Konuya giriş yapmadan önce imam Muhammed Gazali hakkında kısa bir bilgi sunarak yazıma başlamayı daha uygun bulmaktayım. İmam Muhammed Gazali 1058 yılında Tüs şehrinde dünyaya gelmiştir. Dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş fakat tüm sıkıntılara rağmen anne babası çocuğunun okumasını ilim ve irfan sahibi olmasını arzulamışlar ve medrese tahsiline vermişlerdir. Yüce peygamberden sonra büyük ilim irfan sahibi sayısız bilge insan gelmiştir. İmam Muhammed Gazali de bunlardan biridir. Tüm yaşamı İslami ve dünyevi ilimleri öğrenmekle geçen büyük bir İslam düşünürüdür.

Düşünce ve fikir dünyasıyla döneminde büyük ufuk açmış ve onun fikir ve düşünce dünyası bin küsur yıldan beri İslam ve tüm dünya halen canlılığını korumaktadır.Onun eserler Avrupa ve dünyanın birçok ülkesinde ders kitabı olarak okutulmuştur,hazreti Muhammed’den sonra peygamber gelecek olsaydı buda imam-ı Gazali olurdu(İbn El subki) olurdu demiştir.

Büyük Selçuklu devletin gelişme ve genişleme dönemi,Tuğrul bey, Alparslan , Melik şah’ın devirlerini görmüş ve bu dönemde yaşamış bir İslam düşünce adamıdır. Melik şahın veziri Nizamül Mülk hem savaş meydanlarında savaşıyor ve hem de bir yanda İslam medrese ve ilim müesseselerini kurmaktadır. İslam üniversitelerini kurmaktadır, bu dönemde Mısırda Fatımi hanedanı ve Avrupa Endülüs İslam devleti gerileme devrini yaşamaktadır. Şeyhül-i Cebel Hasan İbnı sabah dönemi ve matematikçi ,ilim ve irfan adamı Ömer Hayyam dönemidir.Zaman zaman bu ilim ve irfan adamlarıyla farklı düşüncede olsalar da aynı devrin ilim ve irfan insanıdırlar.

Bu büyük İslam düşünürlerin birlikte İslam coğrafyasının farklı farklı bölgelerinde yaşan ilim ve irfan adamların yaşadığı döneme denk düşün zamanda düşünce ,fikir dünyasıyla İslam coğrafyasında bir ufuk açan ve yazmış olduğu kitaplarla günümüze kadar ilham kaynağı olmuştur. Bu yazmış olduğu eserlerin başında ; İhyaü Ulumi’d- Din, Kimya-yı Saadet, El-İktisad Fi’l-İ’tikad ,Tehafütül-Felasife, El-Münkızü Mine’d-Dalal Ve’l –Müsil İla Zi’l –İzzi Ve’l Celal, Mukaasidü’l –Felasife, El Mustasfa, El-Kıstasü’l –Müstakim, Bidayetü’l Hidaye Kitaplarıdır. Bu kitaplar başta Avrupa devletleri olmak üzere dünyanın tüm ülkelerinde ve özellikle İslam coğrafyasında ders kitabı olarak okutulan kitaplar olarak halen canlılığını korumaktadır.

Bu dönemde haçlı savaşları ve İslam beldelerine saldırının yapıldığı ve özellikle Kudüs ve Antakya işgal edilmesi dönemine rastlamaktadır. Haçlılar bu iki vilayeti işgal etmiş bir dönemdir. Tarih tekerrür etmekte İslam dünyasında bir duraklama dönemi ve duraklama dönemiyle birlikte İslam coğrafyasında bir tarafında sıkıntılı dönemlerin yaşandığı bir dönemde yaşamaktadır. Ahret ve dünyevi ilimleri birlikte öğrenmiş ve bir ara da sofi dünyası ile ilgili ilmi çalışmalar yapmak üzere inzivaya çekilmiştir.

Nefsini tanıma, nefsiyle mücadele dönemi yüce peygamberin şu sözü ona rehber oldu ; “Küçük savaştan ,büyük harbe dönüyoruz. Bu harp nefsimizle mücadelemiz olacaktır” inziva dönemi 10 sürdü, daha sonra en kapsamlı eseri ihyaü Ulümi’d-Din kitabında dersler vermeye başladı. İslam dünyasında tefrika kol geziyordu ve onun için Selçuklu veziri Fahril –Mülkün ricası üzerine tekrar irşat çalımlarına başladı.

