Dünya genelinde gelir eşitsizliği sadece ekonomik değil, toplumsal dengelerin ve sağlığın da önemli bir belirleyicisi haline gelmiştir.

2021 verilerine göre, küresel ölçekte bir yetişkinin yıllık ortalama kazancı 23.380 dolar iken serveti ise 102.600 dolar seviyesindedir. Siz de kişisel gelirinize göre dünyadaki yerinizi hesaplayın. Umarım sonuç sizi tatmin eder.

Dünyanın en zengin %10'u, küresel toplam gelirin yarısından fazlasını kazanırken en yoksul %50’si se bu gelirden sadece %8 pay alabilmekte. En zengin %10'luk kesimin yıllık geliri ortalama 122.100 dolar iken en yoksul %50'lik kesimin yıllık geliri ise sadece 3.920 dolar seviyesindedir. Bu rakamlar, gelir dağılımındaki eşitsizliğin boyutlarını gözler önüne sermekte.

Daha dramatik bir örnek vermek istiyorum:

51.700 kişi toplam servetten %6,4 pay alırken 2 milyar kişinin toplam servetten aldığı pay %2’dir.

OXFAM'ın Ocak 2024'te yayımlanan eşitsizlik raporuna göre, dünyanın en zengin beş kişisi 2020’den günümüze servetlerini iki katından fazla artırırken neredeyse beş milyar insanın serveti ise azalmıştır. Bu durum, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun giderek büyüdüğünü ve toplumun belirli kesimlerinin dezavantajlı konuma düştüğünü göstermekte. Bizler de eğer geleceğimize yatırım yapmazsak çok yakın bir zamanda kendimizi dezavantajlı grupta bulabiliriz.

Raporda belirtildiği gibi, gelir eşitsizliği sadece ekonomik faktörlere dayanmamakta. Toplumsal cinsiyet ve ırk temelli asırlık eşitsizlikler de bu uçurumun temelini oluşturmaktadır. Örneğin; dünyanın en zengin beş kişisi (Hepsi erkek!) günlük bir milyon ABD doları harcasalar, toplam servetlerini tüketmelerinin 476 yıl süreceği hesaplanmıştır. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir adaletsizlik ve dengesizlik sorunudur.

Gelir eşitsizliği, toplumların huzurunu ve sağlığını da derinden etkileyen bir faktördür. Eşitsizlik; toplumsal gerilimleri artırabilir, sosyal hareketliliği engelleyebilir ve sağlık eşitsizliklerine neden olabilir. Bu nedenle, gelir dağılımında adaletin sağlanması ve dezavantajlı grupların desteklenmesi sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve toplumsal bir gerekliliktir.