İnsan, bazı olaylardan sonra hayata bakış açısını değiştiriyor, dünyanın çok da ciddiye alınmaması gereken bir mekân olduğunun bilincine varıyor. Benim için ilk aydınlanma 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinden sonra gerçekleşti.

İnsan, bazı olaylardan sonra hayata bakış açısını değiştiriyor, dünyanın çok da ciddiye alınmaması gereken bir mekan olduğunun bilincine varıyor. Benim için ilk aydınlanma 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinden sonra gerçekleşti. Bir gecede binlerce insanın sabahı görememesi, on binlerce insanın birinci dereceden yakınını bir anda kaybetmesi, malıyla, mülküyle kendini ve ailesinin geleceğini garanti altına aldığını düşünen birçok insanın aniden elinde avcunda hiçbir şeyin kalmayışı, yüzbinlerce planın artık anlamının kalmaması beni derinden etkiledi.

Özellikle depremden sağ kurtulanların ve depremde yakınını kaybeden insanların anlattıkları, keşkeleri, pişmanlıkları hiç aklımdan çıkmıyor. Depremde eşini kaybeden bir adamın, önceki gün eşiyle kavgalı olması ve barışma şansı olmadan eşine veda etmesi; enkaz altından cansız bedeni çıkan bir gencin yapılacaklar listesi hazırladığı defterde yazanların hiçbirini yapamamış olması; bir annenin bisiklet isteyen çocuğuna bisiklet alamaması ve o çocuğun enkazdan çıkarıldıktan sonra bacaklarını kaybetmesi ve daha buna benzer binlerce acı hikaye… Unutamıyorum…

Kendi içimde Şubat depremlerinde yaşanan acıların etkisini onaramamışken 7 Kasım'da yeniden alevlenen İsrail-Filistin çatışmasının ardından Gazze'de yaşananlar dünyaya ve insana bakışımı kökten değiştirdi.

Çocukluğumuzdan yetişkinliğimize erişene kadar hep planlar, programlar arasında sürüklenip farkında olmadan zamanda kayboluyoruz. Okulu dereceyle bitirme planları, üniversitede hayal ettiğimiz bölüme yerleşme çabaları, mezun olduktan sonra en iyi işi kapma arzusu, iş hayatına atıldıktan sonra da daha fazla kazanma hırsı vs. Birçok insan kariyerinde daha iyi yerlere gelebilmek için yaşamayı erteliyor.

Hayat, ibresindeki hız çıplak gözle algılanamayacak kadar hızlı... Akıp gidiyor. Felaketlerin, son birkaç yıldır tüm dünyada artarak devam ettiğine şahit oluyoruz.

Hayat zaten kısa iken insan denen varlığın doyumsuzluğu, hırsları, nefreti bu süreyi daha da kısaltabiliyor. Yaptığınız tüm planlar, gelecek hayalleriniz, anlık gelen bir doğal afet ile yerle yeksan olabiliyor ya da iki devlet güç için tepenizde tepişirken aşağıda ezilenlerden biri olabiliyorsunuz.

Hayat kısa ve seni asla beklemiyor

Sebepler çok ve onları engelleme gücümüz yok. Bizim, tüm bunlara rağmen yaşamı yakalayabilme ve dünyada geçirdiğimiz zamanı en iyi şekilde değerlendirebilme sorumluluğumuz var.

Önemsiz varsaydığımız, yarına bıraktığımız veya hiç aklımıza gelmeyen; bir gün "keşke" kelimesini kullanmamıza sebep olacak anların hatırlattığı "önemliler"...

En sevdiğiniz insanlar bile mazeretsiz geç kaldığınızda bir süre sonra sizi beklemekten vazgeçerler. Peki hayat sizi neden beklesin? Her geçen gün sevdiklerimiz, gözlerimizin önünde onca planları olmasına rağmen hayata veda ederken, dünyanın her köşesinde, her dakika bir insan son nefesini verirken daha nasıl bir mesaj bekler ki insan acele etmek için?

Sevimsiz fakat bir o kadar büyük bir gerçek olan ölüm, bize nefesimizden daha yakınken, yürekten sevdiğimiz insanlara "Seni Seviyorum" demek için neyi bekleriz? Beş dakika sonrası için bile yaşıyor olmaya garantimiz yokken bu cümleyi kurdurtmayan gururu neden dinleriz? Kızgın olduğumuz kişiyi kaybettikten sonra kızgınlığımızın sebebinin aslında o kadar da önemli olmadığını fark etmemize ve arada kırgınlık varken ayrılışımıza pişman olmamıza rağmen kalanlara neden daha hoşgörülü davranmayız?