Tüs’lü olduğunda bu ilde bir medrese ve tekke inşa etti ve buradan irşat faaliyetleri devam etti, kendisini sevmeyenler Sultan Sencer’e şikayet ettiler. En çokta görüş ve düşünceleriyle” Ebu Hanife’ye” saldırdığıyla ilgili şikayette bulunmuşlar, Sultan Sencer de kendisiyle görüşmüştür. Sultan Sencer kendisini sever ve hürmet ederdi ve ona iltifat edermiş ve ona destek verdiği kaydına rastlamaktayız.

İtikada dair kitabı ,Tehafütül felsefe – Aristo felsefesi tenkidi, Makaasidül felsefe,felsefeyi tenkit etmeden önce onun bütün meselelerini açık bir şekilde anlatan kitabı, El -Mustasfa ; Usulü Fıkıh dair bir kitap ve özellikle Kimyayı saadet kitabına ayrı bir önem vermiştir. Kimya saadet insanın dünya ve ahret yaşamı ile ilgili tüm konuları kapsamlı bir kitap olduğu ve insan yaşamının ruh dünyası, fizyolojisini anlatan bir eser olduğu için bu eseri özellikle “Kuantum düşünce sistemi” üzerine çalışma yaptığımdan dolayı inceliyor ve okumalarımı buradan yaptığım eserin içinde yer almaktadır.

İmam Muhammed Gazalinin düşünce, fikir dünyası ,felsefi bakışı ve insana bakış dünyası farkındalık yaratacak bir dünyadır. Özellikle kelamla ilgili düşüncesi, akıl ve zekanın insanın dünyasındaki yeri, akıl ve zekayı ön planda tutmuş olması ,akıl v zekaya değer vermek gerektiğini ayrıca mukayese, kıyaslama ve istişare kültür ve iklimine sahip olması mantıki bir derinlikte konulara bakışı geliştirmiştir.

İçinde yaşadığı dönemin sıkıntılarını ve insanların çelişkilerini keşfetmiş ve çıkış yolu aramıştır.Endülüs Emevi devletin neden gerileme dönemine ve daha sonra devletin ortadan yok olup gitmesine sebep olan koşulları incelemiş ve İslam dünyasının yeni baştan dirilmesi ve kendine gelmesi için insan düşünce ve fikir dünyasında ” Kuantum sıçraması “ yaşatılması çabasında olmuştur. Birileri diyebilir Kuantum fiziği ve Kuantum düşüncesi o kadar gerilere götürülecek bir düşünce sistemi mi dır? Evet adı konulmamış fakat izlediği yol ve yöntem bu günkü kuantum fizikçileri ve kuantumcuların izlediği yol ve metoda benzerlik ifade etmektedir.

Ortak payda düşünce, fikir ve duygu zenginliği yaşamak ve yaşatmaktır.Kendisi Ehli sünnet tarafıdır, mutezile ve batiyle ayrı bir mücadelesi vardır. Özellikle mutezile ortalığı fesada vermiş olması onu onlarla mücadeleye sevk etmiştir.Onun bu alandaki mücadelesinden daha çok bizim alanımız olan “Kuantum düşünce sistemi” alanına ait düşünce ve fikirleri ve durumu ile ilgiliyimdir.

Tasavvufla ilgili bir ilim adam ve bu çağda Tüs şehri ve bölgesi tasavvufun etkin olduğu bir dönemi yaşamaktadır. Tasavvufla iç içe yaşamıştır. Küçük yaştan itibaren tasavvufa yabancı değildi iç içe yaşa yaşamış bir ilim adamıdır.

Yüce peygamberimizin şu sözü her şeyi ortaya koyan bir sözdür; “ Ümmetimin alimleri beni İsrail peygamberlerine eş değerdir ve aynı düzeydedir” İslam dünyasının alimleri yüce peygamberimizin varisleridir. Dedik ya dini ilimlerin yanında dünya ilimleri, matematik, fizik, kimya, biyoloji ve felsefe ile çalışmaları olmuştur. Kimyayı saadet kitabı iyi incelendiğinde; matematik, fizik, kimya, biyoloji ilimlerini farklı bir felsefeyle ortaya konulmuştur.

