Büyükşehir Belediyesi ana binasında bulunan odamızda rahmetli Hamza Kul kardeşimle çalışırken. Odaya hiç de alışık olmadığımız mahcup bir hal içinde iki polis memuru girdi.
- Yusuf Uçar beye bakmıştık dediler.
- Buyrun arkadaşlar, bir konu mu var diye sorarken yer gösterip oturttum arkadaşları.
- Bir evrak mevzusu vardı. Birkaç birim dolaştık. Sizi bulduk. Imzanıza ihtiyacımız var dediler.
- Hayırdır ne evrakı deyince bu kez hepten sıkılarak anlatmaya başladılar.
- Avukat bey biz birkaç kez sizin ailenize ait ikametgahlara gittik. Fatih ve Çekmeköyde babanızın bulunma ihtimali olan yerlere gittik. Mahallede yaptığımızı araştırma neticesi semt sakinleri - oğlu belediyede çalışıyor dedikleri için çıkıp geldik. Biraz maceralı oldu ama sizi bulduk dediler.
Merakım hepten artmıştı ki önüme bir evrak bıraktılar.
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi başlıkı yazıda, Ankara'da 28 Şubat'ın kudretli başsavcısı Nuh Mete Yüksel tarafından yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında Timurtaş Uçar'ın ifadesinin alınmak üzere adliyeye sevk getirilmesi talimatı vardı.
Hayatta yaşadığınız zaman ve mekanın gerçekliğinden emin olmadığınız anlar vardır ya, onlardan birinin içindeydim adeta. FesubhanAllah dedim içimden, ya sabır!
Tam cümleye başlayıp "evrakda adı geçen kişi ifadesini verip dünyadan ayrılalı 3 aydan fazla oldu..." diye cümleye başlayacaktım ki mahcup memur arkadaşlar söze girdiler.
- Ama burada öğrendik ki kendisi rahmetli olmuş. Başınız sağolsun. Bizim üzerimizden de ağır bir yük kalkmış olacak eğer sizden bir ölüm evrakı, yahut mirasçılık belgesi varsa alabilirsek...
Ben vefatının gazete ve televizyon haberlerine yansıdığını, ayrıca vefatı devlet hastanesinde vuku bulduğu için kolaylıkla raporlara ulaşabileceklerini filan anlatmaya çalışsam da memur arkadaşlar bir belge ve imzayla işi sağlama almaya kararlıydılar.
Veraset kararını çıkarmıştım Allah'tan onu verdim. Tebligata imza atıp kimlik fotokopimi ekledim. Memur arkadaşları çay içirip gönderdim.
Herşey tamam da niye mahcuptular anlamaya çalışırken koridorun öteki ucundaki odasından gelen meclis müdürü Mahmut ağabey girdi içeri.
- Gitti mi memurlar diye sordu?
- Evet abi dedim, ama niye öyle garip geldiler, kaçar gibi gittiler anlamadım.
- Yahu önce bana geldiler diyerek anlatmaya başladı. Merer Güvenlik arkadaşlar biraz zaman kazanmak ve durumu anlamak için memurları bizim birime komşu olan Mahmut beyin olduğu tarafa yönlendirmişler. Mahmut bey de beni aradıklarını öğrenince gelenleri oturtup durumu öğrenmeye çalışıyor.
- DGM den getirdikleri savcılık evrakını çıkarınca şok oldum dedi. Daha sonra aralarında şu diyalog geçmiş.
- Memur arkadaşlar bu arama kağıdındaki kişiyi bulursanız ne yapacaksınız?
- Savcılık ifadesini istiyor onun için adliyeye götüreceğiz.
- Peki şimdi yakınlarını da onun yerini öğrenmek için arıyorsunuz o halde.
- Evet
- Hiç zahmete gerek yok. Ben size yerini tarif edeyim.
- Ha öyle mi, biliyor musunuz siz?
- Tabi yahu bulunduğu yere kadar bizzat götürdük arkadaşlarla.
- Öğrenelim o zaman
- Şimdi burdan çıkıyorsunuz, Edirnekapı'ya oradan da Topkapı tarafına sur dibinden yürüyorsunuz.
- Evet.
- Merkez efendi, Kozlu mezarlığı diye bir yer var. Oraya giriyorsunuz. Mezarlık girişinde bir kulübede görevliler var. Timurtaş hoca nerede diye sorarsanız onlar size hemen gösterirler. Boşuna oğlunu aramayın.
- Mezarlıkta mı kendisi nasıl oluyor, şaka yapıyorsunuz herhalde?
- Olur mu kardeşim, sizi gönderen başsavcıya göre bu Cumhuriyetin en büyük sıkıntısı irtica değil miydi? Yobazlar, gericiler en amansız düşman değiller mi? İşte Devleti kurtarmanın tam vaktidir. Çıkarın yattığı yerden. Savcı bey alsın ifadesini. Versin mahkeme kararını, bu kez idam edin, rejim de kurtulsun, cumhuriyet de rahatlasın, adliye de emniyet de bir oh çekip rahat nefes alsın kardeşim, yapın bunu. Öyle bir adamın ecelini Allah'a bırakmayın!

Bu sözleri işiten polis memuru arkadaşların mahcup halde beni bulmaları ve sade bir evrak isteyerek ayrılmak istemlerinin nedeni buymuş.

Bundan 14 yıl önce ben bizzat yaşadım bu hadiseyi. Üzüntü ve şaşkınlığımı tahmin edersiniz. Ama bu sene, bu Şubat ayı, emin olabilirsiniz ki o günlerden daha ağır, daha elemli geliyor bana. Ayrım yapmadan her Hocaefendiye ve her hocaefendiyi seven kardeşlerime şunu hatırlatmak isterim: Sadece sizi değil, eşinizi, kız ve oğlunuzu değil, ölmüş anne ve babanıza bile tahammül etmeyen, yerin altında bile hesap sormak ve intikam almak isteyen birileri vardı ya. Onlar davalarından hiç vaz geçmediler. Hazır bekliyorlar.

Onlarla iyi geçinmekle ıslah olduklarını sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Davalarını pazara kadar değil "mezara" kadar takip edenlerden alınacak çok "dersane" haller var.