Her insanın, her varlığın bir sonu olduğu gibi bu dünya ve kâinatın da bir sonu vardır.

Her insanın, her varlığın bir sonu olduğu gibi bu dünya ve kâinatın da bir sonu vardır. ‘’Dünyanın yıkılıp yok oluşu büyük kıyamet, insanın ölümü ise küçük kıyamettir’’. Dünya ve içindekiler, zinhar kimseye bâkî değildir. İmam-ı Gazali hazretleri; “İhtiyarlamadan önce gençliğin, hasta olmadan önce sıhhatin ve sıkıntı çekmeden önce rahatlığın ve ölmeden önce hayatın’’ kıymetini bilmemizi önemle tavsiye etmiştir.

O vakit, dünyanın ve nimetlerinin geçici olduğunu çok iyi bildiğimiz halde, peki neden hala fireni patlamış bodoslama giden bir araba gibi ‘’hep daha fazlasının’’ peşinden gidiyoruz.? Neden peki sürekli edindiğimiz her şeyin çok daha fazla olmasını istiyoruz.? İş vermeye gelince ’’ Az veren candan, çok veren maldan’ ’deyip paylaşma konusunda da hep cimri davranıyoruz…

Oysa şu yalan dünyada edindiğimiz her bir şeyin sorumluluğu ve külfeti olduğu gerçeğini atlayarak sürekli ıskalıyoruz ..

Hepimiz insanız.

Kendimizi önemseriz, çokta değerli görürüz. Özünde insanızdır oysa… Sadece ama sadece insan!

Herkes gibi, herkes kadar…

Acaba gerçekten insan mıyız.? Yoksa insan taklidi yapan, iki ayağı üzerinde yürüyen canlılar mıyız?

Ne dersiniz?

Peki, madem ben bir insanım yada Müslümanım diyen bir insan masum bir başka insanı ya da günahsız bir çocuğu öldürebilir mi? Ya da kendi halkını öz vatanında perişan edip, onlara zulüm ederek öldürebilir mi? Eyvallah eğer sen diktatör Hafız Esad’ın oğlu, kansız katil Beşşar Esad isen tabikî de öldürebilirsin..! Boynuna yularını takan efendilerin öyle cevaz vermiş.. Sıkıntı yok yani öylemi?

Peki madem gerçekten sıkıntı yok mu bir bakalım bakalım…

Esad rejimin kuşatma altına aldığı, ilaç ve gıda girişine izin vermediği bölgelerde bombardıman ya da açlık ve hastalığa bağlı olarak bugün itibarı ile Suriye’de ölenlerin sayısı 500.000’i aştı. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), in rakamlarına göre öldürülen çocukların sayısı ise 20.000 civarında.. 0-2 yaş aralığında ölenlerin ise haddi hesabı yok. 12 Milyon insan yerini yurdunu terk etti. 2.5 Milyon çocukta vatanlarından bilinmeyen çok uzak diyarlarda mülteci durumundalar..

Evet, her gün sinekkaydı tıraş olup, kaportasını Avrupai ve şık görünümlü tutan satılmış katil Esad’ın oluşturduğu tablo şimdilik bundan ibaret. Avrupa ve ABD ortaya çıkan bilançodan memnun mudur bilemem.. Lakin asıl benim dikkatinizi çekmek istediğim nokta bölgede ‘’Her Allah’ın günü ama abartısız her gün masum küçücük yavrular öldürülüyor..’’

Öte taraftan da Esad ve Rusya ittifakı tarafından katledilen ve bu şiddetli acı ile tanışan masum ve günahsız çocuklar niçin öldürüldüklerini anlayamayacak kadar daha küçük ve çaresizler. Onların ufacık elleri ve minicik yürekleri var. Ama öte taraftan da haysiyet cellatlarına göre sözüm ona onların maalesef kocaman bir suçları var. ‘’Suriye’de çocuk olmak..’’

Evet, Suriye’de çocuk olmak demek…

Filistin, Afganistan ve Irak’ta katledilen ablaları, abileri gibi feci bir şekilde can verirken gülümseyerek bu dünyaya veda etmektir.

Suriye’de çocuk olmak, yanı başında öldürülen kardeşini görüp te, ölümü kabullenen bir çocuk nidası ile ‘’çok acımıyor ki değil mi anne’’ demektir.

Suriye de çocuk olmak, cehennemin arasında, alevler içinde cayır cayır yanarak can vermektir.

Suriye de çocuk olmak, savaş meydanın da boyundan büyük keleşi düşmana karşı doğrultmaktır.

Suriye de çocuk olmak, insanlık bu vahşeti sessizce izlerken aç susuz bağıra bağıra ölmektir.

Suriye de çocuk olmak, bir dilim kuru ekmekle ertesi güne sağ salim kavuşmaktır.

Suriye de çocuk olmak, tek bacak tek kol ile acıya hamal olmaktır.

Suriye de çocuk olmak, can pazarının içerisinde birden tek başına yalnız kalmaktır.

Suriye de çocuk olmak, ter kokan babanın bağrında sınırı geçer iken kalleş bir çelme yere kapaklanmaktır.

Suriye de çocuk olmak, fosfor bombalarından kaçar iken denizlerde boğulmaktır.

Suriye de çocuk olmak, tel örgülerin ötesine umutla öylece saatlerce bakakalmaktır.

