Hadisi şerifte "mevtalarınızı hayrla yâd ediniz" buyurulduğundan
Kenan Evren'e hatta belki çocuğuna Evren adı vermiş olanlardan bile
çok kimsenin rahmet dilemek veya dilememek arasında zorlandığı
kanaatindeyiz. Bu vaziyet, bir ölü için düşündürücü bir sondur!
Ortada bir tezat yok mu?
Naaşı, eski cumhurbaşkanı olduğu için devlet töreniyle
defnedilecek. Burada icra edilen cenaze merasimi, en görkemlisiyle
yapılsa; tabut, altından arabalarla veya eskici tablalarıyla
taşınsa ahiret âlemi için zerrece faydası olmaz.
Kenan Evren, 12 Eylül darbesinin başı. Sonra da cumhurbaşkanı. Bu
insan, hesap-kitap dışı olarak önce kara kuvvetleri komutanı, sonra
da genelkurmay başkanı oldu. 12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında
AP/Adalet Partisi iktidar, Süleyman Demirel Başbakandı.
Sokaklarımızda eylemlerin her çeşidi yaşanıyor, her gün 25
civarında genç ölüyordu. Vuruşan gençlerden hayatta kalanlar, bir
oyunla sol-sağ-diye birbirlerine düşürüldüklerini, bir neslin
toprağa, zındana ve hüsrana gömüldüğünü çok geç fark
edeceklerdi.
11 Eylül günü 20-25 genç ölürken ne olmuştu da 12 Eylül ve takip
eden gün ve aylarda hiç bir hadise yaşanmamıştı? Oysa Süleyman
Demirel'in dediği gibi hükümet, silahlı kuvvetlere tam yetki
vermişti. Buna rağmen darbe yapılıncaya kadar ciddi bir tedbir
alınmamıştı.
12 Eylül Darbesi bir süreçle hayat bulmuştu:
Evvela, 1979 yılında Turgut Özal ekonominin başına getirilerek 24
Ocak Kararları denen tedbirlerle piyasalar düzeltilmeye başlanmış,
ardından da genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları,
cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e bir muhtıra vererek iktidar ve ana
muhalefet partilerinin Türkiye'nin düzlüğe çıkması için
birleşmelerini ihtar etmişlerdi. Cumhurbaşkanının şahsında siyasete
göz dağı veriliyor ve iki partili bir koalisyon hükümeti kurulması
isteniyordu. Olmayacak bir talepti. Fakat bunlar, darbe için
mazeret hazırlıklarıydı.
Sokaklar kan gölüne döndüğü için darbe çığırtkanları, zaman zaman
"ordu göreve!" diye pankart asıyorlardı. Turgut Özal, ekonomiyi
düzeltmişti. İktidar ve muhalefet partileri ise muhtıraya rağmen
birbirlerine mesafeliydiler. Böylece cuntacılar için darbe meşru
olmuştu. Çünkü ilkeleri şuydu: "Şartlar, olgunlaşırsa darbe meşru
olur!" Onlara göre şartlar olgunlaşmıştı. Bunun üzerine "kahraman
Türk silahlı kuvvetleri emir-komuta zinciri dahilinde meşruiyetini
kaybeden iktidara el koymuş", meclis feshedilmiş, parti liderleri
ya sürgüne gönderilmiş veya saklanmışlardı. Darbe üzerine Amerikan
başkentinde söylenen söz, her şeyi izaha kâfidir: "Bizim çocuklar,
Ankara'da idareye el koymuşlar!"
Böylece Milli Güvenlik Konseyi kuruldu. Konsey üyesi darbeci
generaller, ülkeye hükmetmeye başladı. Hapishaneler gençlerle
dolmuştu. Neticede 600 bin kadar tutuklama, sayısı belirsiz tüyler
ürpertici işkenceler, 50 kadar idam kararı oldu. Besliyeceklerine
asıyorlardı. Bir soldan bir sağdan asarak da denge kurduklarını
zannediyorlardı. İkbale kavuşan o generallerden bazıları dünyanın
en zenginleri sıralamasına girdiler.
Darbe komutanlarının hazırlattığı 1982 Anayasası, bir geçici madde
ile darbecilerin yargılanmalarına mani oldu. 2010'daki anayasa
referandumuyla o geçici maddenin iptali üzerine darbecilerden
hayatta kalanlar 2012'de hakim önüne çıkartıldılar. Pişman
değillerdi. Kenan Evren'in rütbeleri söküldü. Hükümet devirmekten
dolayı da idam demek olan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum
edildi. Bu karar halen Yargıtay safhasındadır. Klasik bir geç kalma
yaşandığından şimdi kesinleşmeden düşecektir.
İşte böyle bir kimseye devlet töreni yapılmaktadır. Bir sanık, bir
suçtan dolayı genelkurmay başkanlığından erliğe indirilirken o suçu
yükselme basamağı yaparak cumhurbaşkanlığına çıkmaya dokunmamak
eksikliktir. Bir fiilin yarısı meşru, yarısı gayrı meşru olamaz.
Mahkeme, cumhurbaşkanlığı unvanını da iptal edebilirdi. Nitekim
anayasada cumhurbaşkanının vatana ihanet halinde nasıl
yargılanacağına dair madde mevcuttur. Hükümet devirmek, vatana
ihanet sayılırken sanık önceki unvanıyla yargılanmış, sonraki
unvanı ihmal edilmiştir.
Bu yüzden devlet merasimi, devlet mezarlığına gömmek vs hak
etmediği fazladan bir muameledir. Bu bir tezat olmalı. Adı geçen
fâni, şimdi öte âlemdedir. Orada mutlak adalet önünde hesap
verecek. Okullara din dersi koymasının faydasına kavuşsa bile kul
haklarından nasıl kurtulur? O zulüm ve işkencelerin bedeli nasıl
ödenir?
Ne ibretlik, ne acınası bir hayat.
Ne zavallı bir ömür.