Böyle bir hastalık ilgili bilim insanları tarafından tanımlanmış mı bilmiyorum ama böyle bir durum olduğu tartışma götürmez. Her birimiz yaşadığımız bu çağda aynı anda birkaç işi birden yapmak gibi bir hal yaşıyoruz. Yine de ne yazık ki her şeye geç kalıyoruz. Yani hayatı kaçırıyoruz.Bu meseleyi anlamak için an, vakit ve zaman gibi kavramlar üzerinde düşünmek gerekiyor.

An dediğimiz şey nedir?

-Zamanın bölünemeyen en küçük birimine an denir. Sayılması da ölçülmesi de mümkün değildir ancak birleşmesi mümkündür an'ın. Neyle, pek tabi diğer an'la veya an'larla. Böylece sanki kimlik edinir kendine. Bir libas giyer zatında. Böylece kıymetlenir ve libasın kalitesine göre ise paha'lanır.

Vakit ile zaman aynı şey mi?

-Vakit ile zaman aynı şey değildir. Zaman izafi bir kavramdır. Bir dakika 60 saniyedir ama herkes için aynı geçmez. Hasta yatağında olan biri veya sevdiği kişinin yanında olan biri için aynı zamandan bahsedemeyiz. Öte yandan vakit sözcüğüne bakalım; ölçülebilir olan sadece vakittir yani belirli bir zaman dilimini kastederiz. Aslında vakit de pek tabi an'lardan oluşur. Ancak belli olan an'lara biz vakit demeyi uygun buluruz. O zaman an bölünmeyen en küçük birim iken, zaman da kuşatılamayan en büyük birim olduğu için ölçülemez.

An denilen olguyu kavramak nasıl mümkün olur?

-Yukarıda ifade etmiştik zamanın bölünemeyen en küçük birimi an'dır. İşin ilginci ne sayılabilir ne ölçülebilir bir olgu oluşudur. Ama başka bir an'la ve an'larla birleştiğinde ise vakti doğuruyor. Mesela sabah vakti gibi veya yemek vakti, dinlenme vakti gibi. O zaman an gibi bir olguyu gerçekte yine zaman gibi ölçemeyiz ancak an'dan vakt'e, vakit'ten de zamana seyir içindeyiz. Biz anlasak da anlamasak da.

Bir işe hakkını vermek açısından bakıldığında dikkat nasıl bir yere oturuyor?

-Çok çok kıymetli bir yere oturuyor Eric BARKER'ın şöyle bir sözü var diyor ki: 'Odaklanabilen dikkat 21.yy ın süper gücüdür. 'Bir de Süheyl ÜNVER'in şu sözü çok manidardır. Der ki: 'Dikkatli ol zira, karakterimizi onunla yaparız.' Demek ki dikkat hayatın her vechesinde bize gerekiyor. Hatta
isterseniz bir de burada Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi'nin İlm-i Ahvalir-ruh kitabında dikkati nasıl tanımladığına bakalım. 1910 yılında yazdığı bu kitapta dikkati bize oldukça güzel tasvir etmiştir. Biz Filibeli Ahmet'i Amak-ı Hayal kitabından tanırız en çok. Bu kitapta ise ruhun ahvallerini bize tarif ediyor: 'DİKKAT, ruhta hazır olan fikirler mecmuasından birini, sairlerinden ayırır ve diğerlerini defeder. Bu seçtiği fikrin üzerine bütün zekavet kudretini tespit ederek, o fikri kuvvetli bir surette tenvir eder bir haldeki bütün teferruat daha güzel fark edilir. İşte görülüyor ki her fikri ameliyede dikkatin vücudu zaruridir. '

Bilişsel bir süreç diyebilir miyiz peki dikkat için?

-Evet, diyebiliriz. Dikkat, sayesinde kendimizi ilgili uyarıcılara göre konumlandırıp ve nihayetinde karşılık verebildiğimiz bilişsel bir süreçtir. Bu bilişsel beceri çok önemlidir ve gündelik yaşantımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.

Önceki zamanlara kıyasla çağımızın insanı için daha dikkatsiz, dikkati dağınık veya dikkatini sürdüremiyor diyebilir miyiz?

