Acaba şeytan mı birinci düşmanın, nefs-i emmaren mi? Hiç şüphe etme, kuruntuyu bırak, nefs-i emmarendir. Nefs-i emmareni dizginleyemezsen kendini kurtaramazsın. Yokuş aşağı frensiz gitme.

İkinci düşmanın içindeki şeytandır. Onun istediklerini yaptıkça, onu tasdik ettikçe batarsın farkında olmadan. Onun tuzaklarına düşme sakın. Namaz kılsan, şeytan sana “Oh ne iyi ettin de namazını kıldın, senden iyisi yok…” gibi laflar eder. Sakın ona “Hakkın var Şeytan bey, doğru söylüyorsun…” deme. Yıkıl git be mel’un, ben Rabbime layık ibadet mi edebiliyorum diyerek kov onu.

Üçüncü düşmanın dünya, para, mal, zenginlik sevgisi ve ihtirasıdır. Bunlarla adam olamazsın, iyi Müslüman olamazsın.

Dördüncüsü: Aşırı yemek, şu ağız tadı merakıdır. Doyduktan sonra yemeye devam edersin, israf olur haram olur. Lüks yerlere gidersin, aşırı pahalı yemekler, tatlılar… İsraf, gurur, kibir, gösteriş olduğu için hep haram hep haram. Mideni aşırı şekilde doldurdukça hep kendine düşmanlık edersin.

Beşincisi: İçine kurulunca Nemrudlaştığın, Firavunlaştığın o çok lüks, o çok pahalı, çok israflı oton var ya, o da senin düşmanındır ama haberin yok. İleride bu şatafatlı muhteşem otomobilin hesabını vereceğini düşünmüyorsun ama bu gaflet ve cehalet seni kurtarmaz.

Altıncısı: Şu bir türlü kontrol edemediğin dilindir. Durmadan dinlenmeden vır vır, zır zır gıybet ediyorsun, insanları çekiştiriyorsun, laf taşıyorsun, doğruluğu çok şüpheli iddialarda bulunuyorsun. İnsanların gizli ayıp ve günahlarını tecessüs edip onları rezil ediyorsun. Evet, lisanı kişinin büyük düşmanlarındandır. Sen bunu bilmiyor musun? Öğreneceksin benim canım kardeşim öğreneceksin. Allah vere de bunu öğrenmekte çok geç kalmayasın.
Yedincisi: Büyük düşmanlarından biri, sendeki o korkunç riyaset hırsıdır. Bilsen ne büyük düşmandır o. Ehlullahtan biri “Riyaset hırsı, cinsel şehvetten üç yüz altmış derece güçlü ve yakıcıdır” buyurmuş. Şu anda seni dünyada yakıyor, ileride öteki dünyada yakacak.

Sekizincisi: Cehaletindir, ah şu cehalet ne büyük düşmandır sahibine. Bir yığın bozuk işle uğraşıyorsun ama bin yıllık islamî yazımızı öğrenmemekte korkunç bir azim, sebat ve inat içinde diretiyorsun. İşte bu cehalet seni yakar atar. Kafan çöp bidonu gibi. Bir sürü dedikodu, lüzumsuz, faydasız ıvır zıvır bilgiyle dolu ama seni kurtaracak sahih ilmihal ve ahlak bilgilerine sahip değilsin. Yüzlerce artist, manken, futbolcu, politikacı, gazeteci ismini ezberlemişsin ama Rabbinin on dört sıfatını sayamıyorsun. Ah bu cehalet ne büyük düşman.

Dokuzuncusu: Seher vakitlerinde leşler gibi uyumandır. Geceleyin geç vakitlere kadar tv’de şeytanî bir açık tartışma dinledin. Yorgunluktan bittin, kafan kazan gibi oldu ve sabah namazına kalkamadın. Bu uyku sana düşmandır. Ne demek istediğimi anlıyor musun?

(İkinci yazı)

Yahudilik Damarı

TARTIŞMA ve fitne çıkmasını istemem isim vermeyeceğim, o zatın kökeninde Yahudilik damarı vardır. İki kimlikli, Kripto olduğunu sanmıyorum, Müslümandır; Müslümandır ama Yahudilik damarı da vardır.

(…) Müslümanları Ehl-i Sünnet mezhebindendir. İçlerinden tarih boyunca büyük ulema, fukaha, üdeba, ziyalı kimse yetişmiş ve hizmet etmiştir.
Çağımızda o grup içinde beş vakit namazı kılan dindar Müslümanlar olduğu gibi, dinden fiilen kopmuş, aşırı Kemalistler de bulunmaktadır.
Aralarında iki kimlikliler de olduğunu sanıyorum.
Bizim Sünnî kesim genellikle şifahî kültürlü, saf, her şeye kolayca kanıp inanıveren bir yapıya sahiptir. Derin meseleleri inceleyebilmek için yazılı medenî kültür gerekir.

Bazıları böyle uyarıcı yazılar kaleme aldığımda, öfkeleniyor, isim ver, kimliğini bildir diyor… Soruyorum: Cep telefonunu ve ev adresini de vermemi emr eder misiniz?

Bugün Türkiye’de kaç açık Yahudi var?.. On beş bin olduğunu sanıyorum… Peki kaç Gizli=Kripto Yahudi var?.. En az bir milyon olduğu söyleniyor.
Onlar genellikle (menfi de olsa) medenî kültürlüdür. Şifahî kültürlü Müslümanları parmaklarında çevirirler.
Yıllardan beri, islamî camiaya ciddî bir “Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını İnceleme ve Araştırma Enstitüsü” kurmalarını ve ilmî tedkikat yapmalarını teklif eder dururum. Hiç ilgilenen, kulak veren çıkmadı. Yekun olarak yüz milyarlarca hizmet parası toplayan cemaatlerimizden, vakıflarımızdan, sivil kuruluşlarımızdan biri, bu çok önemli ve hayatî işi yapamaz mı?

Ailesi, ataları, dedeleri Yahudilikten İslama geçmişler… Ne güzel… Lakin bendenizi işkillendiren bir husus var: Niçin Ehl-i Sünnet çizgisinde yürümüyorlar da, fırak-ı dalleye, reformculuklara, aykırı cereyanlara hizmet veriyor, onların revacı için çalışıyorlar?

Kimsenin kalbini yarıp da içindeki gerçek mensubiyeti öğrenemeyiz. Biz zahire bakarız. Müslümanım diyorsa, beş vakit namaz kılıyorsa, aksi isbat edilinceye kadar elbette Müslümandır.
Lakin evet birtakım lakin’ler vardır:
Hem Ehl-i Sünnet Müslümanı görünüyor, hem de bid’atçileri, reformcuları, Fazlurrahmancıları destekliyor.

Ehl-i Sünnet İslamlığını açıkça tenkit etmiyor, dışlamıyor ama gizlice ve sinsice yeni bir İslam türetmek istiyor.

Light ve ılımlı İslam.

Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız bir İslam… Laik ve seküler bir İslam…

Niçin niçin niçin?..

Hayır hayır hayır, bendeniz kimsenin dinine imanına dahl etmem… Lakin kafamı karıştıran meseleler, sorular var: Niçin Sevad-ı Âzam olan Ehl-i Sünnet dairesi içinde kalmıyor, çizgisinde yürümüyorlar?