Özellikle insanın ruh,zeka, akıl, izan, vicdan, kalp, zikir, nefis ve beden ilişkileri derinlemesine incelenmiştir. İnsan fizyolojisini fen ilimleriyle , matematiksel ve geometriksel mantıkla izah etmiştir. İnsan Fizyolojik durumunu anlatırken tıp konularına da vurgu yaparak bu kitap tıp bilimiyle alakalı olarak bazı izahları olmuştur. En azında kullandığı mukayese tekniği incelenmesi gereken bir yanıdır.

Onun içinde yaşadığı dönemde Avrupa cehalet çağı yaşadığı için ve onların dünya ile ilgili şu “Dünyanın tepsi şeklindedir “ düşüncesine karşın o dünya yuvarlak ve dönüyor demiştir. Bunu ispatlamış bir ilim adamıdır. Şafi mezhebi üzerine içtihatları var olduğunu bu kitapta görmekteyiz. Kitapları batılı okullarda yıllarca okutulmuştur. Eserlerini Fransa da çevrisi yapılmış olduğunu kitaplarının ön sözlerinde rastlıyoruz. Eserlinin bir çoğu İngilizce ve İspanyolca çevrileri yapılmıştır. En önemli eserinden biri de Hüccetül İslam kitabıdır. Bu kitap İslam’ın temel felsefesiyle ilgili bir yorumdur.

İmam Muhammed Gazali insan olarak yüce Allah’ın zatını ve cemalini iyi bilen ve kavrayan bir ilim ve irfan insanıdır. İnsanın oyun ve boş işler için yaratılmadığını, yüce yaratan en sevdiği kulu insana büyük bir değer biçmiş ve buna karşın sorumluluk yüklemiştir. Ona yaratılmış ve gönderilmiş ayetleriyle birlikte her insanın bedeniyle ilgili kitabını yüklemiştir. Yüce yaratan gönderilmiş ayetinden bize her an şu canlı mesajını Vermektedir ;”Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.” (Ahzab Suresi, 72)

İmam Muhammed Gazali kimya ilmine çok önem vermiş ve insanın kimyasına çok önem vermiştir demiştik. Bakır pirinci arıtıp, temizleyip halis altın yapan kimya zor ele geçer, bunu her insan bilmez, bunun gibi, insanlık cevherini seviyesinden kurtarıp, melek temizliğine ve nefasetine ulaştıracak ve bununla edebi kavuşturacak olan kimyada, zor bulunur ve bunu herkes anlayamaz. Bakırla-altın arasındaki farkı birin sarı renkli olması, altın denilen mücevherin dünyada az olması ona kıymet kazandırmaktadır. Kimyanın saadeti ebedi sadettir onun sonu yoktur, ebedi saadetin kimyası sadece Allah’ın hazinesidir. Kimyadan amaç ve hedef ; eksik sıfatlardan olan lüzumsuz şeylerden temizlenmek ve soyunmaktır.

Yüce Allah’ı tanımanın anahtarı,kendi nefsini tanımaktır. Yüce yaratılmış, gönderilmiş ayetlerinde ve insanın kendi bedenin kitabında ortak düşünce olarak Allah’ın anlamak üzere bu uzaya gönderildiğimizi bize mesajlarını vermektedir. Yüce Allah kendinin tanıması için insanı yarattı ve tanınması için bütün meleklerin ona secde etmesini istedi bütün melek secde ettiler fakat şeytan ,şeytanı düşünce ve fikirleri yüzünde secde etmeyerek insanı ve onu yaratan yüce Allah’ı tanımayarak isyan etti. İşte tanımamak ve tanınmamakla böylece ilk isyan hareketi böylece insanlık tarihinde yerini aldı.

Rahmandan yana olanlar kendini ve yüce yaratanı tanımış oldu. Şeytanı düşünce ve fikir savunucuları kendini ve yüce yaratanı tanımayarak şer yerinde yer alarak tarih sayfalarında yer adlılar ve bu yolda yer alanlarda bu yolunda yürüyerek devem etmektedirler. Onlara sınırlı süre verilmiştir,şimdi o süreyi kullanıyorlar ve yakın zamanda bunun hesabını ağır ödeyeceklerini bilmeleri gerektiğini “Yaratılmış Ve Gönderilmiş Ayetlerin” ışığında insanlığa bir bakış açısıyla anlatmaktadır. Yüce Allah’a yakınlıkla ilgili ise; İnsan kendine en çok yakın olanı ,şah damarından da yakın olanı tanıyarak aslında kendini tanımış olacağını düşünce ve fikir dünyasında bize söylemektedir.

