Tiyatro gazetesi sahne sanatlarına ciddi manada basarili işlere imza atan Nazif Uslu ile enine boyuna makyajsız dekorsuz. Yalın bir sohbet gerçekleştirdik. Derler ya Tiyatro icra etmek yürek ister diye o sinenin içindeki yüreğin temposunu konuşmak için üstad Nazif Uslu kapısını çaldık.


Zahrettin Çelik: Nazif hocam, Biz sizi Tiyatro dünyasından gayet iyi tanıyoruz. Herkesin Tiyatro tanışma ve başlama hikâyesi vardır. sizin nasıl bir hikayeniz var ve sizi Tiyatroya seçtirmeye neden olan nüans neydi?

Nazif Uslu: Tiyatroya 1970’lerin sonunda Eyüp Halk Evi’nde başladım. Tabii o zamanlar çocukluktan yeni çıkış, gençliğe adım atışımıza denk geldiği dönemlerdi. Malum dönem politik yoğunluğun, gençlerin gece bile uyumaktan sakındığı günlerdi. Uyursak eğer, ya sabah bizsiz devrim olursa. Yani bizi devrim yatakta yakalarsa diye gözümüze pek uyku girmediği günlerde tiyatroya başladım. Biz yataktayken devrim olmadı ama Faşist bir darbe oldu. Sonrası malum. Sonrasına hiç girmeyelim. Çıkamayız .
Benim Tiyatroya başladığım yıllarda Halk evleri gerçekten çok değerli kurumlardı. Bizim kuşağımıza Müziği, Resmi, Edebiyatı, Tiyatroyu, aslına bakarsanız bize hayatı öğretti.
Tiyatroya bir kez bulaştın mı çıkmak çok zor bir hastalıktır.
“Ünlü bir politikacı şöyle demiş; üç şey insana bulaşınca kolay kolay çıkmaz. Politika, Sanat, İbnelik. İlk ikisine bulaştım içinden bir türlü çıkamadım. Üçüncüsü de kalsın artık. Bu yaşımıza kadar bulaşmadı bundan sonrada bulaşacağa benzemiyor"

Tabii bende çıkamadım. Okul yıllarında devam etti. Daha sonra yurtdışında eğitim gördüm. Türkiye ye dönünce bir şekliyle tiyatronun ucundan tutmaya devam ettim. Bir çok grup çalıştırdım. Oyun yazdım yönettim,oynadım. Ta ki, 1994 yılında Mask-Kara Tiyatrosu’nu kurana dek. Tiyatro yaşamım 20 yıldır Mask-Kara Tiyatrosu’nda devam ediyor.

Zahrettin Çelik: Tiyatro ile uğraşmak bu devirde delilikle eş değerde denilmektedir. Bunu nasıl yorumluyorsunuz. neden böyle bir algı var?

Nazif Uslu: Genel bir yargı var Tiyatro dan para kazanılmaz diye. Çokta haksız değiller. Ama ben yaklaşık Otuz yıldır tiyatro yaparak yaşıyorum. Sinema Filmleri,dizilerde oynadım. Seslendirme yaptım. Yani Tiyatrocuların,normal bir Meslekte çalışandan daha fazla seçeneği var para kazanmak için. Ayrıca tiyatro sanatı düşler ülkesinde yaşamak gibidir. Bir düş kurarsınız ve o düşünüzü gerçekleştirmek için çaba sarfedersiniz. Bu hangi meslekte vardır.
Bizler düş bazız ve düş kurmaktan asla vazgeçmeyiz. Kurduğumuz düşleri seyircimizle paylaşırız. Benim Tiyatromda, düş kurmaktan asla vazgeçmeyenlerin tiyatrosudur.

Zahrettin Çelik: Oyun yazarları ve Çevirmenleri Derneği Başkanı, Oyuncular Sendikası, Birleş Oyuncular meslek birliği kuruculuğu ve Tiyatro Oyuncular derneği. Meslek örgütlerinde çok yoğun bir ilişkiniz var.

