Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçimlerde İstanbul’u Murat Kurum’un kazanabilmesi için devletin tüm mekanizmalarını seferber etti. Murat Kurum’a destek olması için devlet bakanlarının, seçim çalışmalarına katılmalarını istedi.

Seçim güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın ve yine seçim güvenliğinden sorumlu Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, Murat Kurum’a destek amacıyla seçim kampanyalarına dahil olması, başta muhalefet partiler olmak üzere halkın tepki göstermesine yol açtı. Öyle ya, taraflı bir bakanlık, nasıl adaletli davranabilir sorusunu sormak halk açısından kaçınılmazdı.

Aslında Erdoğan’ın derdi tam olarak İBB Başkanlığı değil İstanbul’un kendisidir. Peki, devletin en önemli kademelerinin yöneticileri olan bakanlar, neden İstanbul için seferber olup sokağa dökülmüştü? Bunu da biraz sorgulamak gerekmiyor mu?

Cumhurbaşkanı ve tüm bakanların, başka illerde değil de özellikle tek bir ile ağırlık vererek İstanbul’un yeniden kazanılması için mücadele etmelerinin tek nedeni siyaset değil, İstanbul’un, Türkiye’nin geri kalanı için taşıdığı önemdir. 31 Mart’ta İstanbul’u kazanacak aday, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek. Bu basit bir konu değil.

İstanbul, Türkiye için neden bu kadar önemli?

İstanbul, 85 milyonluk Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gücüdür. Nüfusun beşte birine ev sahipliği yapan İstanbul’u yönetmek, ticaret başta olmak üzere Türkiye ekonomisinin çok büyük bir kısmını kontrol etmek demektir. İstanbul, Türkiye’nin GSYH’sının neredeyse üçte birini oluşturan bir şehir. Dolayısıyla İstanbul’un durumu, tüm Türkiye’yi etkileyebildiğinden bu şehri kimin yönettiği sadece İstanbul’da yaşayanlar için değil tüm Türkiye halkı için önem taşımaktadır.

Sadece ekonomik olarak değil siyasi açıdan da önemi çok büyük. Erdoğan’ın her zaman söylediği gibi; “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır.” İstanbul, 16 milyon insana ev sahipliği yapıyor. Bu da İstanbul’un, Avrupa Birliği’ndeki 27 ülkenin 20’sinden daha kalabalık olduğu anlamına geliyor. Dünyanın bu büyüklükte nüfusa sahip ülkeleri, bakanlar kurulu ile yönetilirken pek çok AB ülkesinden büyük olan İstanbul, belediye başkanı tarafından yönetiliyor. Tuhaf olsa da İstanbul’un ne kadar önemli bir yer olduğunu gösteriyor.

Gazeteci İhsan Aktaş’ın sözleri çok doğru: “İstanbul’un desteğini aldığınız zaman doğrudan ulusal politikanın aktörü olursunuz, hem de küresel olarak.” Ancak bu sebep, en sonda sayılabilir. Sebebi ise İstanbul’u bekleyen tehlikeler ve mevcut sorunların çözümsüz kalmasıdır.

Tüm Türkiye çok iyi biliyor ki İstanbul’u büyük bir deprem bekliyor. 6 Şubat depremlerinde acı şekilde gördük ki depreme hazırlıksız yakalanmanın bedeli ağır oluyor. 53 binden fazla canımızı kaybetmenin acısı dinmiş değil. İstanbul, beklenen Marmara Depremi’ne hazırlanmazsa olası bir felakette tüm Türkiye illeri bir araya gelse İstanbul’u kolay kolay ayağa kaldıramaz.

Murat Kurum’un kentsel dönüşüm ve gelişimle özdeşleşmiş bir isim olması ve Marmara depremi kapıda olmasına rağmen Ekrem İmamoğlu’nun hiçbir hazırlık yapmamış olması, seçmenin tercihi, Murat Kurum’dan yana yapmasını sağlayacaktır.

