Görünen o ki, Gezi olaylarında halkın verdiği destek Kobani için verilmedi. Geziyi destekleyenler arasında biraz insaf sahibi olanlar, bu olaylarda genellikle suskun kaldılar. Çünkü, hem ortalığı yakıp yıkarak vandalca davranmanın dışarıdan nasıl göründüğünü anladılar, hem de Kürtlerle aynı ortak amaçları yoktu. Gezi olayları her kesimden destek bulmuştu. Şimdi ise aynı desteği bulamayacaklar. Tam tersine Gezi olayları sırasında da Kürtler sokağa inmemişti. Laikler Gezi’de Kürtler tarafından ortada bırakıldıkları için kızgın oldukları gibi, Türk askerinin Suriye girmesini de istemiyorlar.

PKK’nın dağ kadrosundaki önemli sayıda militanın Kobani’de kıskaç altında olduğu anlaşılınca, Hükümetin neden destek vermekten kaçındığı da belli oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise fırsattan istifade ederek isteklerini koalisyon güçlerini kabul ettirmek için ayak diretiyor. Geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi “ülke notu kırılmasın” diye alelacele tezkere çıkaran hükümet, ülke notuna dokunulmamasının ardından, koalisyonu katılmak için şartlar ileri sürmüştü. Yaptıkları şantaja karşı diplomatik bir gol atan Erdoğan'ın bayram sabahı yaptığı açıklamanın ardından, Fitch’ten; “Siz bizi kandırdınız ama, bunun hesabını soracağız. Gözümüz üstünüzde.” mealinde bir tehdit açıklaması geldi. Erdoğan’ın ifade ettiği gibi; “PKK=IŞİD ve ikisi de teröristtir. Malum olduğu üzere PKK=PYD ve Kobani’de sıkıştırılmış durumdadır. IŞİD tarafından imha edilmeleri her halükarda Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaatinedir. Üstelik Kobani’nin düşmesi demek, kurdukları Kanton Devleti ile beraber devlet olma hayallerin de suya düşmesi demektir. Üstelik Kobani’nin manevi bir yönü de var Kürtler arasında. Abdullah Öcalan 1979 yılında Türkiye’den kaçarken ilk gittiği yer orası. O yüzden Hicret Şehri olarak nitelendiriliyor. Eğri oturalım doğru konuşalım. IŞID zalim olabilir ama PKK ve onun Suriye uzantısı PYD çok farklı değildir. Kobani’de zaten sivil kalmadı. İŞİD ve PKK/PYD çatışması dolayısıyla her iki tarafın verdiği zayiatlar bizim lehimizedir. Ancak şunu unutmayalım; Güney sınırlarımız boyunca konuşlanmış ve bir devlet haline gelmiş İŞİD, Kürt devleti ihtimalinden daha az korkutucu ki, İŞİD güçlerin Sünni devletlere ait tır'ların geçişine izin vermesi bunun bir örneğidir. Üstelik güneyde Suriye ve Irak boyunca konuşlanamayacak PKK, önemli bir güç kaybedecek ve müzakerelere yenik olarak başlayacaktır. Dolayısıyla İŞİD’in Türkiye Cumhuriyeti tarafından desteklenmiş ve beslenmiş olma ihtimali zayıf ve mantıksız bir ihtimal değildir.

CHP ise daha düne kadar PKK, mehmetçiği şehit ederken türbünlere oynayarak kötü adam söyleminde bulunurken, şimdi de “Neden devlet Kobani’ye destek vermiyor?” söyleminde. Üstelik Kılıçdaroğlu’nun bu söylemleri yüzünden CHP tabanını kaybediyor. Yaptığı çağrılar ile Kürt oylarını alabileceği düşüncesi, tabandan tepki topluyor. CHP’nin yaptığı ankete göre; tabanın %89’u Kılıçdaroğlu’nun Başbakan olabileceğine inanmıyor. Hiç bir zaman iktidara gelemeyeceklerine inanan bu zihniyet yüzünden CHP’nin yaptığı muhalefet yapıcı değil yıkıcı olarak kalmaya mahkum oluyor.

ABD ve İsrail’in, “uzlaşmacı” tutumundan dolayı bertaraf etmek istediği Öcalan, devre dışı kalmamak için çıkacak olaylara destek vermek zorunda kalacaktır. Bunun en basit şekli, geçen haftalarda yaptığı; “15 Ekim'e kadar süreniz var. Sonra ben söylerim onlar dinler dinlemez kendi bilecekleri iş şeklinde.” Açıklamasında bulunmuştu. Çıkan olaylar ise Öcalan'ın kontrolü kaybetmekde olduğunu hissettiriyor. Devlet ise hedefine ulaştı. Barış süreci başlarken süreç başarılı olsa da olmasa da her iki şekilde de devlet kazanacaktı. Artık PKK ikiye bölünmüş durumda. Bahoz Erdal, kendine bağlı olan grupla beraber Öcalan'a itaat etmez durumda ve Suriye'de Esad-Baas rejimine bağlı. Muhtemelen Cemil Bayık da bu gruptan ki bunu yakın zamanda hükümet meydan okuyarak göstermişti. Bu “iç savaş” sonucunda PKK’da kontrolün kimde olacağı belli değil ama hükümet Öcalan’ı destekliyor. IŞİD’in üzerine atılacak sansasyonel bir eylem bekliyorken PKK’nın üzerine atılan veya gelen tepkiler sonucu reddedilen bir eylem var. Bingöl Emniyet Müdürü yaralanırken, Emniyet Müdür Yardımcısı ve bir başkomiserimiz şehid oldu. Burada üçüncü bir kanat ihtimali ortaya çıkıyor; PJAK. PJAK’ın. barış sürecini sabote etmek noktasında İran'dan talimat alma ihtimali çok yüksek. Bütün eylemlerin barış sürecini sabote etmeye yönelmesi ise sürecin ne kadar önemli ve kritik olduğunu gösteriyor.