Suriye de çocuk olmak, sırf Müslüman olduğu için tüm Dünya’dan dışlanmaktır..

Suriye de çocuk olmak, Alla hu Ekber sesleri arasında şehit olup Allah katından rızıklanmaktır.

Suriye de çocuk olmak, bombalanan evlerin arasından inadına diri çıkmaktır.

Suriye de çocuk olmak, çölün ortasında son kez çığlık atıp ölene kadar susmaktır.

Suriye de çocuk olmak, Hasan olmak, Hüseyin olmak, Fatıma olmaktır.

Suriye de çocuk olmak, karanlık adamların yüzünden hiç yaşamadan ölmektir.

Suriye de çocuk olmak, keşmekeş olmuş vatanında açım diye hüngür hüngür ağlamaktır.

Suriye de çocuk olmak, ansızın anasız babasız kalmak, öz vatanında parya olmaktır.

Suriye de çocuk olmak, ölmüş babana ‘’hadi lütfen uyan artık baba’’ diye doyasıya ağlamaktır.

Suriye de çocuk olmak, Katil Esad’a ‘’annem böyle ölmeyi hak edecek sana ne yaptı’’ diye çığlık atmaktır.

Suriye de çocuk olmak, parçalanmış bacağındaki pijamasını kesen doktora,’’ amca ne olur pijamamı kesme, başka yok ki ben ne giyeceğim’’ demektir.

Suriye de çocuk olmak, sonu olmayan kanlı savaşın ortasında hüzün gülü gibi orta yerde öylece kalmaktır.

Suriye de çocuk olmak, Şehit olan kardeşinin mezarı başında ‘’abim gece olunca korkar beni de yanına koyun’’ diye ağlamaktır.

Suriye de çocuk olmak, ‘’biz burada top oynuyorduk biz Esad’a ne yaptık ki kardeşlerimi öldürdü’’ diye hesap sormaktır.

Suriye de çocuk olmak, Esad’ın zulmünden kaçar iken Aylan bebek gibi Bodrum kıyılarında denize vurmaktır.

Velhasıl Suriye de çocuk olmak, inim inim inlemek, bir hiç uğruna ölmek melek olmaktır.

Ey ciğeri pişmiş, yüreği dağlanmış masum Müslüman çocukları..! Rahat olun intikamınızı alacak olan Allah tır. Şüphesiz Allah yücedir ve intikam alıcıdır. Kutsal kitabımız Kur’an’ı Kerimde Allah’u Teâlâ ‘’Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük azap hazırlamıştır.’’(Nisa 93) buyurmuştur.

Ezcümle, oluk oluk akan bu Müslüman kanın durması için artık herkesin şapkasını önüne koyup, lafın düzünü konuşması gerekmektedir. Yüzyıllardır İslam coğrafyası üzerinde çukur oyunları oynayarak ümmetin kanını içen küresel kan emiciler, ümmetin dağınıklığı ve sahipsizliğinden faydalanarak onların canları ve malları üzerinde sürekli kirli ittifaklar kurmuşlardır. Her defasında, bu güç sarhoşu olmuş yeryüzü egemenlerine ve omurgasızlara ince ayar veren Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Tüm Dünyanın gözü önünde korkusuz bir şekilde BM’de ‘’Dünya beşten büyüktür’’ diye haykırarak, Müslümanların kaderini "Bu beş ülkenin iki dudağının arasına, dünyayı mahkûm edemezsiniz’ demiştir.

Suriyelilere kapılarını kapatıp onları ölüme terk eden, insanlıktan nasibini almamış vicdansızlara ‘’Biz insan olduğumuz için bu insanlara kapılarımız açtık’’ dedi. Erdoğan konuşmasına “Biz onlara sizin gibi niye Türkiye'ye geldiniz demiyoruz. Kapılarımızı kapatmadık. Zira bombalardan, varil bombalarından kaçan, uçakların attığı bombalardan kaçan bu insanlara karşı bizler insani ve vicdani görevimizi yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Dünya almayabilir, Batı almayabilir ama biz alacağız. Niye? Çünkü insanız. Öyleyse insanlara bu tür bir felaket karşısında kapılarımızı açmak durumundayız. Açtık, açıyoruz ve açacağız." ifadelerini kullanmıştır.

Ülkemizi kuşatmak isteyen alçakların 15 Temmuz gecesi yaptıkları darbe kalkışmasında Başkomutan Erdoğan’ın talimatı ile Türk halkı ile birlikte meydanlara akın eden Suriyeli mülteciler ‘’Yaşanan olaylar bizim içinde bir ölüm kalım meselesiydi. O gece yaşananlar sadece Türkler için değil, mülteciler için de kader anıydı" sözleri insanlığın, birlik beraberlik ve vefanın kısa bir özeti olmuştur.

Dünya üzerinde Müslüman kanı akıtılır iken sessiz kalan yada üç maymunu oynayan bu insanlıktan nasibini alamamışlara söyleyecek o kadar çok sözüm var ki.. Lakin sözün tamamı aptallara söylenirmiş diyor son sözü Donnie Darko’ya bırakıyorum ‘’Biraz insan olun diyeceğim ama sizi de zor durumda bırakmak istemiyorum’’

Allaha emanet olun kalın sağlıcakla..