmayı amaca hizmet etmeyen boş bir tartışma olarak görüyorum.
Amacım, Müslüman olup da Müslüman olmanın şuurunda olmayan Müslümanları uyarmak, yanlış tercihin imani açıdan ağır sonuçlara yol açabileceğini açıklamaktır.
Onun için böyle bir tercihle karşı karşıya kaldığınızda tercihinizi açıklamaktan endişe duyuyorsanız sükut etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. Maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin '… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti' olduğu, 4.Madde de 'Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez,' kesin bir şekilde yer almaktadır.
Ortada anayasal bir gerçek varken niye Laiklik-Şeriat tercihine tabi tutuluyor, yoğun bir tartışmanın içine sokuluyoruz.
Anayasada, laikliğinde yer aldığı maddenin değiştirilmesi ve değiştirilmesi teklifinde bile bulunamaz, var mı bunun ötesi?
Bir referandum yapılarak değişime gidilecek olsa böyle bir tercihle ilgili araştırma, sokak röportajı yapılmasına tamam diyelim.
-Öyle bir durum söz konusu bile olmadığı halde niye Laiklik-Şeriat tartışmaları yapılıyor, düşündürücü değil mi?
Kaldı ki, takip ettiğim araştırma ve sokak röportaj sonuçları da böyle bir tartışmanın gerçeklikten uzak olduğunu gösteriyor.
Birkaç yıl önce Müslüman ülkeler arasında ŞERİAT YÖNETİMİ isteme anket sonuçlarına göre bazı ülke oranları Afganistan % 99, Irak % 91, Filistin %89, Nijer %86, Pakistan %84, Fas %83, Bangladeş %82, Mısır %74, Ürdün %71, Mali %63 devam ederken ülkemiz ve diğer bazı ülkelerin oranları ise; Kırgızistan %35, Kosova %20, Bosna Hersek %15, Türkiye % 12, Kazakistan %10, Azerbaycan %8 olarak yer almaktadır.
Araştırmayı yapan şirketin güvenirliğini bilmiyorum; ancak, ülkemiz verilerinin gerçeği yansıttığını da düşünmüyor değilim.
İlginçtir, gençler arasında yapılan ciddi bir araştırmada gençlerin yüzde 12'si kendini dindar olarak tanımlıyor.
'Laiklik mi Şeriat mı' konulu sokak röportajlarında katılımcıların kahir ekseriyetinin cevabının 'laiklik' olduğunu gözlemledim.
Burada iki husus ortaya çıkıyor. Birincisi kendisini Müslüman olarak tanımlayanlar 'Şeriat' kelimesinin neyi kastettiğini bilmiyor; ikincisi İslam ile olan ilişkisi çok zayıf hatta yok!
Ne garip ki, yine araştırmalarda 'laiklik' tercihinde bulunan toplumun çoğunluğu kendisini Müslüman olarak tanımlamaktadır.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi bir Müslümana 'Laiklik mi Şeriat mı' sorusu sorulması saçma olduğu gibi bir Müslümanın 'Müslümanım ama aynı zamanda laikim' demesi de çok sakıncalıdır!
'Müslümanım ama aynı zamanda laikim' diyen bir Müslümana 'Laiklik mi Şeriat mi' sorusu sorulduğunda büyük bir ihtimalle 'Laiklik' diyecek ve diyorlar da; işte beni kaygılandıran burası!
'Laiklik ve Şeriat' üzerinde kısaca durmaya çalışacağım ki, kaygım daha iyi anlaşılsın.
-Laiklik nedir?
Laikliğe 'la dinilik yani dinsizlik' olmak üzere birçok anlam yüklenmekle birlikte genel olarak din işleriyle dünya işlerini ayıran, dinin dünya özellikle de devlet işlerine karışmaması; iman ve inancın yerine aklın konulması; hukuk sisteminin dini kurallara göre değil, insanların kendi koydukları kurallara göre tesis edilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Yani, Allah(c.c.)'ın koyduğu kurallar yerine kulların kendi oluşturdukları kurallar tercih edilecek ve dini olan her şey hükümsüz olacak.
Laiklik bir kısım insanların açıkladığı gibi 'din ve vicdan özgürlüğünü' sağlamaz tam tersi insanları dinden uzaklaştırır.
Din ve vicdan özgürlüğünü sağlaması tanımlaması tamamen kandırmaca olup laikliğin uygulandığı ülkelere bakınca bu durumu rahatlıkla görebiliriz.
Mesela, Fransa ve birçok Avrupa ülkesinde ateistlerin oranı yüzde 50'lere ulaşmış ülkemizde dahil bu oranlar hızla artmaktadır.
-Şeriat Nedir?
Şunu samimiyetimle ifade edebilirim; yüzde 90'nın kendisini Müslüman olarak tanımlayan ülkemiz insanının kahir ekseriyeti 'Şeriatin' İslam'ın bizatihi kendisi olduğunu bilmez.
İsterseniz çevrenizdeki insanlara sorabilirsiniz.
Şeriat; İslami hükümlerin tamamıdır. Şeriat kavramı, imani hükümlerin yanında ahlaka, ibadete ve günlük hayattaki işlere dair hükümlerin hepsini içine almaktadır.
Yani, Kur'an'ı Kerime, Hadis-i Şeriflere, İcma ve Kıyasa dayanan hükümlerin tamamını içine almaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülke olarak yer alsa da Müslümanın 'Laiklik mi Şeriat mi' tercihinde 'laiklik' tercihinde bulunmasını İslam asla kabul etmez!
Böyle bir tercihin imani yönden ağır sonuçlara yol açacağı kaçınılmaz olup bir Müslümanın Allah(c.c.)'ın hükümlerini gerekçesi ne olursa olsun istemiyorum, deme hakkı kesin olarak yoktur.
'Laiklik mi Şeriat mi' tercihinde bulunma sorusu tuzak olup bu tuzağa düşmemek için Müslümanlar çok çok uyanık olmalıdır.
Bir de; 'din ile devlet işleri ayrı olmalı; devlet dine, din devletin işleyişine karışmamalı' deniliyor ya böyle bir şeye itibar etmeyin; kim derse yalan söylemiş olur.
İslam dini bireyin özel hayatı da dahil olmak üzere her şeyine karışır; ancak, kişinin inanıp inanmamasına karışmaz.
Kişi İslam'a inanıp inanmamakta serbest olup hiç kimse Müslüman olacaksın diye kimseyi zorlayamaz ama Müslüman bir ülkede devlet İslam Dinini vatandaşlarına öğretmek zorunda ve İslam'ın öğretilmesi devletimizin asli görevi olmalıdır.
Çünkü, inanç güvenliği, can ve mal güvenliğinden çok daha öncelikli olup halkının kahir ekseriyeti kendini Müslüman tanımlayan bir devlet, halkının inancına yapılabilecek her türlü içten ve dıştan saldırıya karşı halkını korumak zorundadır.