Nazif Uslu: Meslek alanımızda ciddi problemler var. Çalışma saatleri. Ücretler. Telif hakları. İşin Türkçesi, oyuncular sektörde tam manasıyla köle muamelesi görmektedir. Meslek olarak bir iş yasamız bile yok bu ülkede. Dışarıdan bizi izleyenler ne kadar güzel, rahat bir işimiz ve hayatımız olduğunu düşünür. Birileri gerçektende bu işten çok para kazanır. Gel gör ki, çalışma saatleri içler acısıdır. Bazıları da bunula övünür. Ben 20 saattir sette çalışıyorum diye. Hayranlıkla budalalık ayrı şeylerdir. Köleliği gayrı insani koşullarda çalışmayı marifet sanan insanlarda var. Bu konuda hiçbir şey yapmamaktadır. Sizin anlayacağınız vahşi kapitalizm her alanda olduğu gibi bizim mesleğimizde de sömürü çarkını hızla işletmektedir.
Tabii bunun karşında mücadele etmek gerekiyor. Daha insanca koşullarda işini yapmak, doğru düzgün ücret almak. Meslek örgütlerinde yer almamın nedeni budur. Daha insanca bir toplumda yaşama özlemimizin mücadelesidir.
Oyçed de yürüttüğümüz çalışma ise Yazar ve çevirmenlerimizi haklarını arama mücadelesidir. Özel Tiyatrolar ve yerelde tiyatro yapan belediye tiyatroları ciddi hak ihlalleri yapmaktadır.
Özel Tiyatrolarda başta oyuncu olmak üzere herkes üç kuruş,beş kuruş almaktadır. Oynadıkları oyunun yazarına veya çevirmenine ödeme meselesi gelince, yok saymaya yönelmeler çoktur. Sanki yazar emek vermemiş, ellerindeki metin herhangi bir şeymiş gibi davranırlar. Dikkat edin ve karşılaştığınızda sorun, en çokta hak hukuk adalet diyenler emek hırsızlığı yapmaktadır. Bu tarz yüksek perdeden konuşlara, hemen sorun oynadığınız oyunun telifini ödüyormuşsunuz diye. Bakalım ne diyecekler.

Belediyelere gelince işler daha da içler acısı. Bir çoğu Tiyatrocular ya ücretsiz çalıştırırlar yada üç kuruşa esir alırlar. Eh burada bedava emek veren oldu mu? her şeyi bedava sanırlar. Sahneye koydukları oyunun yazarını arayıp izin alma zahmetinde bile bulunmazlar. Yazar bir yerden duyup öğrendiğimi doğallığıyla kendilerini aradı mı yanıt şu olur. ‘Ama biz ücretsiz oynuyoruz.’ Bana ne. Yada bize ne. Niye ücretsiz oynuyorsun. Sanatı itibarsızlaştırmak için mi ?
Sen Belediye başkanı veya herkimsen ücret almadan mı görev yapıyorsun. Hakla hizmet ettiğin diğer şeylerden ücret alma. Su, Elektrik. Doğal gaz. Atık su parası, Asfalt parası. Bunlardan katmerli bir şekilde para alıyorsun. Ödemeyenlerin canını almak için bir sürü yasal güvenceler oluşturmuşsun, Ama Sanata gelince bedava neymiş efendim hizmet ediyormuş. Yesinler senin hizmetini Benden habersiz benim ürettiğim eseri kullanıyorsun, emeğimi çalıyorsun . Gerekçesi de ücretsiz yapıyormuş bu işi.

