Bu ülkede temiz, sağlam ve verimli iş yapmayı pek öğrenemedik. İşimize hile katmak ve işin sahtesine kaçmak sanki kültür ve ilkimizde varmış gibi davranıyoruz. Tüm kazanımlarımızın içine riyakârlık ve ciddiyetten uzak işler katıyor ve işimizi bir türlü doğru olarak yapmıyoruz. Hizmet ve ürerimizi tam anlamıyla verimli ve başarılı yapma alışkanlıklarımızı kazanamadık. İşini doğu ve verimli yapan yok mu ? elbette ki vardır.

Fakat genel anlamda sıkıntılarımız vardır. Her sahada başarılarımızdan daha çok başarısızlıklarımız konuşulmaktadır. Günlük yaşamımızda bunları dinlemekteyiz. Genelde bardağın dolu tarafı daha az olmasından olmalı ki olumsuzluklarımız daha çok konuşulmaktadır.Başarısızlıklarımız kara bulut gibi toplumu kaplamaktadır.İş başı eğitimlerimiz başarısızlıklarla dolu olarak konuşulmaktadır. İşimizi yaparken iş kazaları, çalışanlara zarar vermek ve çevreye zarar vermek gibi alışkanlıklarımızın daha çok olduğunu söylemek mümkündür. Birey olarak yapmış olduğumuz hatalar topluma hata ve yanlışlık olarak yansımakta olduğu için sonuçta her insana zarar verme durumumuz söz konusudur. Yaşamın her hangi bir noktasında yapılan hata toplumun tüm katmalarını etkilendiği ve sonuçta huzur ve güven konusunda büyük zarar vermesinden dolayı toplumun yapısında büyük yara açmaktadır.

Toplumuzda her meslek erbabı dürüst olmayı ve dürüst olarak iş yapmayı davranış haline getirmiyor, sürekli mazeret üretiyoruz ve birbirimizi suçlar bir kültür ve ilkimle dünyalık işlerimizi yapıyoruz. Temiz ve başarılı iş yapmak bizim kültür ve ikilimizde var olmasına rağmen bizler bunu unutuyoruz. Göstermesi gereken hassasiyeti ya göstermiyoruz veya yeteri kadar çaba içinde olmuyoruz. İşini doğru yapanlar toplumda fazla ilgi görüyor mu ? bunu da düşünmek gerekir. Bu konu da bir çok eksik fazlalıklarımız var olduğunu söylemek mümkündür. Doğru işler topluma olumlu enerji olarak yansır. Olumsuzluklar ise topluma olumuz enerji olarak yansıdığını biliyoruz.

Bir toplumda olumsuzluklar daha ağırlıklı olarak kol geziyorsa bu olumsuzlukları yok etmek toplumda her bireye düşer. Bu olumsuzlukları yok sayarak yolumuza devam etmenin imkanı yoktur.

Evren doğru ve verimli işler yapmamız için yüce yaratan tarafından kurgulanmıştır. Yaratılmış ve gönderilmiş ayetler ve her insanın kendine has kitabı doğu işlerin yapılmasını daima desteklemektedir. Yüce yaratan işlerimizi doğru yapmamız için ayetler yolu ile sayısız ikazları bizlere vardır. Doğrudan yana olduğu, biz kullarının güzel ve verimli işlerini sevaba dönüştürmek için beklediğini ayetlerinde bize bildirmektedir. Buna karşın kötü ve hatalı işler yapmamız içinde yolları açık tutmasına rağmen biz kullarının bu yola girmemesi ve kötüyü tercih etmemelerini arzulamaktadır.Yüce Allah’ın tüm istek ve arzusu insanların olumlu olması ve kötü işlerden uzak durmasıdır. Kötüyü arzu edenlere ise istemeyerek bunu yapmalarına kapıyı açık tutmakla birlikte yapmamaları için ikazları vardır. İnsanların kötüyü istemesi ve bu kötülüklerin karşılığının olumsuz bir enerjiyi topluma yaymış olmasının karşılığında ağır cezanın olduğunu yüce Kur’anın bize bildirmektedir.