Saadet kimyasında; ne için yaratıldığımızı, saadet ve kurtuluşumuz neyle bağlantılıdır, temiz, saf insan kimdir, buna karşın kirli insan, karlı insanın kim olduğunu , şeytan ruhlu,şakilik,ziyanda olan hangi insandır. Onu bize saadeti kimyasında bize farklı bir düşünce yapısıyla akılımıza, zekamıza, izanımıza ve vicdanımıza hükmetmektedir.insanın bir görün kalbi ve birde görünmeyen kabinden söz etmektedir.

Görünmeyen kalbi; batını manada ve insanın ruh dünyasıyla , iç dünyası ve zikriyle olduğu geçeği üzerinde durmaktadır. İnsanın kendini tanıması; nereden geldi, gelirken nasıldı, nasıl geldi, ilk insan nasıl ve ne sebeple yaratıldı, burada ne yapması gerekiyor, yapacakların hesabını nasıl ne şekilde verecek, en son varması gereken yerin neresi olduğunu,oraya nasıl ve hangi yoldan gideceklerini anlamak ve yaşamak üzere geldik bu uzaya,bunun olması için ruh, kalp, nefis, zikir, fikir, akıl ,zeka ve beden dengesini sağlamak kendimiz ve yaratanımızı tanımak ne demek olduğunu bu fikir ve düşünce adamın kitaplarından okumalarımızı ve araşırlarımızı yaparak anlıyoruz.

Kalbin hakikati görünen( yürek) onu taşıyıcısı insan olarak bedenin tüm uzuvları onun taşıyıcıları olduğunu anlamak durumundayız. Bütün bedenin padişahının kalp olduğu, yüce Allah’ın cemalini ve sıfatlarını tanımak onun sıfatıdır. Kalp demekle ruhun hakikatini kast edilmekte,ruh olmazsa beden temiz olmaz,ruhsuz beden cesettir, cesette kokmaya mahkum olduğu gerçeğidir. “Sana ruhtan söz ederler,onlara deki ruh rabbimin emrindedir” (İsa-1)

Benden kalbini ülkesidir, bu ülkede kalbin çeşitli askerleri vardır, kalp dile emir verince hemen konuşur, ele emir veri verimce tutar,ayağa emir verince yürür, göze emir verince görür, düşünce kuvvetine emir verince düşünür, dedik yaya ruh,kalp, zikir, fikir,nefis, beden döngüsü insan vücudunda mana ile ilgili şeyler üretirken diğer taraftan da yürek tüm organlara padişahlık ve emredici olarak görev yaparak insanın fizyolojisinin ihtiyaçlarını yerine getirmektedir,bir anlamda insan vücudunun uzuvları padişahın emirleri doğrultusunda görev ve sorumluluklarını yerine getirir. İnsan bedeni, bir şehre benzetilmektedir.Bu şehrin idaresinin ne şekilde ise vücudunda ihtiyaçları o şekilde yerine getirilmekte olduğunu ifade etmektedir.Kalp padişah, akıl bu şehrin veziri, gazap ise emniyet işleri sorumlusu, şehvet(cinsel istek ve arzu ) mali işler olarak yorumu yapılmıştır. BU izah tarzı kabul edilir edilmez o farklı bir durumdur.

Cinsel istek ve arzunun fizyolojik bir durum olduğu ve bununda bir dengesinin kurulması gerektiğini,insanların bu istek ve arzusunun da bir sınır ve çerçevesinin de olduğu gerçeğini vurgusu yapmaktadır.

Burada yapılmak istenilen insan denilen varlık canlı varlık olduğuna göre et ve kemikten ibaret olmayıp , maddi ve manasıyla ilgili ihtiyaçlarının olduğunu ve karşılama ile ilgili metot ve teknik üzerine vurgu yaparak insanı anlamaya çalışmıştır. Vücudun dengesinin kolektif çalışma düzene ve intizamına bağlı olduğunu bu düzenin sahibinin yüce yaratan olduğu gerçeğini bize geniş düşünce ve fikir dünyasıyla anlatmaktadır.