Uluslararası medya bile İmamoğlu’nun kaybedeceğini biliyor!

Uluslararası basına göre 31 Mart seçimleri, eşitlikten uzak ve adaletsiz bir seçim olacak. İmamoğlu’nun seçimi kaybedeceğini anlayan Batılı destekçileri, halkı şimdiden adaletsizlik yapılacağı algısıyla ikna etmeye çalışarak galeyana getirmeye çalışıyor.

Uluslararası medya kuruluşlarını son iki aydır takip edenler, Murat Kurum’un kazanacağından emin olduklarını satır aralarında verdikleri mesajlarda göreceklerdir.

Aslında sadece Ak Parti değil, DEM Parti ve İmamoğlu’nun kendi kitlesi dışında tüm partiler, İmamoğlu’nun kazanmasını istemiyor. CHP’nin tamamı bile İmamoğlu’na destek vermiyor. CHP, kendi içinde parçalara bölünmüş durumda; İmamoğlu’nu destekleyen ve genel başkan olmasını isteyen CHP’liler, Özgür Özel’i destekleyen CHP’liler ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu yeniden genel başkan olarak görmek isteyen CHP’liler… Hatta bir kesim daha var ancak çok minik bir yüzdesi olduğundan değinmeye gerek görmüyorum; onlar da bu üç ismin de CHP’den uzak olmasını dileyenler… Ve muhtemelen bu kesim Murat Kurum’a oy verecek.

Dolayısıyla İmamoğlu, bunca engele rağmen İstanbul’u kazanamayacaktır. Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart’ta alacağı maksimum oy oranı %35 olabilir. Zira İmamoğlu’na seçimi kaybettirecek olan, aslında CHP’li seçmendir. Özellikle DEM Parti ile ittifak arzusundan vazgeçmemesi, İmamoğlu’ndan ümidi kesen CHP’li seçmenlerin, diğer partilere şans vermeye karar vermesine sebep olacaktır. Hatta ben 31 Mart seçimlerinden bir süre sonra CHP’nin tarihe karışacağına inanıyorum ve bunu kendi elleriyle yapacaklar.

İmamoğlu, 31 Mart’ta seçimi kaybettiği anda ilk iş olarak parti kuracaktır. Partinin ismi ve yönetim listesi bile hazır zira kendisi de kaybedeceğinin farkında çünkü muhalefet, artık eskisi gibi birlik içerisinde hareket etmiyor.

Hatırlarsanız İmamoğlu 2019’da İstanbul’u, 6 partili koalisyonun desteği sayesinde kazandı. Şimdi ise bu koalisyon çöktü ve İmamoğlu’nun, Ak Parti Adayı eski Başbakan Binali Yıldırım’a fark atmasını sağlayan Kürt seçmenin partisi DEM Parti, bu kez kendi adayıyla seçime girdi. İstanbul’da yaşayan Kürt nüfusunu düşünürsek İmamoğlu’nun kazanma ihtimalinin ne kadar zayıf olduğunu anlayabiliriz zira DEM Parti Adayı Meral Danış, adaylıktan kesinlikle çekilmeyeceğini bugün de yineledi.

Eğer tahminlerin aksine İmamoğlu, tüm devlet kademelerinin sınırsız desteğine rağmen İstanbul’u yeniden kazanırsa, bu CHP için değil İmamoğlu ismi için büyük bir zafer sayılacak ve İmamoğlu, Erdoğan’la yarışabilecek bir lider olarak algılanacaktır. Ak Parti’nin bu ihtimali zayıflatma çabası da gayet anlaşılabilir. Çünkü öyle bir sonuç, CHP’nin illerde kazanmaya odaklanmayı bırakıp tamamen iktidar olmaya yönelik bir siyasi hedefe kilitlenmesini sağlar.

