Aslında bu başlığı atmadan önce çok düşündüm.

Aslında bu başlığı atmadan önce çok düşündüm. Aklıma türlü türlü başlıklar geldi. En ağır tabirle ifade edebileceğim cümleler belirdi kafamda. Lakin; yine de buna girişmedim. Ama yazı biraz ağır kaçıp birilerini kızdırabilir.

CHP geçtiğimiz günlerde bir kurultay gerçekleştirdi. Hayırlı olsun. Kurultaylar partiler için demokrasi şölenleridir derler. Bir nevi demokrasi vaadidir. ‘Ben böyle bir deokrasi partisiyim. ‘Beni seçerseniz size de böyle bir demokrasiyi getireceğim’ demektir. Nitekim sayın Kılıçdaroğlu da ‘önce parti içi demokrasiyi hakim kılmamız gerekir’ derken bunu ifade etmiş oldu. Ama şöyle bir bakıyorum da; Cumhuriyet Halk Partisi demokrasi imtihanını başarıyla geçti mi? Halka demokrasi vaat edebildi mi? Bence kesinlikle hayır. Diyebilirsiniz ki; CHP geleneğinde zaten demokrasi yok. Onlar ‘Milli Şef’ geleneğinden geliyor. Dolayısıyla halk CHP’nin demokrasi vaadine kanmadı kanmıyor. Yani seçimlerde çaktığı gibi sınavdan da çaktı Kemal Bey.

Sayın Cumhurbaşkanına ‘Diktatör Bozuntusu’ diye hitap etti. Daha önce defalarca söylemişliği var bunu. Eğer birisi diktatörse ona diktatör diyemezsiniz. Diktatörlük birilerinin söylemesiyle değil, tarihin yazmasıyla olur. Ve bu ülke bir diktatör gördü tarihinde. O da Milli Şef. Atatürkçü partinin ve dahi Atatürk’ün kurduğu partinin başına geçip onun fotoğraflarını paralardan, okul kitaplarından kaldırtan hatta kendi büstlerini yaptırmaya yeltenen bir isme ne sıfat yükleneceğini bellidir. Ama buna rağmen CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Sayın Cumhurbaşkanına, üstelik tek başına seçime giripte iktidar olan değil rakipleriyle yarışıp halkın desteğiyle seçilen bir Cumhurbaşkanına ‘Diktatör Bozuntusu’ diyor. Önce kurultayda astıkları eski genel başkan fotoğraflarına baksalar yaptıkları ithama cuk oturan birini orada görecekler.

Tarihini iyi bilmeyen Kemal Bey; anı da pek iyi göremiyor zannedersem. Eğer görebilseydi sayın Cumhurbaşkanına ‘Diktatör’ demeden önce etrafına ve yaşadığı ana bir bakardı. Delegelerin %87’sini değiştirip Sayın İnce’nin aday olmasını engelleyen kendisi değilmiş gibi bu ithamda bulunması gülünç bir durum. Bir de bu da yetmezmiş gibi, Mustafa Balbay CHP’nin o çok demokratik tüzüğüne takılıp aday olamadı. Aday olmayı isteyip seçime girebilmek arzusunda olduğu halde. Hal böyleyken; Kemal Bey’in önce kendi partisine ve kendisinin partiyi yönetme biçimine bakması ondan sonra bir başkasını itham etmesi gerekir. Kemal Bey apar topar il ilçe kongreleri yapıp delegeleri neden değiştirdiğini şöyle bir gözünün önünden geçirse her şey hallolacak. Ama dediğim gibi yaşadığı anı ve yaptıklarını göremiyor Kemal Bey. Psikolojideki ‘yansıtma’ mekanizması bu konuyu baştan ayağa özetliyor aslında. Yansıtma mekanizmasına göre; kişi kendindeki olumsuzlukları ve hataları karşıdakine yükler. Bu kişilerde görülen en tipik özellik; kendilerine söylemeleri gereken şeyi başkalarına söylemeleridir. Kişi kendinin olumsuz özelliğini karşıdakine atar ve onu yanlışlar. Kemal Bey’deki durumda aynen bu.

Dediğim gibi çok ağır bir başlık atabilirdim. Yazıyı daha da ağır yazabilirdim. Ama bunlar kafi diye düşündüm. Umarım öyle olur. Ve bu tür siyasi nezaket dışı bir konuyu daha fazla gündeme getirmez siyasetçilerimiz .