İnsan olarak bizler bu bedenin kaptanlığını yapmakta olduğumuzu ve bu kaptanlık görev ve sorumluluğunu çok iyi, akıllı ve zekice yerine getirmemiz halinde kendimizi ve bizi yaratanı tanımış olacağız. Yüce Allah’ta tanınmış olmamamızdan dolayı bizden memnun kalacak ve Karşılığında bizi ödüllendirecektir.

İnsanoğlu Vücuduna kötüye ve zararlıya almak ve kabul etmekle yüce yaratanın istek ve arzusu dışında çıkıyor. Şeytanı duygu ve düşüncelerle zararlı olanlara onay vererek gerçek anlamda insan olarak kendisini tanımamış olacağını, bu davranışlarıyla yüce Allah’ı da tanımamış olması anlamına geldiğini ve bu da isyan anlamına gelmesidir. Duygu,düşünce ve fikirleri doğrultusunda davranışlar ortaya koyarak şeytandan yana tavır almakla yüce Allah’ın sistemine karşı koymak suretiyle cezaya rıza gösterdiğini ve yüce Allah’ta ceza isteyene cezai vereceğini faklı bir dille izah etmektedir.

İnsan vücudunda bir dengenin var olduğu bu dengenin kolektif bir durum olduğu , insan bedenin uzuvların çalışma düzenin bir fabrikanın makine parçaları gibi çalıştığı ,birinin arızalı olması çalışma sistemini olumsuz etkileyeceğini ve onun için sistemi tanıyarak arıza verdirmeden bu vücudun kaptanlığını yapanın gerçeğine vurgu yapmaktadır.

Akıl ve zekanın; olumsuz, kötü enerjinin kontrolüne geçmeden olumlu ve pozitif enerjiyle yoluna devam etmesini izahatı getirmiştir. İnsanın şehvet,hırs, kötü duygu ve düşüncelerine yenik düşmemesi için insan vücudunun kaptanlığının anahtarını izah etmiştir. Olumsuz enerji ve bu enerjinin insan vücudunda yaratacağı tahribatların üzerinde durmuştur. İnsanın fizyolojisini ve ruh dünyasını sıkıntıya koyacağından dolayı bu olumsuzluklara kapıların kapılı tutulmasıdır. Bunun yerine olumlu ve pozitif, temiz enerjiyi vücuda geçişini sağlaması, vücudun sıhhat ve huzuru için daima olumlu enerjiye kapının açık tutulmasının üzerine vurgu yapmaktadır.

İşte tam bu noktada biz “Kuantum düşünce sistemiyle yaşama evet” diyenler olarak tuzlu raflarda kalan ve bize ışık tutacak olan bilgileri günümüze taşımak ve günümüz insanların hizmetine yeni bir anlayışla sunmak adına okumalarımızı imam Muhammed Gazaliyle devam ediyoruz. Olumsuz düşünce ve fikirlerin üzerinde biraz daha durarak konuyu insan boyutu üzerine derileştirmeye devam edelim.

İnsanın kin , nefret , kötü düşünce, fikir , kötü enerji taşımaması için kendini iyi tanıması ve haliyle yüce yaratanın mesajlarını iyi anlaya ve bilmesi için anahtar bilgiler olduğunu vurgulamaktadır. Yüce yaratan göndermiş olduğu ayetlerinde şöyle demektedir; “ Cinleri ve insanları, yalnız bana ibadet etsinler ve beni tanısınlar diye yarattım” (Zariyat 56) burada ibadetten amaç ve hedef onun buyruk ve emirlerini iyi tanımak ve onlara bağlı kalmaktır, insanın yaratılmakta ki amacı da tanımak ve tanınmak olduğuna göre imam Muhammed Gazali bu noktada gene akla, zekaya, düşünceye ve fikir deryasına giderek iki değişik yoldan söz etmektedir. birinde kir,diğerinde nur olduğu ve insanın nurlu yolda ve kendisini mutlu edecek olumlu enerji deryasından beslenmesini istemektedir.Olumlu ve pozitif enerjinin olumlu ahlaki değerler, karşıtının ise ahlak dışı değerler ürettiğini söylüyor.