-Bizler artık hız çağında yaşıyoruz. Dolayısıyla az zamanda çok şey halletmemiz bekleniyor bizlerden. Hıza ayak uyduramayanlar elenip gidiyor. Veya ruhsal bir bozukluk tehdidiyle yüzleşiyorlar. Hıza ayak uyduranlar ise aynı anda 2-3 şeyi birlikte yapmaları gerekiyor. Haliyle sürdürülebilir dikkat becerisi çok düşüyor. Uyaranlar çok fazla, halledilmesi gerekenler fazla. Dolayısıyla odaklanan dikkat becerisi oldukça azalıyor. Sürdürülebilen dikkat ise kesintilere uğradığı için dikkat becerimiz dağılıyor. Yani gerçekle kurguyu ayırt edebilmek ve nihayetinde uygun bir tepki vermemiz için seçici dikkate zaruriyetle ihtiyacımız var.

Dikkatin dağınıklığı ile hiperaktivite beraber mi görülür?

-Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) veya Dikkat Eksikliği Bozukluğu (DEB) bünyesinde şiddetli dikkat bozulması bulunduran en tanıdık hastalıklardır. DEHB, dikkati kontrol etme ve bir uyarıcıya yönelme zorluğu olarak tanımlanır. Bir üçüncü alanı ise dürtüselliktir.
Bazı kişilerde hepsi beraber görülür, bazı kişilerde ise bir ya da iki kolu beraber görülebilir.
Dikkat dağınıklığı ise dikkatin bazı durumlarda toparlanamamasıdır. Fizyolojik bir alt yapısı yoktur. Dikkat bazı konularda oldukça yüksek iken bazı istenmedik durumlarda çok hızlı bir şekilde dağılmaktadır. Yani sevilen, arzulanan durumlarda dikkat dağınıklığını daha az yaşarız ancak sevmediğimiz, ertelemeye çalıştığımız her işte dikkat dağınıklığı da sürece eşlik eder ve halletmemiz gereken her neyse bizler o işi elimizde uzatır dururuz.

Bu konudaki var olan çeldiricilerden de bahsedebilir miyiz?

-Elbette. Öte yandan dikkatimiz giderek bizden çalınıyor. İnsan her yönüyle reklam ajanslarında mercek altına alınmış durumda. İnsan ruhunun reklamcının oyunlarına alet olmadığı bir yönü kalmadı. 18 yaşına kadar 22.000 saat ekrana ve 750 binden fazla reklama maruz kaldı. 45 yaşındaki bir insan ise ortalama 2.2 milyondan fazla ekrana maruziyeti söz konusu. Hal böyle iken dikkatimizin bizden çalınması beyaz ekranın olduğu her yerden olabilmektedir. Yani organik DEHB ve çevresel DEHB olarak ayırırsak; giderek günümüz insanında çevresel yani sonradan edinilen DEHB görülmektedir.

Aynı anda birden çok iş veya işlemi yapmak dikkat dağınıklığından mı yoksa aşırı dikkat yoğunlaşmasından mı?

-Aynı anda bir ya da bir iki işi yapabilmek aslında sürdürülebilir dikkatin bölünmesi demektir. Yani yarım yamalak şekilde zihnimi bölüp iki ayrı işi halledebiliriz. Ancak zihnimiz iki yüksek dikkat içeren eylemi aynı anda yapmaya çalışırken çok zorlanır ve her ikisine de zaruri derecede dikkat gösteremez.
Aynı anda birkaç işi birden kotarmaya çalışmak esasen hiçbirinin hakkını vermemek anlamına gelir mi?
Yani aynı anda özellikle her iki işte dikkati aynı ölçüde benden bekliyorsa aynı anda birkaç işi yapmaya çalışmak hiçbirinin hakkını verememek büyük ölçüde olabilir.

Peki o halde yemek yaparken bir kişi aynı anda online bir derse de katılması kendini çok yetenekli görmesinden mi?

-Hayır çoğunlukla yemek yapmaya belki de başka zaman bulamayacağından. Hız çağının getirilerinden biri bu aynı anda iki işi halletmek. Götürüsü ise şu: zihnimi ikiye bölme becerim olmadığı için birine daha fazla dikkatimi verirken diğer işin dikkat yönünden yetim kalmasıdır.