Yüce peygamber bir insanın namazı, orucu ve ibadetine bakmayınız. Önce onun yaşam içindeki genel icraatına bakınız. Hayatı temiz, dürüst bir yaşama sahipse o zaman namaz, oruç ve ibadeti gerçek anlamda yapılmış sayılır. Toplum da sürekli sorun üretiyor ve icraatımızla insanlara maddi ve manevi zarar veriyorsak çok düşünecek şey vardır demektir.ibadetlerimizi gerçek anlamda yapmamış oluruz.Yapmakta olduğumuz ibadetlerimiz davranış olarak üzerimizde etki yaratmıyorsa ibadetimiz boşuna gitmiş demektir. Günümüzde genelde ibadet yapıyoruz fakat genel icraatımızda sıkıntılarımızın varlığı bir gerçektir. Sosyal hayat içinde durumumuz iyi değil ve hak ve hukuk konusuna dikkat etmediğimiz için insan haklarına davranışlarımızla zarar vermekteyiz. Önce buna bakmak ve daha sonra yüce Allah’la olan irtibatımızı gözden geçirmek mecburiyetimiz vardır. Yüce Allah’la olan irtibatımız sıkıntılı olmamalıdır. Yüce Allah bizden düzgün bir yaşam istemektedir.

Toplumda dürüst insanların yetişmesine her kim engel olursa bilmeliyiz ki hesabımız ağır olacaktır. Bu dünya ahret âlemin tarlası olduğuna göre bu dünyadaki icraatımız öbür dünyadaki yerimizi belirleyecek olması işimizi daha düşündürücü kılmaktadır. Yüce kitabımız Kur’an kerim ayetleri, yaratılmış kâinat kitabı ve kendi kitabımız düzgün, dürüst işler yapmamıza kurgulandığı hale dürüst ve temiz iş yapmıyoruz demiştim. Her birimiz sloganların arkasına saklanarak başkasına suçu yüklemekten vaaz geçmeliyiz. Bu davranışı ortaya koymaktan kendimizi alı koymalıyız.Bu hastalıklı bir durumdur, özellikle bizim coğrafyanın ve İslam dünyasının hastalığıdır.Her gün her işimizde bunu yaşamaktayız. Mazeret üretmekte üstümüze insan yoktur.

Dinimizin buyrukların dışına çıkarak işimizi sağlam değil çürük olarak yapmaktayız. Yapılması gereken sloganlarla yaşamayı bırakarak yaşamın gerçeklerine dönmek ve doğru dürüst işler yapmaktır. Bunu yapmazsak daha çok kötü işler yapacak ve etrafa kötü enerji yaymaya devam edeceğiz. O zaman kendimiz ve toplumun her bireyine zarar vereceğiz. Bireysel olarak kendi kaynaklarımızı ve toplum olarak öz kaynaklarımızı israf edecek ve verimli işler yerine verimsiz işlerin yapılmasına ortam hazırlamış olacağız. İşimizi temiz ve dürüstçe yapmadığımız takdirde maddi ve manevi olarak her insanımıza zarar veriyor ve büyük sorumluluk altına girmekteyiz demektir.

Biz böyleyiz peki dünyanın gelişmiş diğer ülkeler işini bizim gibimi yapıyor. Hayır, tam tersi onların dünyalık işleri İslam’ın ruhuna uygun yapılmaktadır. Toplumda birey hakları ve toplumun hak ve hukuku son derece önem arz ettiği için onlar işlerini temiz, sağlam, dürüstçe yapmaktadırlar.

Yüce dinimizin mesajlıları ; her doğran insan temiz bir fıtrat üzerine doğar, bu temiz Fırat daha sonra bozulmakta olduğunu ve temiz fıtratı bozanlar anne,baba, çevre ve diğer etmenler olduğu bize söylemektedir.Bu temiz fıtratı her kim bozuyorsa bunun hesabını sorumluluk derecesi oranında ağır sorumluluk olduğunun mesajını bize yüce Kur’an keriminde bildirmektedir.Bu sorumsuzluğumuz hesabını fazlasıyla ağır ödeyeceğiz.

