Terör, G20 Zirvesinin bir numaralı maddesi oldu. Suriye ise
iki numaralı madde. Kabul gören fikirlerden bir diğeri de fakir
ülkelerin bir ân evvel fukaralıktan kurtarılması.
G20 esas itibariyle bir ekonomik zirvedir.
Fakat, Türkiye, bu defa terör ve iç savaşla mahvolan Suriye ile
hayatları alt-üst olan mültecilerin de daha bir ağırlıkla zirveye
girmesi için çalışmalar yapmaktaydı. O çalışmalar, bir şer
sebebiyle kolaylaştı. Sonuç bildirisine baktığımızda güzel
temennilerin olduğu bir metin. Kınanması gereken kınanmakta,
birlikten, ortaklıktan bahsedilmekte, ümit verici kayıtlar yer
alıyor. "Pembe tablo" demek yanlış olmaz. Buna rağmen şüpheden uzak
duramıyoruz:
Antalya'da söylenen bu diplomatik sözler, hakikaten tutulacak mı?
Yoksa herkes evine döndükten sonra imzalı metin yavaş yavaş rafa mı
kalkacak? Herkesin "Esadsız Suriye"si kendine göre mi olacak? Eğer
böyle olursa bugün denilenlerin "güneş doğudan doğar, batıdan
batar" sözünden öte bir değeri kalmaz. Güneşin doğudan doğup
batıdan battığı doğrudur ama bunu söylemenin kime ne faydası
var?
G20'yi inanılır bir teşkilat yapacak olan icraattır. İcraat denince
kaçınılmaz olarak müeyyide akla gelmekte. Denilenler yapılmazsa ne
olacak? Vaadler tutulmadığında ceza verecek bir yapılanma mevcut
değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizzat ev sahipliği yaptığı G20'de
Türkiye, dünyadaki haksızlıklara dikkat çekti. Mülteciler ısrarla
dile getirildi. Terör mel'aneti yüzünden 40 yıldır 40 bin
vatandaşını ve hesap edilemez servetleri heba eden bir ülke olarak
iyi anlaşılacağımızı ümit ettik. Gündem hakimiyetimiz iyiydi. Ama
yine de endişeliyiz.
Niçin?
Çünkü; gözden kaçmasın:
Sonuç bildirisinin beyan edildiği saatlerde Rusya Bayır-Bucak
Türkmenlerini bombalıyordu. Bu açıkça Türkiye'ye karşı tavırdı. ABD
Barack Obama'nın konuşmasıyla Türkiye'nin üzerinde ısrarla durduğu
"güvenlik şeridi"ne taraftar olmadığını açıklıyordu. Canı yanan
Fransa ise Cumhurbaşkanı François Hollande'ın yaşadıkları terörü
kasdederek "bu Fransa için bir savaş sebebedir!" demesiyle beraber
Rakka'yı bombalamaktaydı. Cumhurbaşkanları Fransa'nın artık savaşta
olduğunu söylüyordu. Vesilesi çok kötü olmuştu ama kendileri için
aynı zamanda bir fırsat doğmuştu. Suriye'ye istediği çapta
giremiyordu. Bu defa bu terör vesilesiyle hemen girebildi. Hemen
girdi fakat eski sömürgesini hemen terk etmeyecek.
Öyle ise...
Vaadleri zamana bırakırsak gerçek tablo şudur. Rusya, askerî
gücüyle Suriye'dedir. ABD oradadır. İran mevcuttur. Fransa, yerini
hınçla almıştır. Türkiye ise Amerikan başkanının ifadesiyle
kaldırılması kolay kolay mümkün olmayan bir yükün altına girerek
insanlığı hicaptan kurtarmak adına 2.5 milyon mülteciyi misafir
etmektedir. Bu Türkiye, Suruç veya Ankara katliamı üzerine
Fransa'nın binlerce km öteden gelerek DAEŞ'in merkez edindiği
Rakka'ya bombaladığı gibi bombalasaydı acaba nelerle karşılaşırdı?
Halbuki, Suriye, 95 yıl evvel Türkiye'nin sömürgesi değil
vilayetiydi. Hiç temenni etmeyiz ama bize öyle geliyor ki G20
edibane sözlerle orada kalacak; fakat, iki şey yaşanacaktır. İslâm
dışı dünyada korkunç bir İslâm nefreti yükselecek, her baş örtülü
Müslüman hanım, her sakallı Müslüman erkek terörist olarak
görülecek, rahatsız edilecek, göçe zorlanacak... Suriye ise Fransa,
Amerika ve İran'ın menfaat çatışmalarının kapıştığı bir mücadele ve
pazarlık alanına dönecektir.