28 Şubat 2020, gece yarısı Mekke’ye ulaşmış, tavafımızı tamamlamış, sabah namazını Beytül Haram’da kılmış ve otele dönmüştük. Yorgundum. Deliksiz bir uykunun sonunda gözlerimi açtım. Bugün Mekke’de ilk günümdü.

28 Şubat 2020, gece yarısı Mekke'ye ulaşmış, tavafımızı tamamlamış, sabah namazını Beytül Haram'da kılmış ve otele dönmüştük. Yorgundum. Deliksiz bir uykunun sonunda gözlerimi açtım. Bugün Mekke'de ilk günümdü. Gece boyunca olanları düşündüm. Rehberimiz, yarın günlük kıyafetlerinizi giyeceğimizi ve yine öğlenden sonra topluca Kabe'ye tavaf için gideceğimizi söylemişti.

Öğlen yemeğinden sonra kaldığımız otelin önünde bekletilen otobüslere binerek Kabe'nin yolunu tuttuk. Nihayet, İslam'ın bu mukaddes yapısını gündüz gözü ile doyuncaya kadar görecektim. Kabe'ye yakın otobüsten indik. Aman Allah'ım gece hayra yorumladığım gerçekti. Mescidi Haram'ın çevresi tamamı devasa binalarla, sonradan otel olduklarını öğrendiğim, yapılarla kuşatılmıştı. Hele bunlardan Zemzem Tower adını verdikleri bir zamanlar Osmanlının Kabe'yi haramilere karşı korumak için 1781 tarihinde yaptırdığı Ecyad kalesini yıkarak yaptıkları Pullman Zamzam Hotel adeta Kabe'ye meydan okuyordu. Bitmedi; Kral konukevi, Swisshotel, InterContinental, Hilton, Mövenpick, Sheraton ve benzeri oteller Kabe'yi çepeçevre kuşatmış, adeta abluka altına almışlardı. Bu otellerde konaklayan VIP hacılar, herhalde aşağılarda kalan Allah'ın evi Kabe'yi seyretmenin mutluluğunu yudumluyorlar. Kuran-ı Kerimde on altı ayette adı geçen Harem-i Şerif'ten bin, bin beş yüz metre öteye bu oteller kurulmuş olsa idi bu çirkinlik olmayacaktı. Şu bir büyük gerçek ki Kabe bu haliyle adeta beton binaların arasına sıkışmış, kelepçelenmiş ve zincire vurulmuştu.

Dünyada 1,6 milyar Müslüman'ın ortak mirası olan başta Mescid-i Haram ve Kabe olmak üzere bütün İslam'ın dini ve kültür değerleri maalesef 1750'larda doğan İngiliz menşeli siyasi bir mezhebin, Vahhabiliğin, sinsi planına ve insafına terk edilmiş. Paraya tapınan ve paranın gücüne inanan bu sapık zihniyet, İslam tarihini, İslam kültürünü ve kültür değerlerini tamamı ile ortadan kaldırmayı kendileri için en büyük hedef olarak görmüş ve bu doğrultuda yıkımlarını sürdürmüşler ve sürdürüyorlar. Bu durum ister istemez insanın aklına Hz Muhammed'in(s.a.s) 1400 yıl önce ifade ettiği; 'Kabe'yi yıkacak olan o apışık siyah Habeşliyi, Kabe'nin taşlarını birer birer koparır halde görür gibiyim' (Buhari) hadisini getiriyor. Acaba diyorum kendi kendime, o günleri mi yaşıyoruz.

İngiliz ve Amerika taşeronluğuna soyunan bu zihniyet, İslam'ı kalbinden vurmuş; biz, Mescid-i Aksa'yı kurtaralım derken Kabe elimizden alınmıştı. Kabe'nin etrafında yükselen binaları görerek tavaf yapan her Müslüman'ın bu durumdan rahatsız olduğu gözlerinden okunuyordu. Mescid-i Haram'dan Kabe'ye uzanan her yola hadsizlikte sınır tanımayan Suud ailesi, kendi isimlerini vermekten de utanmamışlar. Öyle ya İslam'ın iki mukaddes şehri Medine de Mekke de babalarının çiftliğiydi.

İngiliz versiyonu uyduruk İslam'ı harfiyen uygulayan Suudilere göre Hazreti Muhammed'in kırdığı putlar ne ise insanların saygı gösterdiği ve kutsal saydığı yerler, yapılar da aynıydı. Böyle olunca da haramiler, istedikleri fetvaları ülkelerindeki din adamlarından alabiliyor; aldıkları fetvalarla da başta Peygamberimiz Hz. Muhammed'in(s.a.s) aile efradı olmak üzere sahabelerin mezarları olmak üzere 1400 yıllık İslam'ın kültür mirasını tahrip ediyor ve ortadan kaldırabiliyorlar. Saygı ile tapınmayı ayırt edemeyecek kadar izan yoksunu bu zihniyet mensupları, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in evlerinin yerine otel, Peygamberimizin eşi Hz. Ayşe'nin evinin bulunduğu yere umumi tuvalet yapmakta bir an olsun hicap duymuyorlar. Hz. Muhammed'in(s.a.s) annesi Hz. Amina'nın mezarını iş makineleri ile tahrip ederek ortadan kaldırmaktan da beis duymamışlar. Şimdi de çok ziyaret ediliyor diye İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in dünyaya geldiği evi otopark yapacaklarmış. Medine'de özellikle de Mekke'de yapılan tahribatı gördükçe, öğrendikçe içimi sonsuz bir hüzün kaplıyor.

Başta kendini Osmanlının mirasçısı gören Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerin bu tahribat karşısındaki suskunluklarına doğrusu hiçbir anlam veremedim, veremiyorum. Konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan özellikle de bir değil birçok defa vatandaşın kesesinden Hac giden ve Umre yapan malum zevatın suskunluğu…

Devam edecek…

Hadi Önal/ 29 Şubat 2020/ Mekke