Olumlu ve pozitif enerjinin olumlu ahlaki değerlere hakim olacağı ve sonuçta meleklerin yaptığını yapacağını ve yeryüzü meleği olarak insan olmanın vasıflarını kuracağını , aksi durumda ahlak dışı davranmakla şeytanı vasıfları kazanacak olması kendine ,çevresine ve insanlığa zarar vermektir.Şeytanı istekleri taşımış olacak ve sonuçta iki dünyasına zarar verecek işler yapacağının haberini vermektedir. Her şeyin zıddıyla anlaşıldığı gerçeğidir. Rahman ve rahim olan duygu ve düşüncelerin İnsanın vücudunu kaplaması gerektiğini ve o zaman insanın kendi şeytanına karşı mücadele vermenin imkanın varlığında söz etmektedir. Aksi halde şeytanı duygulara yenik düşeceğini ifade etmiştir.

Yüce peygamber ;“ Her insanın bir şeytanı vardır, benimde vardır, yüce Allah onu yenmeye bana ve size yardım eyledi,benim yanımda zelil oldu hiçbir kötülük yaptırmadı” (s.a.s ) , insanın hareket ve duruşu “Ahlak” ile kontrol edilmektedir.Ahlak olumlu enerjide yer alır, İnsan sabır, metanet, kanaat gösterir ve kendini dengede tutacak sebeplere sarılırsa haya, namus, zarafet, insana saygı, sevgi ve hoşgörü içinde olur kazanacağı çok şeyin olduğudur. İnsanda gazap, kin, nefret ,kibir, büyüklük taslama,aldatma, kavga, gururlanma, zulüm gibi özellikler olursa kendini ve yüce yaratanın tanınma düzenine zarar vereceğini söylemiştik,bunun karşılığının günah olacağı günahta da kötü enerji ve karanlık yaşam demektir.

Kalp parlak bir ayna gibidir, bu aynayı kirletmenin özellikleri günah denilen şeylerde gizilidir. Kalbi aydınlık kılmak sevaplarda yatmaktadır. Sevap edilen şeyler, temiz işler, temiz enerji, olumlu duygu,düşünce ve bu fikirleri dünyasında ve davranışımızda harekete geçirmesine bağlıdır. Bu olduğunda kalp daima parlak ve ışık misali etrafı aydınlatacaktır. Bu parlak aynada yüce Allah’ın cemalini görmek kolay olacağına işaret etmektedir. “Hayır,Hayır!Bilakis, Yaptıkları Sebebiyle Kalpleri Paslanmıştır”(Muteffifin-14) , “Her doğan çocuk temiz ve İslam bir fıtrat üzere yaratılmıştır, bu fıtratı kirleten, anne,baba,aile, çevre ve çevre içine her ne varsa “ bu söz konumuzun mihenk taşı olması dolayısıyla bir kez daha üzerine yorum yapmayı uygun gördüm.

Yüce Allah İnsana Hitaben ; ” Gökte ve Yerde Ne Varsa Hepsi Sizin Emrinizdedir” (Casiye 13),”Rablerin İndinde ,Mükafatların Baş Aşağı Olduğunu Görseydilerdi” (Secde 12) ,Yüce Allah bu kainat olan, bu alemin; içindeki , altında ve üstün ne varsa göndermiş ve yaratmış olduğu yüce kitabındaki ayetleriyle uygunluk içindedir. Zıtlık söz konusu değildir. Yerde ve gökte olan ne varsa hepsi gönderilmiş , kainat kitabına ve insanın kendi vücudunun saadet kimyasına uygu olduğunu söylemiştik. Her insanın sadet kimyası ve fizyolojisi bu ilahi mesajları taşıya bilecek kudrettedir.

Bu kudreti yaratan yüce Allah’tır, yüce kaynak bu zenginlik ve bollukla donatılmıştır.Yüce Allah’ın bilgisi ve kudreti dahilinde olduğu, Evrende var olan yüce kaynak yüce yaratana aittir, ilimlerin ana kaynağı yüce kaynaktır, canlılar içinde kalbe sahip olan sadece insanoğludur, buna rağmen katı kalplı olmak gene ona aittir. Her insanın hususi alemi kendi bedenidir. Bu beden kalbe bağlıdır, insan bedenin merkezi kalp olduğuna göre bu kalpte izan, vicdan,ahlak ve insanın iç dünyasına ait ne varsa oda ruh dünyasında saklıdır.