Kısacası; birden fazla dikkat gerektiren iş yapmak, ayrı ayrı yapmaktan verimli olamaz.
Sezai KARAKOÇ bir şiirinde şöyle anlatır tam da modern insanın yaşadığı bu durumu:
'Dikkat edilmeyecek her şeye dikkat eden
Ve bir kalemde geçen dikkat edilmesi gerekenleri
Nedir bu yani senin yaptığın dedi
Bir kitabı ortalamışken neden birden başa dönüyorsun
İlk söylenecek şeyleri şimdi söylüyorsun
Onu da tam söylemiyorsun'

Öğrencilerin hem sosyal medyada gezinmesi hem de aynı anda sınıfta ders dinleyebildiğini söylemesinde hiç mi gerçek payı yok?

-Şimdi bu ve yukarıdaki soruyu dikkat türlerini açıklayarak anlatmak isterim: Dikkat, gündelik eylemlerimizin neredeyse tamamında kullandığımız karmaşık bir süreçtir. Bilim insanları ve araştırmacılar uzun süreli çalışmalar sonucunda dikkatin tek bir süreçten oluşmadığını, bir grup alt süreçten meydana geldiğini ortaya koymuştur. Dikkatin alt süreçlerinin en çok kabul gören modeli Sohlberg ve Mateer'in (1987, 1989) deneysel nöropsikolojinin klinik vakalarına dayalı hiyerarşik modelidir. Bu modele göre dikkat şu bölümlere ayrılabilir:
Uyarılma: Yorgun ya da enerjik olduğumuzdaki aktivasyon seviyemiz ve uyanıklık seviyemizle ilgilidir.
Odaklanmış Dikkat: Dikkatimizi bir uyarıcıya odaklama kabiliyetimizle alakalıdır.
Sürdürülen Dikkat: Bir uyarıcı ya da eylemle uzun süre ilgilenebilme kabiliyetidir.
Seçici Dikkat: Belli bir uyarıcı ya da eylemle dikkati dağıtan başka bir uyarıcı olduğu halde ilgilenebilme kabiliyetidir.
Değişen Dikkat: Dikkat odağını iki ya da daha fazla uyaran arasında değiştirebilme kabiliyeti.
Bölünmüş dikkat: Aynı anda farklı uyaran ya da eylemlerle ilgilenebilme kabiliyeti.
Şimdi az önceki sorunun cevabına dönecek olursak: Dikkat evde ya da okulda ders çalışmanın ilk ve en önemli parçalarından birisidir. Ders çalışırken uyanık olmalı ve okuduğunuz ya da duyduğunuz şeye dikkatinizi verebilmelisiniz. Sürdürülen dikkat özellikle ders çalışırken önemlidir çünkü öğrenmeye çalışırken aynı bilgiyi okumak bir süre sonra sıkıcı ve monoton bir hal alabilir. Sürdürülen dikkat uzun saatler boyunca ders çalışırken yoğunlaşmanıza yardım eder ve böylece zaman kaybını önleyerek okuduğunuz bilgiyi unutmamanızı sağlar.

O zaman toplayacak olursak nasıl özetleyebiliriz?

-Aynı anda'lık ders çalışma gibi hem odaklanılmış dikkati hem sürdürülen dikkat becerisini isteyen bir eylemken sosyal medya veya TV izlemek de aynı şekilde bizi uyardığı için seçici dikkatimizin büyük bir kısmını ele geçirecektir. Yani aynı anda her ikisini beraber yürütmek beynimiz için oldukça güç bir şey diyebiliriz.

Peki, burada bir tortu oluşmuyor mu?

-Burada çok önemli bir kavramı da açıklamak isterim: Dikkat tortusu. Yani bir önceki yaptığım işten kalan dikkatim bir sonraki işe bulaşır. Bulaştıkça işler karmaşıklaşır. Burada bir işi başlayıp bitirmek sonra diğerine geçmek önemlidir. Ve pek tabi dikkatle ustalaşıp hızla üretebilmek de yine çok kıymetli. Yani zor işlerde ustalaşmak ve iyi yapabilmek. Mesela meşhur müfessir Elmalılı Hamdi Yazır 50 günde Fransızca öğrenmiş. Yine Napolyon Rusya Seferinden önce 50 günde Rusça öğrenmiş.

Bir ebeveynin televizyon islerken çocuğu ile de ilgilenebildiğini söylemesi bir kaçış mı o zaman?

