Regaip gecesi nasıl idrak edilmeli diye bir soruya kendimin vereceği cevap neyse onu burada satırlar ölçüsünde paylaşacağım. Üç bin salavat, beş yüz rekat namaz, her rekatta kırk’ar “gulhü” okumaktan bahsetmeyeceğim elbette!

Regaip gecesi nasıl idrak edilmeli diye bir soruya kendimin vereceği cevap neyse onu burada satırlar ölçüsünde paylaşacağım. Üç bin salavat, beş yüz rekat namaz, her rekatta kırk'ar 'gulhü' okumaktan bahsetmeyeceğim elbette!

Benim regaipten anladığım bu değil çünkü. Benim regaipten anladığım, recep ayına sağlıklı bir başlangıç yapıp, bunu şaban ayında biraz daha ileriye götürüp, ramazanbnda işi zirvesine çıkarıp şevval ayının 1.günü yeni hayatımıza daha muhkem adımlarla başlamak. Yeniden dirilmek, yeniden doğrulmak, yeniden yoğrulmak yani.

Menkıbeler ve uydurma hadisler üzerinden ortaya konan bir kandil programını reddediyorum elbette. Böyle bir din algısıyla da kavgalıyım ziyadesiyle. Benim iman ettiğim din herhangi bir uydurma veya desteğe ihtiyaç duymayacak kadar sahih muhkem ve donanımlı. Asıl sorunda buradan çıkıyor anladığım kadarıyla. Dinin mevcut halinin kimseyi tamamlayamayacağı tatmin edemeyeceği vehmi nüfuz etmiş bünyelere. Recep ayının bence ne mana ifade ettiğine girmeden kısa bir test yapalım!

Hep birlikte peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemi ve onun inşa ettiği medineyi, onun terketmek zorunda olduğu mekkeyi hayal etmemiz istense neler gelir gözümüzün önüne?
Deve, çöl, gül, semazen. Evet semazen! Saçmalamanın zirvesindeyiz!

Adaleti, merhameti, sakinliği, çözüm merkezi oluşu, baba oluşu, hoca oluşu, devlet adamlığı gelmiyor gözümüzün önüne! Kabe etrafında işlenen rezaletlere itiraz olarak gelen, sadece bir ibadet değil, aynı zamanda da yeni bir hayat standardı teklif eden vasfı gelmiyor aklımıza. Çünkü bizce peygamber daha çok sakallı bir hacemmi ile duası makbul zat arasında bir yerde! Peygamber algımızı bu sebeple gözden geçirmek zorundayız. Kimse kusura bakmasın. Zalimin zulme, mazlumun da bu muameleye alıştığı bir dünyayı reddederek geldi peygamber!

Geldiğimiz noktada yeniden kendimizi bilincimizi gözden geçirmek zorundayız. Ben bir hadis işçisi değilim. Hadis ilmine dair büyük cümleler kurma hakkını kendimde bulmuyorum. Şairin dediği gibi 'ayağının tozuyum.' Hadis hizmetçiliği bir şirket olsa bize ancak oranın hademe yamaklığı düşer ki bu dahi şereftir. Yerimi biliyorum ve bu yamaklığın dahi büyük mesuliyeti var farkındayım. O da şu: bu din. Kitabı ve sünnetiyle kurcalanmasına hem ihtiyaç duyulmayacak hem müsaade edilmeyecek kıymette ve yüceliktedir.

Tekrar başa dönelim. Recep ayı diyorduk…

' Allahım recep ve şabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır.' (camiussağır)
İçinde bulunduğumuz aya bakışımızı ziyadesiyle ortaya koymaya yeterli bir nebevi nefes ortadadır. O sebeple fazlasına lüzum yoktur. Biz her bir anını daha da daha kazançlı geçirmek ve bizi ramazana ulaştıracak bir tramvay olarak görmek zorundayız recebi. Eğer bakışımız düzgün olursa içinde bulunduğumuz vaktin de ne kadar kıymetli olduğunun, hassasiyetle geçtiği takdirde bereketinin artacağının bir kanıtı bu dua.

Ve recep bizim için daha çok tesbih, daha çok namaz olmanın yanında…daha çok ziyaret, daha çok muhabbet, daha çok gönül almak daha çok ümmetin yükünü yüklenmek anlamına gelmeli.