Kültürel İşgal

Ülkemiz tarihte ve günümüzde çok büyük kültür tahriplerine maruz kalmış, kendi kültürümüzden, kendi değerlerimizden kopmuşuz.

Küreselleşme ve teknolojiyle beraber batı bize bütün değerlerini kabul ettirmekle kalmadı bütün değerlerimizi de unutturdu.

Sosyal medya bağımlısı, sosyal medya müptelası olduk.

Türkiye’de edebiyat yıllarca millete karşı olan, milletin değerlerine törelerine hor bakan, zihni bulanık zihniyetlerin elinde can çekişmiştir.

Batı’yı doğru dürüst anlamayan Doğu’dan nefret eden, İslam’dan çok uzak, bizi biz yapan değerlerden yoksun anlayışın elinde heba edilmiştir.

Milletin kültürünü bertaraf etmekle yenilik yaptığını, kültürü ihya ettiğini düşünen, aslında imha eden kesimler tarafından “kültürel işgale” çanak tutulmuştur.

Divan edebiyatından, halk edebiyatından, tekke ve tasavvuf edebiyatından haberdar olmayacaksın, İslamiyet’e kulak asmayacaksın, ondan sonra edebiyatta yenilik yapacaksın, taş üstüne taş koyacaksın.

Bu gün Yunus Emreler, Ahmet Yeseviler neden yetişmesin? Mehmet Akifler, Yahya Kemaller, Faruk Nafizler, Necip Fazıllar yetişmiyor değil mi? Bunun sebebi kültür ihtilaline uğramış bir milletin bahtsızlığıdır.

Edebiyatsızlaşmak barbarlaşmaktır hatta hayvanlaşmaktır.

Kültür erozyonundan, kültür sapmasından dem vuran Cemil Meriç “Geçmişi geleceğe bağlayan bir köprü olmak isterdim” diyor haklı olarak.

Yakın tarihimiz tam bir reddi miras anlayışı içinde geçmiştir. “Alfabemizi reddetmişiz, kılık kıyafetimizi, müziğimizi, mimarimizi, tarihimizi, ecdadımızı, lisanımızı ve insanımızı reddetmişiz.”

Kültürel inkâr kaçınılmaz olarak kültürel intiharla sonuçlanmış.

Memlekette aslını neslini bilmeyen, soyunu-sopunu inkâr eden “Türk” ve “Müslüman” kimliğinden rahatsız olanlar, birini kabul edip diğerini atanlar, her ikisinden de vazgeçmeyi çağdaşlık sananlarda olmuş.

Kendi rotalarından sapan milletler başkalarının potalarında erimeye mahkûmdurlar. Atalarımız “El yolunda yürüyen kendi ayak izini bulamaz” demişler.

Bilhassa yeni nesiller kültür köklerimizden bihaber yetişiyor. Milletimiz yani hepimiz kültürel erozyonun tesiri altındayız.

Batı sömürgeciliği bir sanat haline getirmiştir. Görünüşte bir hayli azalmış bulunan klasik sömürünün yerini modern sömürü sistemleri almıştır. Toprakları işgal etmekle beraber, zihinleri de işgal etmekle meşguller.

Peki! Sorun ne? Çözüm ne?

Sorun; kısaca nesiller arası kültür nakli yapılamıyor oluşu. Bunun bana göre birçok sebebi var ve mayınlı alana girmeyi gerektiriyor. Ayrıca nesillerin önüne ufuk açıcı medeniyet kurucu ve koruyucu hedefler konulamamış olması. Bunun vebali milliyetçi muhafazakâr dindar kesimlerin boynundadır. Bu konuya başka bir yazımda değineceğim.

Çözüm; kültürümüze ve geleneğimize bağlı, milletin hislerini terennüm eden, ülkemizin edebi gündemini tayin eden, memleketin taşına toprağına, tarihine hayran olmuş yetişmiş insanlara ihtiyacımız var.

Artık eleştirel düşünebilen, hem yerel hem de küresel gelişmeleri okuyabilen, toplumsal donanıma sahip, geçmişiyle barışık, geleceğinden umutlu bireyler yetiştirmeyi amaç edinmeliyiz.

Günümüzde bayramlarımız bayrama benzemez oldu, düğünümüz düğüne benzemez oldu, cenazemiz cenazeye benzemez oldu. Nerde ağlayıp nerde güleceğimizi bilemez olduk. Ölüm düşündürmez, düğün bayram güldürmez oldu.

Velhasıl değerli okurlarım, bize ne olduysa yine bizden ötürü oldu.

Kalın Sağlıcakla…