Hem yüce Allah’ın nizamına inanıyor ve hem de işlerimizi sağlam yapmamak bizler için çok büyük sorun var demektir. Yapılacak tek şey yüce yaratanın yaratılmış, gönderilmiş ayetlerine dönmek ve yaşama yeniden bir bakış yaparak okumalarımızı, araştırmalarımızı ve kazanımlarımızı buna göre yoluna koymak için yeni baştan imam etmek bizlerin görev ve sorumluluğudur. Yeni baştan iman önemlidir. Yüce yaratan “Ey iman edenler iman ediniz” mesajlarını bize her gün taze olarak sunmaktadır.

Bunun anlamı yaşam içinde icraat ve hayatımızın temiz, dürüst olması için yaşamımızı kontrol altına almamıza neden olacak kural ve kaideleri yaşamımızda davranış haline getirmektir. İnsan merkezli ve insana yararlı işler yapmak durumundayız. Biz ise bu mesajların dışına çıkararak işlerimizi ve icraatımıza sahte, riya ve ciddiyetsiz katıyor ve işlerimizi sağlam yapmıyoruz. Yapılacak tek çare gerçek olan İslam dinine ve yüce peygamberin buruklarına dönmek ve yaşamımızı bunun etrafından yeni baştan eğitime tabii tutmak ve iş başı yapmaktır.

Yaşamımıza doğru ve ilkeli işler yapmak üzere planlama yapmaktır. Başkasını suçlu görmek yerine bizim kendimizin ne kadar bu duruma uyum sağladığımıza bakmamız gerekiyor. Yoksa “Benim Oğlum Bina Okur, Gene Döner Bina Okur” felsefesiyle daha çok hatalı işler yapmaya devam ederiz. Yapılacak tek şey her birimiz temiz olarak yaratılmış olan fıtratımızı ortaya çıkararak günlük yaşamımızda insanlığa ve topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.

Bu gün İslam dünyasında işler doğru ve dürüst olarak yürümüyor ve insanlık her gün farklı sorum ve problemler yaşıyor ve İslam toplumu olarak birbirimizi kırıp ve döküyorsak problem büyüktür ve problemin ana merkezinde bizler varız demektir. İslam toplumu olarak doğru yaptığımız hiçbir şey yok mu? Vardır ve var olması da gerekir. Bizim özümüz ve sözümüz bunu gerektiriyor.

Yaklaşık 250 yıldır İslam dünyası güzel ahlak, felsefe ve güzel icraat üretemediği için hastalıklı toplumlara dönüşmüş ve sürekli birbiriyle kavgalı, şiddet toplumu ve ölümlerin en çok yaşandığı coğrafya olmuş durumdadır. Yapılacak tek şey bu toplumun tüm katmanları ayağa kalkacak ve yeni baştan iman tazeleyerek insan merkezli düşünce ve fikir üretecek olması durumunda var olan tüm çıkmazlarından kurtulacak ve huzur ve güven ortamı yaratarak verimli, başarılı işleri yapacaktır. İslam toplumların genelinde bu sıkıntılar az veya çok olarak vardır. İleri toplumların içinde yer almak önce insanlığı ilgilendiren temel ilkelerde birleşmek ve yüce dinimiz bize getirmiş olduğu mesajları doğru olarak okumak ve uygulamak adına kendimizi geliştirmek mecburiyetimiz vardır.

Bunu yapmaz ve farklı davranışlar ortaya koyduğumuzda birbirimizi boğazlar ve öldürmeye devam ederiz. Sen ben kavgaları, siyasi ayrım,nesep, ırk ve mezhep ayrım ve çelişkileriyle birbirimizi yok etmeye devam ederiz. Büyük bütünsel gücümüzü boşa harcamakla topyekun toplumuza zarar vermekle kalmaz dünyamızı yaşanır olmaktan çıkarırız. Bugün İslam dünyasının tek problemi bu olmakla birlikte üreten olmaktan çıkmış ve tüketen bir toplum olmuştur. O zaman yaşamın gerçekleriyle çelişiyor ve üretemediğimiz için üretenlere muhtaç duruma düşmekteyiz.