Ancak ben bu ihtimalin çok zayıf olduğunu düşünüyorum. Yukarda bahsettiğim sebeplerin dışında, İBB’de valizlerle getirilip sayılan paraların kaynağının ve nereye harcandığının hala ortaya çıkmamış olması, İstanbul’da 5 yıldır kayda değer bir hizmet yapılmamış olması, İmamoğlu’nun göreve gelmeden önce verdiği vaatlerin hiçbirini yerine getirmemesi hatta kendisine hatırlatıldığında hafızasını kaybetmiş gibi davranması, seçimi kaybetmesi için yeterli sebeplerdir.

En önemlisi de “Hizmet yapmama izin verilmediği için yapamadım, engellendim” ifadesinin ardından “Madem hizmet yaptırmadılar, sen de yapamadın, peki sana verilen belediye bütçesi nerede?” sorusu kendisine sorulmasına rağmen, yaklaşık 16 milyar dolar olan İBB bütçesinin 7 milyar dolarının nereye harcandığını, hizmete harcanmadıysa bu bütçenin kasada olması gerekirken üstüne üstlük belediyenin borçlu olmasını açıklayamadı. Kamu parasının Ak Parti iktidarı tarafından israf edildiğini iddia eden İmamoğlu, İBB’nin 7 milyar dolarlık bütçesini nerelerde israf ettiğini itiraf edebilecek mi? Elbette, hayır!

İstanbul için büyük hayalleri olduğunu söyleyen İmamoğlu, ne hikmetse bu hayalleri kimseye açıklamıyor. Bu hayaller İstanbul halkını memnun edecek hayaller olsa herhalde seçimi kazanmak için bile olsa açıklardı. Demek ki pek de hayra alamet hayaller kurmadı. Muhtemelen beş yıl daha valizle para saymaktan bahsediyor. Belki de gerçekten hayırlı bir hayaldir. Mesela belgelerle konuştukları halde yalancılıkla itham ettiği, azarladığı, hakaret ettiği ve tehdit ettiği gazeteciler ve işçiler başta olmak üzere İmamoğlu’nun dilinden nasibini alan halktan özür dileyip gönül alacaktır, olamaz mı? Sonuçta İstanbul’a sevgi ve adaleti getireceğini söylemişti. Belki bu sözünde durmak aklına gelmiştir.

Son olarak İstanbul’un CHP belediyelerinin hizmet etmemelerine sebep olarak gösterdikleri, yıllarca ardına sığındıkları bir bahaneleri vardı: “İBB Başkanı Ak Partili olduğundan muhalefet partili ilçe belediyeleri olarak destek görmüyoruz, hizmet yapamıyoruz çünkü engelleniyoruz.”

Bu sözlerin birer asılsız bahane olduğu son beş yılda ortaya çıkmıştır. İBB, CHP’li İmamoğlu’nun yönetiminde iken başta Kadıköy, Beylikdüzü ve Büyükçekmece olmak üzere İstanbul’un tüm CHP belediyeleri, kötünün kötüsü bir yönetim gördü. Şimdi bu ilçelerde yaşayan halk şu soruyu soruyor: “Madem önceden İBB bizde değildi, izin vermiyorlardı. Şimdi İBB bizde, peki şu an neden hizmet yok?” Bunun cevabını verebilecek misiniz? 

Aklı başında bir insan yarım saat Kadıköy’de dolaşsa ne demek istediğimi çok rahat anlar. Bir de Beylikdüzü ve Büyükçekmece sahillerini gezin eliniz değmişken, felaketi görün. CHP belediyelerinde yeni proje ya da hizmeti geçtik, belediyecilik namına en ufak bir hareket göremezsiniz.

Tüm bunlara rağmen hala İmamoğlu’na oy verecek kitlenin umurunda olan son şey İstanbul’un huzuru ve refahıdır. İstanbul, 31 Mart’ta seçim adı altında büyük bir sınav verecek. Dilerim İstanbul için güvenli ve hayırlı olacak şekilde sonuçlanır.