Peki siz?

En son ne zaman tanımadığınız küçük bir çocuğu mutlu ettiniz?

En son ne zaman bir gününüzü ayırıp bütün yakınlarınızı ve arkadaşlarınızı arayıp, sizin için değerli olduklarını hissettirmek niyetiyle sohbet ettiniz?

Eşinize / ailenize / sevgilinize en son ne zaman, özel bir gün dışında hediye aldınız?

Ya da çocuklarınıza dakikalarca sarılıp, onların sizin için ne kadar değerli olduğunu anlatacak bir konuşma yapıp, sevginizi apaçık belli ettiniz?

Peki huzur evlerini ziyaret ettiniz mi? Ya kimsesiz çocukların yaşadığı yuvaları?

Kocaman bir pasta yapıp ya da lezzetli kurabiyeler satın alıp, sebepsiz yere komşularınıza dağıttınız mı?

Hayatınızın önemli bir parçası olan insanların hepsiyle tek tek fotoğraf çektirdiniz mi?

En son zaman bütün samimiyetinizle dua ettiniz?

Gezmek, görmek istediğiniz yerlere gitmek için vakit oluşturmak adına adım attınız mı?

Size 3 ay sonra öleceğiniz bildirilseydi ve bu kesin bir bilgi olsaydı, neler yapardınız?

Durun tahmin edeyim...

*Para biriktirmek için sağlığınızı riske atmazdınız.

*Aşık olduğunuz insana koşup neler hissettiğinizi bir çırpıda anlatıverirdiniz.

*Aileniz başta olmak üzere, bilmesini istediğiniz herkesi arayıp onları sevdiğinizi, sizi iyi hatırlamalarını istediğinizi söylerdiniz.

*Kısa bir süreliğine bile paylaşmaktan kaçındığınız, esirgediğiniz eşyalarınızı, onları görüp beğenenlere hediye ederdiniz.

*Şu an güvende olduğunu düşündüğünüz fakat ortaya çıktığı takdirde sizi utandıracak her şeyi sakladığınız yerden çıkarıp yok ederdiniz.

*Siz olmadığınızda zor durumda kalacak kişiler varsa, onlar için emniyetli bir ortam hazırlamaya, siz olmadan başlarının çaresine rahatlıkla bakabilecek imkan sunmaya çalışırdınız.

*Kin duygusunun saçmalığını bir anda fark eder, intikam almak için fırsat kollayacak kadar kızgın olduğunuz insanları affeder, her şeyi unuturdunuz.

*En önemlisi para. Paranın aslında sanıldığı kadar değerli bir materyal olmadığının farkına varırdınız. Eğer bir yerlerde sakladığınız paranız varsa, en iyi ne şekilde değerlendireceğinizi düşünmeye başlardınız. Miktarı ne olursa olsun, tamamından vazgeçmenin bir şey ifade etmediğini anlardınız.

Erteledikleriniz aklınıza gelmeye başladı değil mi? Buna rağmen sorumluluklarınız, zorunluluklarınız da aklınıza geldi, bunun da farkındayım. Her gün yapmak istediklerinizi ertelediğiniz bahanelerinizin birçoğunu ben de kendim için üretiyordum. Ama artık eskisi gibi uzun vadeli planlar için bugünümden çalmamaya niyetliyim. Size de tavsiye ederim. Bundan daha büyük bir kazanım olamaz.

Yorgunluk ve bitkinliğe yenik düşerek planlarımızı ertelesek de elimizdekilerin ve anın kıymetini bilmeyi ihmal etmeyelim.

Kariyerinize, eğitiminize yine odaklanın ama yaşamayı, yardımlaşmayı, sevmeyi ihmal etmeden yapın bunu… Hayat, işler bitince yaşanacak bir şey değil, şimdide yaşanması gerekiyor, en azından niyet o yönde olmalı. Bir planı gerçekleştirme imkanı varken motivasyon eksikliğinden dolayı ertelemek en yanlış karar olacaktır. Ertelemeyin, imkan varsa harekete geçin. Sonraya bırakmayın çünkü 'sonra' hiç gelmeyebilir!

Ne yazık ki biz meşgulken hayat yanımızdan sessizce geçip gidiyor. Herkesin başına, her an kötü bir şeyler gelebileceğini hayat bize zor yollardan öğretmeye devam ediyor. Unutma, sahip olduğun tek şey yaşadığın andır. Anların kıymetini bilerek yaşamak dileğiyle…