Üretenler bize ya borçla veya faizle vermeye devam ediyorlar. Onlardan aldığımız borçlar ve İslam dünyası olarak bize çok pahalıya mal olmaktadır. Çoğu zaman iç ve dış karışıklıklardan insanımızı kaybetmeye devam ediyoruz. İslam toplumuz olarak üreten olacak ve ürettiğimizi hak ve hukuk içinde kalarak dengeli bir sosyal yaşam içinde milli gelirimizi dengeli dağıtmak durumda olduğumuzu gözden, akıldan ve izandan uzak tutmamalıyız. Temel felsefe olarak birbirimizi yok sayarak, pozitif ayrımcılık yaparak “Kaynanam Beni Ezmişti, Bende Seni Ezeceğim” felsefesi insanlık dışı ve rahmet dünyasıyla alakası olmayana yaşam tazıdır. Bunun insanlıkla ve Müslümanlıkla uzaktan ve yakından hiç mi ilgisi yoktur. O zaman yapılacak tek nimet ve külfet birlikte ve adil olarak pay edilmelidir. Hazreti Ömer kumaş dağıtırken kendine de bir metre ümmete de bir metre dağıtmış idi. O yüce dinin mensupları olarak biz de bu davranışı ortaya koymadıkça adil, dürüst ve ilkeli olamayız. İnsanlar insan olduğu için iyi ilgi ve alaka görmelidirler. Dünyada kabul görmüş değerleri ve kendi öz değerlerimizi yaşatırsak bireyler ve toplum olarak hal edilmeyecek bir konumuz kalmayacaktır. Bizim çelişkileriz sürekli kendimize daha çok başkasına daha az düşünen bir toplum olduk.

O zaman işimizi ve görevimizi sağlam ve dürüst yapmaktan kendimizi alı koyuyoruz. Sonuçta doğru ve dürüst iş yapmıyor ve bireylerin ve toplumun kaynaklarını israf ediyoruz. Her meslek grubu işini ahlak ve değerler doğrultusunda yapmadıkça tolumda huzur ve güveni ihdas etmenin çaresi yoktur. Yapılarımız sağlam değilse, barınma yerlerimiz güvenilir değilse, yakın tarihte yapmış olduğumuz devletin binaların depremsel yönüyle güvenli inşa etmemiş ve kısa sürede yıkıyor ve yerine yenilerini inşa ederken onları da dayanıklı yapmıyorsak düşünecek çok şey vardır demektir.

Öz kaynaklarımızı ve milli servetimizi israftan kurtarmıyorsak o zaman yapmakta olduğumuz ibadetin ve niyazın ne anlamı kalacaktır. Önce icraatımız sağlam olmalıdır ki dua ve niyazımız kabul görsün. İşgal ettiğimiz makam ve mevkileri siyaset, grupçuluk, sivil toplumun özelliğine uygun, dernek, vakıf ve sendika ayrımı düşünerek yapıyor ve insanları mağdur ediyorsak o zaman bizim inançlı olmamızın bir anlamı kalıyor mu bunu her insanım diyenin insafına sunuyorum. Gerçek böyle değildir ve böyle olmasında imkânı yoktur.

Toplumda mazlumu düşünmek, onların hak ve hukukunu düşünmek insanlık görevimizdir. Yüce yaratan her yarattığı canlının rızkını ve emeğini verirken bize ne olurda biz ayrımcılık yapıyor. Bu bende bu senden ayrımına tabi tutuyor. Hak ve hukuk ihlalleri yapmaktayız. Bu hakkı bize hangi evrensel yasalar veriyor ki? Hiç bir evrensel yasa bunu emretmiyor. Semavi dinlerin tamamında böylesine insanlık dışı bir yasa yoktur. Olmayan bir yasayı kendi menfaatlerimize uygun çalıştırmakta insanlık ve dürüstlük bunu neresindedir.

İnsanlık deryasının bitmemesi ve yüce yaratanın gazabına uğramadan yaşam sürdürmek istiyorsak hep birlikte davranışlarımıza yenden bakmak gerekiyor. İnsanlık deryası ve okyanusuna zarar veren ne varsa onu yaşamımızdan uzak tutmakla sorumluyuz. İnsanlık okyanusunu bitirirsek o zaman topyekûn bu uzayda yaşan insanlar olarak yok olmamızı bekleme durumuyla baş başa kalırız.

