“Gerçek” futbol, erkeklerin futbolu olarak kabul edilir. Çünkü futbol 19. yüzyıl başlarında erkeklerin “icadı” olarak başlayan ve o zamandan beri çoğunlukla erkekler arasında oynanan ve erkekler tarafından yönetilen bir oyun.

'Gerçek' futbol, erkeklerin futbolu olarak kabul edilir. Çünkü futbol 19. yüzyıl başlarında erkeklerin 'icadı' olarak başlayan ve o zamandan beri çoğunlukla erkekler arasında oynanan ve erkekler tarafından yönetilen bir oyun. Futbolun yapısal ve söylemsel olarak doğrudan erkekleri işaret etmesi, Messner'in belirttiği gibi futbolu hegemonik erkekliğin inşasına ve farklı erkekliklerin sergilenmesine olanak sağlayan bir kültürel alan yaparken; kadınları ötekileştirip, uzun bir süre bu sporun dışında kalmalarına temel oluşturuyor. 20. yüzyılın yaklaşık üçte ikilik bir bölümünde farklı coğrafyalarda kadınların oyunu oynamasının resmi olarak yasaklanmış olması ise, spor tarihi sayfalarında kadınların futbolla ilişkisini doğrudan belirleyen faktörler olarak yerini alıyor.

Futbolun çatlaklarından alana giren kadınlar çeşitli dirençlere ve yasaklamalara rağmen 19. yüzyılın sonları, 20. yüzyılın başları itibariyle futbola oyuncu olarak dahil olmaya başladılar. Kadınlar Fransa'da 1902 itibariyle kendi ligini kurarken; İsveç'te 1918, Avusturya'da 1923 yılı itibarıyla örgütlü futbola katılır. Özellikle İngiltere'de savaş döneminde cephane fabrikalarında çalışmaya başlayan işçi sınıfı kadınlarının uzun çalışma saatlerinden ayırdıkları zamanda sportif aktivitelere katılması ile kadınlar arasında futbol popüler bir spor haline gelir. 1921 yılında İngiltere'de, birçoğu fabrika işçilerinin kurduğu 150'ye yakın kadın futbol takımı vardır. Ancak ilk yasaklama açılışını İngiltere Futbol Birliği yapar ve 5 Aralık 1921'de '....futbol oyunu kadınlar için uygun değildir ve teşvik edilmemelidir' diyerek kadınların futbol oynamasını yasaklar. Spor sosyologları kadınların oyunun son derece popüler olduğu bir sırada Birliğin aldığı bu kararı geleneksel erkekliğin korkusu, futbolun erkeksi imajının korunması, hak ettiği yere konulmasının girişimi ve futbol otoritelerinin kadın futbolunu erkek oyununa bir tehdit olarak görmesinin kanıtı, olarak yorumlamaktadır. Sadece İngiltere'de değil, 1940'lardan itibaren kadın futboluna karşı düşmanca tutumlar farklı ülkelerde de kendisini gösterir.

Tüm bunlardan yola çıkarak, Türkiye'de de zaman zaman cinsiyetlendirilmiş bir alan olan futbolu bu şekilde yorumlayan bir sürü insana şahitlik edebiliyoruz. Erkek spikerinden sokaktaki taraftarına kadar bir çok insan 'Futbol bence kadına yakışmıyor' narası atıyor sonra linç ediliyor ve çıkıp özür diliyor. Linç edildiği için vites değişikliği yapan efendilere yine en güzel cevabı kadınların deneyimledikleri başarılar oluyor. Bu başarıları açığa çıkarmanın bir yolu olarak kadınların başarı yöntemlerini ele almak olduğuna inanıyorum. Tarihsel olarak futbolun periferinde yer alan kadınların katılımları ile şekillenen başarı geliştirme sürecine odaklanılmalıdır. Fotoroman gömülü anlamları ve duyguları görsel ve metinsel yolla açığa çıkartabilecek performatif olanaklara sahip uygun bir ortam oluşturmak hepimizin bu işe gönül vermiş kadınlara karşı bir borcu diye düşünüyorum.

Türkiye' de erkekler tarafından yazılan futbol tarihine özellikle son dönemde kadınlar yeni bir klasör açıyor.