Akıl, zeka, buraya tabidir, nefis ve nefsi mertebeleri ve onun makamlarında geçmek başlı başına ayrı çaba ve gayreti gerekmektedir. Bu kadar büyük bir hazinedir ki madde ve manevi yaşam merkezidir. Kalp bir havuz gibidir, 5 duyu azası da bu havuza dışarıdan akan beş daire gibidir. Kalp merkezli insan, kalbin içinde insanın varlığını anlatmaktadır.

İmam Muhammed Gazali; matematik, fizik, kimya, biyoloji , felsefe ve mantık ilmine çok önem verdiğini belirtmiştim. Bunların özünde insanın özünü aramıştır. İşte peygamberlerin keşfi kimyaya benzer,Alemlerin ilmi de altına benzer, kimyaya sahip olan,altına sahip olandan daha faziletli olduğunu ifade etmektedir.

Sofi kültürü ve sofilerin içinde düştüğü Hataları güzel BİR anlatım tarzıyla anlatan bir vardır. Ahiret ilimleriyle dünyevi ilimlerin ehemmiyetini güzel anlatan bir eser, ahret ilimle dünyevi ilimlerin birlikteliğiyle konu eden güzel bir anlatım tarız vardır.Tasavvuf ve tasavvufun derinliklerini anlatan bir eserlerle insanlığa hizmet sunmuştur.İnsan için gerçek saadetin yüce Allah’ı tanımak olduğunu, işin lezzet ve ikramı bu noktada saklı olduğunu, insanların kalbi ancak Allah’ın anılması ve zikrinde olduğu söylemiştir. Kalplerin tatmin olması da bu noktadadır. Kalbin lezzetinin, işlerin hakikatini bilmekte olduğunu anladıktan sonra,bilmek ne kıymetli şeylerde olursa o kadar kıymetli olacağını da bilmek lazımdır. Bu konuyu Acaibül kalp adlı eserinde daha geniş ve ayrıntılı olarak işlemiştir.

Kimyayı saadet aynı zaman insanın fizyolojisini en iyi şekilde izah eden eserlerin arasında yer aldığına şahit olmaktayız. Bir insanın organların nasıl, ne şekilde çalıştığını ele aldığını daha önce de belirtmiş idim. Yüce Allah’ın rahman ve rahim ,kudreti ve azametiyle nelere kadir olduğunu, insanın kendisinin ne anlam ifade ettiğini,her insanın bir alem olduğu ve insanın organlarının çalışma düzen ve sistematiğinin ayrı ayrı alemler rollünde olduğunu en ayrıntılarına kadar izah etmektedir.

Bu sistemi anlatırken kullandığı düşünce ve fikir dünyasının zenginliği, insanın organlarının çalışma düzenin bir fabrikanın çalışma düzenine olduğunu belirtmiş ve bir kez daha bu noktada bu sistemin çalışma düzenini model alarak insanların dünyalıklarıyla ilgili kuracakları her teknik ve teknolojik çalışmalarında model almaları gerekliğine düşüncesine ufku açmıştır.

Yüce Allah bütün sanat ve zanaat eserlerinin içinde en güzel yarattığının insan olduğunu, gönderilmiş ve yaratılmış ayetler ve her insanın kendi bedene ait kitabın da bunun ispatı olduğu, insanın bir damla sudan nasıl, ne şekil,ne için yaratılmış olduğunu mantık süzgecinden geçirerek her insanın anlayışına çok güzel bir dille sunmuştur. Yüce yaratanının tanınması ve zikredilmesi için insanı yaratmıştır.Zikrin ve fikrin aynı olması gerektiğidir.

İnsanoğlunun beden ve bedeninde bulunan her organın yaratma ustası yaratıcısı yüce Allah olduğu ve insanda onun kudretinin tecellisinin her an görülmesi gerektiğidir. Yüce Allah’ın sonsuzda azamet ve kudretini izah etmiştir. İnsanın vücudunun yaratılmasına dikkatle bakmak, onun yaratılışında Allah’ın sıfatlarının anahtarı olduğu gerçeğini anlatmaktadır. Her insanın bedeni bir binek hayvanı rolünde olduğu, kalbin bu binek üzerinde süvari, maksat üstündeki süvarinin yaratılmasıdır,çünkü binek hayvan üzerine binen için olduğu,binici, binek hayvan için değildir.

