İSTANBUL B. B. B.’LIĞI SEÇİMİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Fikir fukarası bir takım insanlar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini bir türlü içlerine sindiremediler, hazmedemediler, akıl erdiremediler. Niçin biliyor musunuz? Sevginin ve insana dokunmanın gücüne inanmıyorlar da ondan… Yaptıkları yanlışlıkları, hataları görmüyor, görmek istemiyorlar da ondan… Söz ve davranışlarının insanları ne derece rencide ettiğinin farkına varmıyorlar da ondan… Kendilerinden olmayanları küçük görüyorlar da ondan... Milli iradeye saygıları yok da ondan… Mübarekler sanki gökten zembille inmişler. Kendilerini o makamlara taşıyan Türkiye Cumhuriyetini ve o cumhuriyetin nimeti demokrasiyi unutmuş gibiler. Elin oğlu dedikleri biri çıkıyor; dört ay gibi kısa bir süre içerisinde İstanbulluların gönlünde taht kuruyor. Nasıl olur bu? Nasıl seçilir? Olamaz, olmamalı…

Ekrem İmamoğlu, kısa sürede bu başarıyı nasıl elde etti? Bunu araştıran, inceleyen, irdeleyen yok. Nasılın oluruna, nedenlerine inen yok. İmamoğlu, her şeyden önce insana tepeden bakmadı, insanlara; onlardan biri olduğunu hissettirdi. Bilinen, görülen, yaşanan haksızlıkları, kanunsuzlukları, keyfi uygulamaları, adam kayırmaları; lüksü, israfı açık ve yalın bir dille anlattı. Yapabileceklerini anlattı. Sevdi ve sevdirdi kendini İstanbullulara. Dokundu İstanbul’a. Küfrü, kini, enaniyeti kendisine rehber edinenlere samimiyet ve içtenliğin nelere kadir olduğunu gösterdi.

“Dervişlik dedikleri /Hırka ile taç değil /Gönlün derviş eyleyen /Hırkaya muhtaç değil”, diyen Yunus Emre’nin... “İncitme, incindiğin yerden incinirsin”, diyen Mevlana’nın… “Kendini büyük görme, bu gün ayağının altında biten ot yarın mezarının üstünde bitecek” , diyen Hac Bektaşi Veli’nin… “Kibir bele bağlanan taş gibidir; onunla ne yüzülür ne de uçulur.”,diyen Hacı Bayramı Veli’nin sevgi ve hoşgörüsünü unutan; insanı makam/mevki ve ona sahip olmanın gücü kibri ile değerlendirenlere; Türk’e has bir takım hasletleri yeniden hatırlattı bu dört ay önce adı sanı duyulmayan adam.

Başka neleri mi hatırlattı?

Gülmeyi hatırlattı, insanlara dostça yaklaşmayı hatırlattı.

İktidar benim, muktedirim o halde ne yapsam haklıyım, diyenlere; ben halkımın yanında ve haklıdan yanayım dedi; hakkın ve halkın yanında olmanın gücünü hatırlattı.

İnsanların, akılları ile alay etmenin bir büyük hata olduğunu hatırlattı

Koruma orduları ve konvoylarla gezenlere “bak; ben halkımın içerisinde onlardan biriyim”, demenin faziletini ve getirisini hatırlattı.

İslam’ın insanda olmasını istediği doğruluğun, samimiyetin; sabrın, şükrün, metanetin, merhametin nelere kadir olduğunu hatırlattı.

Sonuç? Doğru, sonuç; bir yanda devletin bütün gücünü elinde bulunduran iktidar diğer yanda başkan seçildiği halde mazbatası elinden alınan bir adam…

Soru şu: Sizce kim güçlü?

Yüksek yargıya hataların en onulmazı yaptırılıp milli iradeye engel olunsa da… Aynı zarftan çıkan dört oy pusulasından birini yok saymak gibi bir garabetin içerisine düşülse de… Olmaması gerekenlere türlü entrika, hile ve desise ile bahane üretmeye çalışılsa da... Mızrak çuvala girmiyor. Mızrağı zorla çuvala sokarız, diyorsanız bu mümkün değil. Millet iradesinin ve ferasetinin önüne geçemezsiniz.

Eğer siz, insanların gözlerinin içine baka baka akılları ile alay etmeyi sürdürürseniz.

Kullandığınız yalan ve küfür dilini değiştirmezseniz…

Lükse ve israfa kaldığınız yerden devam ederseniz…

Dini siyasetinize alet etmekten ve siyaset malzemesi yapmaktan vazgeçmezseniz…

Dibe vurması için her türlü gayreti gösterdiğiniz ekonominin gidişine gözlerinizi kapamaya devam ederseniz…

İçerisinde aş yerine su kaynatılan tencerelerin fokurtusu duymazdan gelirseniz...

Eğitimi yerlerde süründürmeye, bu milletin evlatlarını heba etmeye devam ederseniz.

Milleti; benden yana olanlar baş tacı, bana karşı kim varsa bozguncu, tetikçi, dış mihrak ajanı, hain, terörist diyerek ayrıştırmaya devam ederseniz…

Siyaset uğruna insanları ‘beka’ ve ‘dış güçler’ gibi söylemlerle korkutmaya devam ederseniz.

Hem kendinize hem de bu ülkeye en büyük kötülüğü edersiniz!

Yediğiniz kul hakkıdır. Kul hakkının affı yoktur. Hakkını yediğiniz insanı, hak yemekle suçlamak katmerli günah ve ahlaki çöküştür. Allah, böylesi duruma düşenlerden ve onları alkışlayarak günahlarına ortak olan kullarından eylemesin!

Yüce Allah, Kuran’da şöyle sesleniyor inananlara: “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimselerden olun. Her hangi bir topluluğa duyacağınız kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun, bu takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Maide 8.)