ALTINCI günündeyiz mübarek Ramazan ayının.

Kendimizce bir yol haritası çıkardığımızı umuyorum. Bu Ramazan yolculuğunda kendimize yapacağımız başkaca mühim tekliflerimiz yine olacak elbette. Olmalıdır da. Ancak yeni önerilerin var olabilmesi ve bunlardan lazım gelen manevi hasılatı elde edebilmemiz için öncekilere işlerlik kazandırmalıyız.

Başından beri yapmaya çalıştığımız gibi ipin ucunu sıkı tutmalıyız.

AHLÂK-I HASENE erleri ışığın kaynağı hakkında tereddüt taşımayanlar arasından çıkar.

Onlar gerçek aydınlatıcı ışığı bilirler, tanırlar.

Bununla da yetinmeyip o muhteşem ışığı kalplerinin tüm derinliklerine kadar alırlar, aydınlanırlar.

Bu ışık ile hayata katılırlar.

Bu ışık ile söz söylerler.

Bu ışığa göre iş ve işlemlerde bulunurlar.

Onlar tüm ihlas ve gayretleriyle “Sirâcen Münîra” sırrını anlamaya çalışıp buna göre yaşamlarını tayin ederler.

SİRÂCEN MÜNÎRA ışığının aydınlığına girmemek karanlıklarda kalmaktır.

Nefsin kesif siyahlığına razı olmaktır.

Şeytanın kirli ve kapkara oyunlarını görememekle sonuçlanır.

Güzel ahlak yolunun yolcuları kalbi ışımış insanlardır.

Onların kalbi Kur’an-ı Kerim ile aydınlanmıştır. Vahyin tüm aydınlatıcı özelliğini kendinde açığa çıkarmak için didinip dururlar.

O ışığın taşıyıcısı, anlatıcısı, tebliğ edicisi ve en kâmil şekilde uygulayıcısı olan Fahr-i Kâinat Efendimizin aydınlatıcı izini sürer.

Sevgili Peygamberimizin bizleri Kur’an ile nasıl aydınlattığının farkındadırlar.

O şanlı Nebi’nin kendisini vahye tâbi tuttuğu gibi tutmaya çalışarak onun şuurlu bir ümmeti olmanın bahtiyarlığını dünyanın tüm nimetlerini kendisine bedava verseniz bırakın değişmeyi dönüp bakmazlar bile.

YÜKSEK erdemler yolunda mesafe almaya niyet almış bu kişiler Peygamberimizin nurunu aldığı vahye yaşamlarının her dakikasında, her saniyesinde müteveccih olurlar.

Yönlerini şaşmazlar, değiştirmezler.

Başka aydınlatıcılara ihtiyaç duymazlar.

İtibar etmezler.

Zira bilirler ki, Kur’an’dan ve Nebi’mizden ışığını almayanlar “Sirâcen Münira” değildirler.

Şeytanın hilekâr temsilcileridirler.

Bu bilince eriştiklerinden sahte ışık yayıcılarını imanın nuru ile hemen teşhis edip Sevgili Peygamberimizin müşrik ve münafıkların tüm cezbedici, çekici ve aldatıcı yaklaşımlarına karşı gösterdiği uzak durma tavrını benimseyerek aynen uygularlar.

EY HAKİKAT yolunun sahte ışık yayıcılarına inanmayan ve kalbini sadece vahiy ile aydınlatan uyanık yolcusu!

Işık bellidir. Işığın kaynağı da bellidir.

Güneş malumdur, ay malumdur.

Kur’an güneşinin vahiy ışığının dışında kandil arama.

Şems-i Ezeli olan Kur’an-ı Kerim’den ışığını almayanların sönmeye mahkûm olacağını aklından çıkarma.

Işığını Kur’an’dan alanın ancak “Sirâcen Münîra” olacağını unutma.

Sadece hakikatle aydınlananların ancak aydınlatıcı olabileceğini iyi belle. Örneğin Şanlı Nebi’dir.

Onun Kur’an ile nasıl bir ilişkisi olduğunu şu verimli günlerde öyle kavra ki, tüm hücrelerine yansısın.

Sen; insanlığı, evreni ve bilmediğimiz başka âlemleri rahmet ve ışık olan Vahy-i İlahi ile Sevgili Peygamberimizin nasıl aydınlattığına odaklan.

Ki, pusulan şaşmasın, yolun eğrilmesin.

Cenneti ararken cehennem çukurlarına yuvarlanmayasın.

Nefsin ve şeytanın mümin kılığında senin kalbinin kulağına üflediklerine itibar etmeyesin.

Öte tarafta müjdelenenlerden olasın.

Ve…

Bilesin ki, kurtuluş içinde bulunduğumuz bu ay inen “Sirâcen Münîra” olan Kur’an-ı Kerim’in ışığıyla dolmakla mümkündür.

Ya Selâm.