Hükümetin bu işten kârlı çıkacağını anladığı için tezkereye hayır diyen Kılıçdaroğlu, “IŞİD’e müdahale için çıkarılan tezkerenin asıl amacı Suriye rejimini devirmek” demiş. Demiş de geç anlamış bunu. Fakat IŞID’ten daha az zalim olmayan bir Esad'ı neden savunduğunu söylememiş. Onun yerine “IŞİD ile önce Türkiye sınırları içinde mücadele edilmeli.” diye saçmalamış. Dün akşam Kobani bahanesiyle bütün Türkiye’de çıkan olayları görünce IŞID ile mücadele yerine PYD ile mücadele demek istediğini düşündüm ister istemez.
200 bin insan Suriye'de öldürüldüğünde, HDP’den Kobani için çıkan ses gibi bir ses çıkmadı. Üstelik Özgür Suriye Ordusu arkadan vurulmuştu. İşte milliyetçiliğin insanlığa olan zararı. HDP tezkereye hayır diyor ama hükümetin Kobani’ye müdahale etmesini istiyor. Bu ne yaman çelişki. Tezkere karşı çıkarak HDP, PKK ve PYD’yi, CHP ise Esad'ı korumak istiyor. Türkiye hiçbirisinin umurunda değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan koalisyona katılmak için üç şeyin gerekli olduğu açıklamasında bulundu; 1) Uçuşa yasak bölge. ÖSO’nun, Esad’ın bombardımanından kaçarak sığınabileceği güvenli bir bölge olarak kullanılmak istenmesi amaçlı.

2) Güvenli bölge. Sığınmacıların ve 1 milyon mültecinin Türkiye topraklarından çıkarılarak BM desteği ile barınıp yaşayabilecekleri sınır hattı.

3) Eğit-donat prensibi. Suriye ve Irak'taki milis güçlerin eğitilmesi ve silah verilmesi.

Fitch tarafından Türkiye’nin kredi notunun düşürülmemesi için alelacele çıkarılan tezkere sonrası, bayram sabahı yaptığı bir açıklama ile Erdoğan, hep “madik atan tarafın Batı olmayacağını” açıkça gösterdi. Bu şartların yerine getirilmesinin imkansız olduğunu bilen ABD ise Dışişleri Bakan Yardımcısını acilen Türkiye’ye gönderiyor. Birisi onlara Suriye meselesinde bizi nasıl ortada bıraktıklarını hatırlatsa iyi olur.

Beni korkutan asıl mesele; bizi bataklığa çekmek için sınırlarımız içerisinde “batı istihbarat birimleri ve MOSSAD tarafından yapılacak ve IŞID’in üzerine yıkılacak” sansasyonel bir eylem.

Tahmin ettiğimiz gibi Öcalan'dan müzakerelere devam talimatı geldi görünen o ki örgüt hala onun kontrolü altında ve askeri kanattan gelen “silahlı mücadeleye başlayacağız” sözü boş bir blöf olarak kaldı ve en önemlisi artık müzakere süreci resmi gazetede yayınlanarak resmileşti. Kamuoyunu “alıştırarak” kademeli bir geçiş sağlanan bu süreç elbette kolay olmadı.

7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimlerin, haziranın ikinci ve üçüncü haftalarında yapılması planlanan LYS ve TEOG sınavlarından dolayı, nisan ayı sonu ya da mayıs ayının başlarında yapılması planlanıyor. Böylece, tüm Türkiye seçimlerde “tam kadro hazır bulunacağından” dolayı, “benim tatilcim yoktu” bahanelerinin olmadığı, net bir tablo ortaya çıkacak.

Son olarak İsveç’in Filistin’i devlet olarak tanıyacağını açıklanmasının ardından, İsveç Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağırılarak bu karardan dolayı “kınandı”. Ayrıca İsrailli yetkililer, İsveç'in, "Ortadoğu'nun bazı bölgelerinde çetin çatışmalar sürerken, Filistin meselesine önem vermesini de anlamlandıramadıklarını" dile getirdi. Gazze’de unutuldu gitti değil mi IŞID sayesinde…