''Kardeşlik'', ''sosyal adalet'', ''dayanışma'', ''barış'', ''empati'' edebiyatı yapan sosyalist, liberal, demokrat, entelektüeller ile,

''Kardeşlik'', ''sosyal adalet'', ''dayanışma'', ''barış'', ''empati'' edebiyatı yapan sosyalist, liberal, demokrat, entelektüeller ile,

O yüce Peygamberin (s.a.s.) ''Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değil!'' hadisini sadece bir akşam yemeğinin eksikliğinden ibaret sanan abdestli kapitalistlerden, instagram'ın sosyete müslümanlarından,

Kalp temizliğini ev temizliğiyle, dini duyguları bir müziğin oluşturduğu 3.5 dakikalık değişken duygularla karıştıranlardan

eş, dost, arkadaş kim varsa hepsine söylüyorum, soruyorum...

Önem verdiğin kadar!
önemlisin.
Değer verdiğin kadar!
değerlisin.

Hep bana, hep bana?
istersin.
Ama rızkın olmayanı!
yiyemezsin!

İlgilendiysen eğer, merak etme,
ilgilenilirsin.
Ya hiç özlemediysen, ne diye
özlenirsin?

Yas tutanlara aldırmayıp
bayram ettiysen,
Ağlayan gözlere bakıp
güldüysen,

Zalime inat mazlumu
teselli etmediysen,
Yaslara tezat çal oyna
eğlendiysen,

Kaderinde, kısmetinde,

Hastalıklardan ne marazlar, acılardan nice acılar
Dertlerden kaç dert, ölümlerden nasıl bir ölüm,

olduğunu bilmiyorsan?

Hangi ak güne, hangi esere, hangi emeğe bayram etmemi beklersin? Hangi vicdansız çılgınlığa, nasıl ortak olmamı istersin? Her şeyin hızlıca eskiyip sadece dertlerin tazelendiği, günlerin su gibi akıp gittiği ve paydostan hiç anlamayan şu zaman çarkında bana hangi ''yeni'' yıldan bahsedersin?

Benim olmayan bayramımı kutluyorsun ya... Ben en son ne zaman bayram ettiğimi unuttum hatırlamıyorum bile.

Kanla karanfilin tek renkte bütünleştiğini gördüğüm gün benim için bayramların bittiği gün oldu. Sonra Hocalı'da, Karabağ'da, Özbekistan'da, Fergana'da, Saray Bosna'da çocukların çığlıkları, iffeti elinden alınmış kadınlar feryadı, kurbanlık koç gibi kesilen erkeklerin yalvarışları bana takvimde artık bayramların kalmadığını anlattı. Çeçenistan'da Grozny'da Rusların yaptıklarından sonra bayramlardan nefret ettim. Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Amerika'da, Norveçte, Fransa'da, Almanya'da, Kırım'da, Ukrayna'da olanlar ve olmaya devam edenler...

Söyler misin?

Dünyada bebeklerin daha doğmadan öldüğü, gençlerin mum gibi söndüğü, yaşlıların ''huzur'' evlerine terkedildiği, insanların halsizlikten çamurlu suyu köpekler gibi yüzüstü içtiği, yaşamaktan çok ölüp gitmeyi istediği bir zamanda vicdanın yenik düşmemesi için nasıl bir irade gerek? Masum bebeklerin vücutları bombalar altında param parça oluyor iken her şey yolundaymış gibi laylaylom eğlenebilmek nasıl bir kalp temizliğinin, hangi pozitif enerjinin eseri sayılır? Tüm bunlara üzülebilmek için illa bir sofi, bir dindar mı olmak lazım? Hani vicdan, hani övündüğümüz insanlık, hani nerde o temiz kalpler?

Samimiyetin sloganlardan geride kaldığı, tahammülün teyite muhtaç bırakıldığı şu garip zamanın yabancısıymış gibi davranmaya kararlı olan kim varsa, beni tebrik etmeyin lütfen! Beni kendi bayramımla yalnız bırakın, eğlenceler de sloganlar da sizin olsun. Nitekim henüz bayram edecek bir neden göremiyorum. Ve son olarak tek tek münferiden değil de genele, duymayanlara iletmek üzere bir sorum olacak...

Bilir misiniz? Kimler bir dünya yasa derde, başa gelen müsibete, namusuna sürülen lekeye aldırmadan oynayıp eğlenir, bilir misiniz?

Köyü basılıp sülalesinin erkekleri kılıçtan geçirilerek, kurşunlanarak zorla eşkiyaya, düşmana gelin edilen çaresiz kadınlar dışında kimse! Hiç kimse! Karabağ'da Ermeni haydutlarının, Çeçenistan'da Rus general Budanov'un, Bosna'da Karadziç'in, Mladiç'in, Irak'ta Amerikan askerlerinin yaptığı gibi. Deliye değil, arsıza her gün bayram olsa gerek. Henüz bilmeyenlerle unutkanları tenzih ederim. Eee, insan sürekli hüzün üstüne hüzün yaşayınca sürç-ü lisân ile imtihan olurmuş. Affola!