Dünya da yaşayan ve insanım diye her insan bunu düşünecek insanlığa zarar verecek davranışlardan uzak durmalıdır. İnsanlık olarak aç gözlülüğü bırakırsak bu uzayda her insana yetecek kadar yaşam koşulları yaratılmaya uygun olarak kaynak yaratılmıştır. Şu kısacık yaşamda vampirlik yapmaya ve aç kurtlar gibi sağa sola saldırmanın anlamı var mıdır? Bence bun gerek bu kısacık süreçte insanlık çerçevesinde ve insanlık değerlerine saldırmadan yaşamımızı tamamlamak ve buradan insan olarak görevimizdir.

Bu makalemi yazarken ilimizin hükümet konağına kepçeler dayatılmış ve binası yıkılıyordu. Bu hükümet binası 1980’lı yıllarda yapılmış ve hizmete sunulmuştu. Ortalama 25-30 sene gibi bir zaman sürecinde çürüğe çıkarılmış ve bununla yetinmemiş çürüğe çıkan binaya bir de yıkımından bir iki yıl önce küçümsenmeyecek masrafla öz kaynaklarımız israf edilmiştir. Bu binaya yapılan o masrafları düşündükçe kaynakların nasıl israf edildiğini ve öz kaynaklarımızın nasıl ve kimler tarafından değersiz hale getirdiğine şahit olduk. Gelişmiş devlet ve toplumlarda devletin kurum ve kuruluşları en az 100- 200 yıllık binalarda hizmet sunmakta olduğuna şahit olmaktayız. Genelde bu binaların taş bina olduğunu görüyoruz. Yani tarihi değeri yüksek binalar olarak hizmet sunduğuna şahit oluyoruz.

Bu binanın yıkılması sonrası halk olarak beklentimiz yerine yapılacak binanın sağlam yapılması ve ihtiyaca cevap verecek şekilde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi en az 100 sene kullanmaya dayanıklı olarak inşa edilmesidir. Sağlam olarak inşa edilmiş bir betonarme binanın azamı ömrü 50 sene diyorlar. Hiç olmazsa bu değerler yakın inşa edilmesi gerekmektedir. Tüm istek ve arzumuz işlerimizi doğru, dürüst ve sağlam olarak yapan insanlar olalım. Birbirimizi suçlamak yerine sorumluluk alan ve sorumluluğu oranında işlerine ve mesleğine sahip insan olarak kendimizi görmek gerekir. O zaman işimizi sağlam, güvenilir, huzurlu ve mesuliyet duygu, düşüncesiyle yapmış oluruz.

İlimizdeki yeni hükümet binasının depremsel özelliğine uygun yapı olmasını canı gönüllen diliyor. İnsan yaşamına önem veren bir anlayışla inşa edilmesini temenni ediyoruz. Burada ortalama 30 yıllık binanın kim bir ne hatıraları insanların yaşamında yer etmişti, o hatıraları da inşa molozları ve toprakla birlikte şehrin dışında boş bir araziye götürdüğümüzü unutmayalım. İnsanların yaşamında hatıraların ve anılar olduğu gibi bu yıkılan binalarında hatıra ve öyküleri vardır.

Keşke o hatıra ve anıları binaları yıkmadan gelecek nesillere taşıma imkânımız olsaydı. Eskisini koruyamadık fakat inşallah yensini kalıcı ve sağlam olarak inşa eden müteahhitlerin olmasını arzusu en büyük arzumuzdur. Bir daha değerlerimizin yıkılmadığı ve korunduğu bir ortam görmek dileklerimle diyorum. Yeni yapılacak binanın sağlam ve depreme dayanıklı bir şekilde yapılması dileklerimle bunu tarihe not düşmek istedim. Bunu yazarken insanı değerleri yüksek bir toplum yaratmak adına okumalarımı, araştırmalarımı ve düşüncelerimi kuantum düşünce sistemiyle okurlarımın hizmetine sunmayı arzuladım ve buna kafa yormak adına yazmış oldum. Düşünen insan olmak, var olmak, diri ve iri olmak adına yazımızın her düşünen insanın üzerinde bir etki alanı açmasını diliyorum.