-Aynı anda aynı oranda dikkat becerisi isteyen durumlarda dikkatin birine daha fazla gittiğini söylemiştik, bu örnekte de dikkatin TV izlemeye kayacağı bir gerçek. O yüzden burada bahsedilen çocukla ilgilenmek ancak bir fiziksel bakım içeren herhangi bir davranış olacaktır. Ruhsal bir bakım verebilmek için odaklanılmış dikkatin tamamen orada olması gerekir.

Zamanı nitelikli değerlendirememe problemimiz mi var?

-Evet, zamanı nitelikli değerlendirememe durumumuz olduğu bir gerçek. Çünkü hayatı kolaylaştırdığını söyleyen teknolojik aletler vereceğimiz emeği, yorgunluğu azaltırken bir yandan da elimizden zamanı çaktırmadan çalıyor. Zaman elimizden bir kuş gibi biz daha bir şey anlayamadan uçup gidiyor. Günün sonunda baktığımızda tükettiklerimizin ürettiklerimizden fazla olduğunu görmek de bize oldukça dokunuyor. Burada Yaşar KEMAL'in 'BİR BULUT KAYNIYOR ' adlı şiir tadındaki romanından bir parçayı paylaşmasam olmaz. Diyor ki:
'Deniz de balık bitmez sandılar. Denizde balık da biter su da biter. Bakmazsan su gibi harcarsan toprak da biter, hava da biter. Dünyada sersebil harcarsan bitmeyecek şey yok. Dünya da bitmeyecek şey yok. Dünyada her şey biter, akıl bitince her şey biter. '
Ve ben de konu ile bağlayarak DİKKATİMİZ DE BİTER, DOĞRU HARCANMADIĞINDA diyorum.

Alışveriş kuyruğunda banka işlemlerini gerçekleştirmek zaman kazanmak sayılmaz mı?

-Muhakkak ki öyle zaman kazanıyoruz. Zaten burada bölünen, aynı oranda odaklanılması gereken iki iş olmadığı için aynı andalığa en uygun işler arasında görebiliriz.

Araç kullanırken bekleyen telefonlara dönülmesine nasıl bakıyorsunuz?

-Bu durum bence aynı anda iki işi yapmaya en masum örnek belki de. Çünkü vakitsizlikten yakınan modern insanın yapamadığı işler böyle anlarda yapılır ve ertelenen belki de arkadaşlığa, dostluğa olan yatırım da sağlanmış olur.

Gerçek bilgiden ve derinlikten yoksun olmakla bir bağlantısı var mı?

-Aynı anda birçok iş yapabilmeye uyum sağlama pek tabii bizden bir şeyleri de götürüyor. Mesela hızlı bir veda edebilme yeteneğinizin olması gerekiyor ki işler arasında kolayca geçiş yapabilelim. Nitekim öğrenmek ve bilgiyi arttırmak demek aynı şekilde durup düşünerek olduğu için durmayı gerektirir. Dolayısıyla aynı andalığa uyum sağlama bizi hızlandırdığı için yüzeysel düşünce, yüzeysel duygulanmayı getiriyor. Geçek bilgiden ve derinlikten böylece yoksun olmaya tahammülü geliştiriyoruz.

Boş vakitlerimde kitap okurum cümlesini aynı andalık açısından nasıl değerlendirirsiniz?

- 'Boş vakitlerinizde ne yaparsınız? ' diye soru sorarlardı eskiden. İlkokulda ve ortaokulda alışık olduğumuz bu soru kalıbının bizi boş vakte yönlendirdiğinden haberimiz olmadan yanıtlardık sorularımızı. Kitap okurum, oyun oynarım vs. Şimdi bakıyorum ki vakti birçok kategoriye bölebiliriz ancak boş olarak nitelendirmek zannediyorsam o vaktimize haksızlık olacaktır. Zira boş diye bir vakit zaten olamaz. Bazen hiçbir şey yapmadan herhangi bir eylem olmadan öylesine durur insan, düşünür zihninden üretir düşünceler ve duygular. O yüzden boş vakitlerimde kitap okurum gibi bir cümle anlamı mahiyetinde düşük bir cümledir. Kitap okumanın şanına hem de vaktin şanına haksızlık tam olarak bu olsa gerek.