Kimi haklı evvellerde, bu ülkede oyun yazarı yetişmiyor diye beyanat veriyor. Bunlar var ya tekmili bir arada kumpanyalar. Sen yazarın hakkını verme, Yazar yaşamını kazanmak için başka işler yapsın. Utanmadan bu ülkede oyun yazarı yetişmiyor de. İşin tuhaf tarafı yerli oyun yazarı o kadar çok ki, ve tabii ki oyun metni. Ama okumuyorlar, Araştırmıyorlar. Bildikleri,bir dönem has bel kader, okudukları oyunlara dönüp duruyorlar. Biraz kafalarını kaldırsalar. Ne kadar çok genç yazarın yetiştiğini ve çok değerli oyun metinlerinin yazıldığını görecekler. Güzel ülkemde bir oyun Yazarına sorun bakalım mesleğini ne diyecek. En ünlüleri bile. Mesleğinin yazar olduğunu söyleyemiyorlar. Neden, çünkü yaşamlarını bu işten sağlayamıyorlar. Nedeni apaçık ortada. Yazarlar başka bir iş yapmasalar tam manasıyla açlıktan sürünürler.

Zahrettin Çelik: Mask-Kara Tiyatrosu ne zaman kuruldu ne gibi etkinlikler yapılıyor ?

Nazif Uslu: Mask-Kara Tiyatrosu 1994 yılında kuruldu. Kurulduğu günden buyana elliye yakın oyun sahneye koydu. Oyunlarını başta İstanbul olmak üzere ülkenin bir çok yerinde sergiledi. Defalarca uluslararası festivallere katıldı.
Tiyatro ve Sinema dünyasına bir çok oyuncu yetiştirdi.
Mask-Kara Tiyatrosu, zaman zaman maddi olanaksızlıklara rağmen perdelerini hep açık tuttu. Oyunlarını oynamaya hiç ara vermedi. Çok para kazandı. Çok battı. Ama her defasında işini en iyi şekilde yapmaktan hiç geri durmadı.
Mask-Kara Tiyatrosu, bu kente Fatih Aksaray da bulunan 240 koltuklu profesyonel bir sahne kazandırdı. ‘ Su Gösteri Sanatları Sahnesi’
Mask-Kara Tiyatrosu, Bu kente, “Küçük Harfler Büyük Düşler” adında Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali kazandırdı. Önümüzdeki yıl 5.gerçekleştirecek.
Mask-Kara Tiyatrosu, Bu Ülkeye Tiyatro Gazetesi’ni kazandırdı. Aylık tablot boy yayın yapan 32 sayfa beşbin tirajı olan bir gazete. Türkiyede bir ilk belki dünyada bilemiyorum.
Mask-Kara Tiyatrosu, Tiyatro Gazetesi “ANADOLU TİYATRO ÖDÜLLERİ”ni bu ülkeye kazandırdı. İlkini 1 Aralık 2014 de gerçekleştirdi. Her yıl Tiyatro adına iyi bir hareket gerçekleştirmiş, kişi veya kurumlara ödül veriyor.
Mask-Kara Tiyatrosu, Asla düş kurmaktan vazgeçmeyenlerin tiyatrosu olarak sezona, daha önce sergilediği Yılmaz Güneyin ‘SALPA’ Ah Bu Hayat oyunların yanısıra bu sezon çıkardığı iki yeni oyun. ‘KARAHİNDİBA’ - ‘ KURAKLIK VE YALAN’ oyunlarını sergilemeye başladı. Çocuk oyunlar ise, ‘Sen Ben yok Biz Varız.’ Ayı Yogi, Kahramanlar Kumpanyası,oyunlarınıda sahnelemeye devam ediyor.
Kısacası Mask-Kara Tiyatrosu Ülke Tiyatro Tarihine adını kalın harflerle yazmış,ve yazmaya devam eden bir tiyatrodur.

Zahrettin Çelik: Güllü Agop Efendi ilk tiyatro çalışmasını yürütürken maddi manevi zorluklar yaşadı. hala sizlerde yaşıyor musunuz ve destekçilere neler söylemek istersiniz?

Nazif Uslu: Biraz Önce yokluk ve yoksunlardan kısaca bahsettim. Çok ayrıntıya girmek istemem. Ortalama herkesin bildiği şeyler.
Bizim destekçimiz seyircimizdir. Biz seyircimizi tek tek biriktirenleriz. Mask-Kara Tiyatrosu olarak yaptığımız işlerden bahsederken, bunların tümü seyircimizin bize kattığı ve bizim emeklerimizle gerçekleşmiş işlerdir. Hepsini öz varlığımız ve benliğimizle gerçekleştirdik. Hiçbirine sponsor almadık. Tiyatronun kendi birikimleriyle gerçekleşmiştir.

