Türkiye’de artık yeni bir anayasanın ihtiyaç olduğu her kesim ve siyasi parti tarafından kabul görüyor. Ama bu anayasanın içeriğiyle alakalı tartışmalar epey sürecek gibi. Ben de bu tartışmaların içine girip hemen çıkacağım. Çıkabilirsem tabi.

Başkanlık sistemi dünyada sadece 23 ülkede geçerlidir. Bir diğer deyişle sadece 23 ülke başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Peki ya biz de? Bizde 19.yy’ın sonlarıyla, yani aslında Osmanlının son dönemleriyle birlikte, parlementer sistem kendini göstermeye ve giderek ağırlığını koymaya başlıyor. Osmanlı’nın işlemez hale gelen yönetiminden sonra kurulan Cumhuriyette artık parlementer sistem kağıt üzerinde daha egemen oluyor. Ama aslında sadece kağıt üzerinde.

O dönemde DP iktidarına kadar geçen süreye baktığımızda sözde demokrasi özde diktatörlük ve milli şef dönemi olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Özellikle İsmet İnönü’nün parlementer sistemi tanımayıp Cumhurbaşkanı olarak her şeyi kendisinin yapması buna örnektir. Partilerin seçimlere girip o partilerin liderlerinin Cumhurbaşkanı olup onların atadığı isimlerinse başbakan olması acaba Başkanlık sisteminin bir koluna işaret midir? DP İktidarı da böyle gerçekleşti. Celal Bayar, Adnan Menderes bu şekilde görev tevdii aldılar. Ama onlar parlementer sistemin sınırlarını iyi ölçtüler ve gereken hassasiyeti gösterdiler. Yani aslında bu topraklar 19.yy’ın sonundan ta 1950’ye kadar zaten fiili bir başkanlık sitemiyle yönetilmiştir. Ama bizde isminden mi çekiniliyor, yoksa belli kalıplaşmış yagılar henüz işlevselliğini yitirmemiş midir bilemem; bir endişe var bu siteme karşı. Oysa bu topraklar 3 asırdır zaten bu sistemle yönetilmektedir.

Yeni anayasa elebetteki ülkemiz için en zaruri ihtiyaçtır. Bu anayasanın çerçevesinin nasıl olacağına gelince, burada tıkanıklık olması normal. Eğer bir anayasa yapılacaksa, toplumun her kesiminden görüşe, fikre ve öneriye açık olunmalı ve buna göre bir anayasa yapılmalıdır. Ama pek tabi her kesimi memnun etmek mümkün olmaz. Bunu da en asgari düzeye indirmek toplum mühendislerinin görevi. Yeni anayasanın ilk 4 maddesi zaten bütün tartışmaların çıkacağı yer olacaktır. Çünkü devletin sitemi, yönetim şekli, bayarağı, dili bu maddelerde yazılıdır. Eğer bir sistem değişikliği söz konusu olacaksa bu değişiklik ilk 4 madde üzerinde vücut bulacaktır.

Yeni anayasada herkesin hassasiyetleri olacaktır. Başkanlık sisteminin de bu hassasiyetin bir konusu olması doğal. Bunun da elbetteki tartışılması, bir şekilde yola koyulması gerekir. ‘İyidir-kötüdür’ şeklindeki bir tartışmayı sosyolojik olarak incelemek gerekir. Bunu zamanla ben de köşe yazılarımla yapacağım. Ama şu anda kısaca fotoğraf çekip iyi ve kötü yanlarını ortaya koyayım.

ABD klasik başkanlık sitemiyle, Fransa ise yarı başkanlık (yani bizim 19. asırdan beri 50’ye kadar süre gelen sisteme benziyor) sistemi ile yönetiliyor Aslında başkanlık sitemiyle yönetilen ülkedelerden en babasıda bunlar. Diğerleri pek gelişememiş veya gelişmesine engel olunmuş ülkelerdir. Çoğu da Afrika, Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkeleridir. Eğer biz ABD tipi bir başkanlık sistemiyle, yani eyaletlerin oluşturduğu bir devlet yapısıyla yönetileceksek, bu belli çıkar gruplarının ülkedeki emellerine ulaşması ve ülkenin bölünmeye gitmesi demektir. Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği üzere ‘Tek dil, tek devlet, tek bayrak ülküsü’nden taviz verilmeyecekse bu sistem şu anda mümkün görünmüyor. Diğeri Fransadaki yarı başkanlık. Aslınsa sosyolojik olarak Türk yapısına en uygun başkanlık sitemi bu olacak gibi. Bu sistem de yine başkan olmasa bile seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olağanüstü yetkilere sahiptir. Ama bir de yürütme var. Onlarda kendi içlerinde belli bir işlerlikle ülkeyi idare eder. Yürütmenin başı devlet başkanıdır. Ama yetkileri kısmen paylaşırlar.

Bütün bunlara baktığımızda sokaktaki vatandaşın başkanlık siteminin ne olduğunu henüz kavrayamadığını da üst üste koyduğumuzda Cumhurbaşkanı sıfatıyla yarı başkanlık sistemi bize en yatkın sistem gibi. Güçler ayrılığının da keskin olacağından bu siteme pek karşı çıkan olmayacaktır. Ama eğer kendimiz bir ‘Türk tipi başkanlık’ sistemi geliştireceksek toplumun yapısını, bölgenin karaktersitiğini ve geçmişi çok iyi irdelememiz gerekiyor. Bu incelemerin de yapıldığını düşünüyorum.

Ne isminden veya bir kişiden dolayı buna karşı çıkmak doğru ne de aynı usulle savunmak. Ne olduğunu iyi kavramak ve ona göre çözüm sunmak gerekir. Sistemler değişmesi için var. Sistem değişikliği endişenlendirmesin kimseyi. Ama detaylar üzerinde kafa yorulması lazım. Bunu da ‘bize bununla gelmeyin’ diyerek yapamazsınız. Konuşun, fikrinizi beyan edin. Elbetteki başkanlık sistemine illaki geçilecek demiyor kimse. Parlementer sisteminde kendine göre ciddi manada avantajları vardır. Bunu savunacaksanız yine bu tatışma içinde savunacaksınız. Herkes fikrini beyan etmekte özgür. Ama kaçtıkça çözümün değil çözümsüzlüğün adresi olursunuz. Parlementer sistemde kalınacaksa da kalınır, herkeste buna saygı duyar.

Hep birlikte görelim mevlam neyler; neylerse güzel eyler.