Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenen Uğur Mumcu ve Nazım Hikmet’i anma toplantısında Tarık Akan’ın yaptığı konuşmayı Doğan Haber Ajansı’ndan aynen aktarıyorum;

“Türkiye'de insanların olayları sorgulamadığını dile getiren Tarık Akan ise şu ifadeleri kullandı; Siz burada yaşıyorsunuz, Türk televizyonları izleyip oradan biraz rahatsız oluyorsunuz ama biz o ülkede yaşıyoruz. Ben her şeyim yerli yerinde olmasına rağmen mutsuzum, huzursuzum. Sabah kalkıyorum, gazeteye bakıyorum; 'eyvah diyorum, bu lafı nasıl söyler.' Öğlen diğer gazetelere bakıyorum bir facia. İnternet'e giriyorum, 'Allah'ım diyorum bu nasıl olabilir.' Akşamları birkaç kadeh atıyorum da rahatlıyorum. Sonra televizyonu açıyorum, çıldıracağım. Huzur diye bir şey kalmadı ülkemde. Eleştirebilirsin ama bir ara ver. Bir hafta, 10 gün sus be adam.”

Tarık Akan’ın ne demek istediğini sanıyorum anladınız ama ben ufak bir haşiye düşeyim istedim;

“Dışarıya karşı öyle Türkiye batıyor, kriz geliyor diye bas bas bağırdığımıza bakmayın, herkesin ekonomik olarak keyfi yerinde.

Öyle içki içmemiz yasaklanıyor diye bağırıyoruz ama bu bağırmanın yorgunluğunu akşamları birkaç kadeh atarak gideriyoruz.

Bazı şeyleri eleştirebilirsin ama, benim hoşlanacağım şekilde eleştir de beni rahatsız etme.”

Birileri bu arkadaşa şikayet ettiği şeylerin adının demokrasi olduğunu söylese iyi olacak. Demokrasi sadece kendi istediklerinin olması değil, özgürlüklere ve inançlara hakaret edilmediği müddetçe karşı tarafın görüşlerine hoşgörü gösterme zorunluluğudur. Genellikle İslami kesimi faşizm ile suçlayan malum solcular maalesef asıl faşizmin kendileri tarafından uygulandığını anlayamıyorlar.

Yunanistan’daki seçimleri Sol Parti Syriza’nın kazanması sonrasında aynı solcular, “Komşuda pişer bize de düşer” atasözünün eksik anlaşılmış olmasından olsa gerek, zafer çığlıkları atmaya başladılar. Syriza Lideri bile Türkiye’den gelen bu ilgiden şaşkın vaziyette.

Sosyoloji yıllar yılı sol kesim tarafından sahiplenilmiş bir bilim dalı olmasına rağmen, yapılan seçim ve sonuçlarını algılamaktan ve yorumlamaktan uzak bir anlayışla aynı seçim sonuçlarının bizde de olacağı iddiasına giren aklı evveller, Yunanistan’da işsizlik oranının %26, Genç İşsizliği oranının %50, ekonomi 6 yıldır devamlı küçüldüğü ve Kamu borçlarının milli gelire oranının %176 olduğu gerçeğini ya bilmiyorlar ya da “umutları bu yönde olduğu için” görmek istemiyorlar.

Bu solcu arkadaşların bilmesi gereken tek gerçek şudur ki; Avrupa’nın şımarık çocuğu “Yunanlılar, komünizmi değil, çalışmadan özgürce harcamayı” istiyorlar. Tembellikleri herkesin diline pelesenk olmuş Akdeniz ülkelerinin başında gelen Yunanlılar, yıllardır Avrupa’nın sırtından beslendikleri, ama artık sona geldikleri gerçeğini kabullenemiyorlar. Verdikleri tüm mücadele de aslında Avrupa Birliği’nden ne kadar taviz koparabilecekleri yönünde.

Son olarak, siyasi ömrü ne kadar olur bilmem ama Syriza İsrail’i fena halde rahatsız etmiş görünüyor. Syriza’nın parti programında; İsrail ile askeri ilişkileri tamamen kesme ve Filistin’i devlet olarak tanıma da var. Bu kadar borcun arasında, “para musluğu elinde olan Yahudilere” kafa tutmak ne derece mantıklı olur ona da siz karar verin.