Zahrettin Çelik: Dünya klasiklerin nirvanası olarak tanımlanan W.Shakespeare gibi önemli kişiler, bizim dönemde çıkabilir mi ? veya Shakespeare yakın kuramcı yazar örnekliyebilirmisiniz?

Nazif Uslu: Shakespeare den sonra ortaya çıkmış çok değerli yazarlar var dünyada ve de ülkemizde birbirlerini kıyaslamayı çok doğru bulmuyorum. Her biri kendi dönemine ilişkin çok değerli oyun metinleri bırakmıştır bizlere.
Yunan Klasikleri, İspanyolların commedia dell'arte si daha bir çok örnek verebilirim. Çağdaş yazarlarımız, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Özdemir Nutku, daha niceleri. En önemlisi son zamanlarda ortaya çıkan müthiş genç yazarlarımız var. Takip etmenizi öneririm.

Zahrettin Çelik: Biraz bu dönemi konuşursak,pedagog ve psikolog sosyologların çocuk ve erişkinlere gelişimlerine katkı için tiyatro öneriliyor. tiyatro da gözden kaçırdığımız neler var?

Nazif Uslu: Tiyatrodan benim kendi adıma kaçırdığım bir şey yok.
Tiyatronun büyüsü denilen şeyi onlar yeni keşfetmişler. Tiyatronun hala günümüzde var olmasının en önemli nedeni Tarih boyunca etki alanının hiç yitmemesidir. Tiyatro İnsana fark ettirmeden öğreten bir sanat dalıdır. Bilinçaltına gönderir. Sürekli tiyatro izleyicisi daha demokratiktir. Daha seçenekli düşünür. İlk düşündüğünü hemen uygulamaz. Bir daha düşünür. Tiyatro izleyen insanın davranışları değişir Oturmasından kalkmasına, İnsanlarla ilişki biçmene kadar tiyatro hepsini yönlendirir. Ama bunları sen böyle düşün böyle davran demez. Fark ettirmeden bilinç altına gönderir. Bu değişimi yaşayan insan, tüm bu değişimi, kendisi keşfetmiş duygusuyla hareket eder. Bu da kendisini mutlu eder. Tiyatronun gücü buradan gelir. Büyü denilen şeyde budur.
Tiyatro, daha çok, önce yapanlara öğretir. Sonra, birazda izleyene. Örneği tiyatro metnini inceleyen ve bunu sahneye koyan, tiyatronun tüm bileşenleri, yüzde doksan öğrenir. İzleyen ancak yüzde onunu.

Zahrettin Çelik: Dizi ve Sinemada “Tiyatro oyuncuları büyük oynuyor.” Tiyatro başka sinema başka deniliyor bu ön yargımı yoksa doğruluk payı var mı?

Nazif Uslu: Evet Sinema ve Tiyatronun böyle bir farklılığı var. Ama, bu tiyatro oyuncularını etkilemez. İyi oyuncular bunun farkındadır ve ne yapması gerektiğini bilir. Tiyatro oyuncusu bilmeyecekte sokaktan kamera karşısına gecen mi bilecek. Sinema ve Dizlerde oynayan tiyatro oyuncuları da bunun kanıtı. Bir şekliyle iyi bir eğitim almadan kamera karşısına geçenler seyirci tarafından hemen fark edilir. Ön rollerde oynayıp seyirci tarafından silikler vardır. Çok kısa bir sahnesi olan ve iz bırakanlarda.

Zahrettin Çelik: “Tiyatro bütün sanat dalların atasıdır” diyen sanatçılar var. öyle bir hipotez varsa örnekler misiniz?