Aynı andalık kavramını sanırım daha çok duymaya başlayacağız bu gidişle?

-Tabi, malum teknoloji büyüdükçe aynı anda benim de kopyalarım olsun istiyoruz. Belki gün gelecek ütopik gibi gelse de aynı anda bir çok şeyi yapan bir çok ben teknoloji nedeniyle belki de üretilecek.

Son olarak irfan kültüründe anın veya vaktin çocuğu olmak ile aynı andalık nasıl izah edilebilir? Hayatın bu kadar hızlı yaşanması duyguların kalıcılığına da ket vurmuyor mu?

-İkisinin beslendiği kaynak muhakkak ki aynı değil. İrfan kültürü an'ı kovalar. An yüceltir insanı. 'Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası ' diyor Yunus EMRE. An gibi bir kelimeyi dem gibi bir kelimeyle adeta şefkatle kuşatıyor ve büyütüyor. Aynı andalık ise bir hastalık gibi sahip olmamız gereken beceriyi teknolojiyi daha nasıl hızlı kullanacağımızı öğrenmekle sınırlı. Yine aynı andalık kültürü yas tutmadan kayıp duygusunu yaşamadan yok'un anlamını bilmeden bize hep bir yok sayma becerisini zorunlu kılıyor. Adeta bazı kötü hissettiren duygulardan bizi beri alıyor. Bu da hiç şüphe yok ki yapay bir bitki solunumu yapıyor insana. Kayıp duygusu yaşamayan insan nasıl hayatla gerçek bir bağ kurabilir. Duygularında nasıl derinleşip karşı tarafı anlama kabiliyetine sahip olabilir. Pek zor hatta imkansız zorlu deneyimler gibi zorlu duygular kaçındığımız duygular bize hayatı öğretir, hayata karşı mukavemetimizi arttırır. İşte tüm bunlar elimizden alındığında zamansız ve mekansız olmayı öğrenen insan aslında kendini kendi elleriyle yok etmiş oluyor. İrfan kültürü ise hiç şüphesiz; an'a verdiği değerle an'da gerçekleşen ne varsa hikmetlidir; yani ol'an da hayır vardır diyerek bize bambaşka bir pencereden bakmamızı sağlar. Son sözleri İsmet ÖZEL'den alıntılayacağım:
İnsan için lehte ve aleyhte olan içinde bulunduğu her andır. Onun için sûfîler kendilerine "ibnu'l-vakt" derler. Yani vaktin çocuğu; zamanın değil. Çünkü vakit, tayin edilmiş zamandır. Yani "namaz zamanları" demeyiz, "namaz vakitleri" deriz. "Vakit namazı kılıyor mu?" diye sorarız. Çünkü namazın girdiği vakit vardır, çıktığı vakit vardır. Daha doğrusu çıktığı vakit yoktur; öbür vakit girer. Bu da insan için öğretici bir şey. İNSAN HEP "VAKİT" ÜZEREDİR. Dolayısıyla yaptığımız her şey anında lehimize veya aleyhimizedir.

PSK. ELİF ESRA ERDİL KİMDİR?

1989 yılında dünyaya geldi. İlkokulu, ortaokul ve liseyi Manisa'da okudu. Lisansını MARMARA ÜNİVERSİTESİ PDR alanında yaptı. Daha sonra 2019'da Kent Üniversitesi Psikoloji Lisans ve Gelişim Üniversitesi'nde Klinik Psikoloji Tezsiz Yüksek Lisansını bitirdi. Çeşitli eğitimler ve süpervizyonlara katılarak kendini geliştirmiş ve geliştirmeye devam etmektedir. Yayınlanmış 2 adet Çocuk Kitabı bulunmaktadır. Erdem yayınlarından çıkan terapötik öykü kitapları 'ÇINAR İLE SİNCAP '(Bağlanma, Kaygı ve Yas Üzerine) 'Bir Tohum Masalı' (Ruhsal Olgunlaşma ve Yaşam Döngüsü üzerine)dir. Kurucusu olduğu Pendik / Yenişehir'de bulunan Psiko-Art Terapi Danışmanlık Merkezi'nde ruh sağlığı alanında çocuklara, ergenlere ve yetişkinlere hizmet vermektedir. Evli ve 1 çocuk annesidir.