Nazif Uslu: Tiyatro Taklitle başlamıştır. O dönem Resimde vardır. İlk insanın kendini arama bulma serüveni hala devam etmektedir. Yani daha evrimimizi tamamlayamadık. Tamamlayacağımızı da hiç sanmıyorum. Çünkü bilim denilen şey bunun kesin kanıtıdır.

Zahrettin Çelik: Size devlet tarafından bir olanak sağlansa sanat adına ne yapmak isterdiniz.?

Nazif Uslu: Benim gibi bir insan ne diyebilir ki, Elbette Sanatın Özgünlüğü korunması adına özerk bağımsız ve özgür bir alan olması için çaba sarf ederdim. Bunun yanı sıra, Okullarda Çocuk Tiyatrosunun yapılmasını yasaklardım. Ayrıca, ödenekli tiyatrolarda Yağı bol bulan kel kafasına çalarmış misali işler yapan aklın hayalin almayacak şekilde maliyet çıkartanları, Halkın parasını çarçur etmekten yargılardım.

Zahrettin Çelik: On yıl sonra tiyatroyu nerede görüyorsunuz? ilerleme kaydetmek için ne yapmalı?

Nazif Uslu: Tiyatro bugünü neyse yarınını da oluşturacak odur.
Türkiye de nicelik ve nitelik olarak çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Adeta tiyatro patlaması yaşanmakta. Buna seviniyorum.
Nitelikli olanlar kalacak. Diğerleri iki kalas bir hevesle yok olup gidecekler. Yerini bir başkası alacak. Bu döngü sürer gider.
Tiyatro eskisi gibi halkımız tarafından,olumsuz algısını kırdı. Bu gün köylerde bile tiyatro yapılıyor daha ne olsun. Önümüz açık. Yolumuz uzun.

Zahrettin Çelik: Bazı bavul tiyatroları türedi çocuk oyunları okular da sahnelenmekte yapılan araştırmalar da pedagojik denetim eksikliği ve tiyatro kurucusunun bilgi, beceri eğitim eksikliğinden tüccar tiyatrolar çocuklara ciddi sorunlar doğuruyor. Bu konuda neler yapmalı?

Nazif Uslu: Benim çok önemsediğim bir alan. Bu konuda bir meslek standardı getirmemesi gerekiyor. Bahsettiğiniz konuyu yaratanlar bizler değiliz. Bu işte çok para varmış yahu deyip yola çıkanlara yol veren Milli eğitim bakanlığıdır. VE ÇOCUKLARIMIZA KARŞI SUÇ İŞLEMEKTEDİR. Milli Eğitim bakanlığı,Devlet okullarında Çocuklarımızı yürüyen birer banknot olarak gören, tiyatro bozmalarına ve okul yönetimlerine dur demelidir.
Çocuklarımız, Okullarda en kötü bodrum katları, tozlu pislik içinde oyun izlemeye mecbur bırakılmaktadır. Bu Sağlık sorunudur.
Ne üdüğü belirsiz insanların okullarda oyun oynaması Emniyet sorunudur. Çocuk oyunları Okullarda derhal yasaklanmalıdır.
Tiyatro izlemek isteyen çocukların Öğretmenleri, bu işi nitelikli bir şekilde yapan grupları ve oyunları araştırmalı. Oynana Tiyatro salonlarına götürmeli. Çocukların Aileleri çocuklarını nasıl bir çocuk oyununa götürüyor araştırmalı. Bilinçli bir izleyici yaratmanın yolu buradan geçer. Ve tabi ki, keşmekeşliğin önü kesilir.
Büyük şirketler, Bankalar, mutlaka çocuk tiyatrolarını desteklemeli,maddi olanak sağlamalı iyi işlerin çıkmasına katkı sunmalı. Yukarıda söylemediğim bir şey daha söyleyeyim. Tüm Holding’lerin Birer çocuk Tiyatrosu kurmasını Yasal zorunluluk haline getiririm.

Çok keyifli bir sohbet oldu. İstanbul gelişim sanat ve Haber kıta adına müteşekkiriz.
www.istanbulgelisimsanat.com