Yüce Allah’ın yaratmış olduğu şah eser olan insanoğluna çok yakın olduğunu ve bu insanoğluna hitaben ; “Ben hiçbir yere sığmam,ancak kulum insanın küçük olan kalbine sığarım” ilahi mesajı iyi anlamak gerektiğini ve bunu anlayanların şuurlu ve akıllı insanlar olduğunu izah etmiştir. Kalbin ne derece derin ve engin bir şey olduğunu ,bunun içine sığmanın ne anlama geldiğini izah etmiştir. Bu kalbin ıslahı ve ifsadının de neler yapma kudretine sahip olduğunu anlatmış.Yüce Allah’ın temiz bir kalp taraftarı olduğunu vurgulamıştır. Kullarının sapıklık taraftarı olmamasından yana olduğunu ve yüce yaratanın bu anlamdaki mesajlarını iyi anlamak gerekliliği üzerine bir ufuk açmıştır.

Kalbin ifasının,dünyanın ifsadı kadar kötü olduğu ve insanların ifsattan yana değil ıslahtan yana olmasının üzerine vurgu yapmıştır. İnsanın bütün güzelliklere rağmen yüce Allah’ın rahmet ve rahmanına ne kadar ihtiyacının olduğunu izah etmiştir, insanın aslında aciz bir kul olduğu ve acizlik içinde olduğuna vurgu yapmıştır. İnsanın kalbinin enginliği ve genişliğine rağmen ne kadar acizliğe sahip olduğu ve bu kalbin anahtarının yüce yaratanın güç ve kudretinde olduğunu izah etmiştir, dünya yaşamının ahret yaşamının yanında çok küçük bir bölüm olduğu onun için bu geçici olan dünya için insanın nasıl bir mücadeleyle vermesi gerektiğini ve kalıcı olan dünyası için çalışması gerektiğine vurgu yapmıştır.

Gerçek yaşamın bir adım ötede ölüm anıyla birlikte başlayacağını ,ölümün bu kalıcı dünyaya giriş kapı anlamına geldiğidir. İnsan doğarken ağladığını ve yanındakilerin güldüklerini buna karşın bu dünyadan ayrılırken yani ölürken dünyadaki davranışlarına uygun ya ağlayarak veya gülerek gitmekte olduğunu ve bu seferde kalanların ise ağladıklarına şahit olmaktayız. Geride kalanların, ardında ağlaması ise beni de götür buralarda bırakma haykırışlarıdır.Bu haykırışların her insan tarafından iyi okunmasını ve görülmesini anlatmaktadır. Yüce Allah’ın kulunu çok sevdiğini,onun hatalı işler yapmaması için yarattığıdır. yaratılan ve gönderilen ayetler ve insanın kendine ait kendi kitabı bunun ikaz mesajlarını her an tüm canlılığıyla vermekte olduğunu ve kuruduğunu anlatmaktadır.

İnsanoğlunu en şerefli olarak yarattığını ve bu şerefi korumanın ve korumayanlar hakkında yakıcı ve azap verici ateşin yakın olduğunu vurgulamaktadır. İnsanın yaşamını temiz,olumlu ve pozitif bir enerjiyle sürdürmesidir. Temiz olmayan,kötü enerjiden kaçınması gerekliğine vurgu yapmıştır. İlle de olumsuzluklar,kötü enerji yaşamak ve sonun da pişman olmak isteyenlere ise istemeye istemeye günah işleme kapısının açık tutulduğunun ve yüce Allah’ın bu konu da mesajlarının her an canlılığını koruduğunu izah etmiştir.

Temiz fıtratı ve İslam anlayışına uygun yaratılan insanın yüce yaratı kızdıracak ve onun azabını ve cezasını hak edecek davranış ve tutumlardan uzak durmak gerektiğini,bizi yaratan yüce güç bizim temiz kalmamızı istediğini,dünyalık işlerimizi yerine getirirken bu anlayışla davranış sergilememizi ve özellikle kul hakkına saygılı olmamız gerektiğini ve buna dikkat etmeyenlerin hesabının ağır olacağına vurduğu yapmıştır.İnsan olma özelliklerimizi kurumak gerektiğini ve bunu yaparsak kutsallığımızı kurumanın mümkün olacağıdır.

Bunun dışına çıkılması halinde kutsallığının yok olacağının ve yerimizin aşağılık bir yer olacağıdır. Aşağılık ve tehlikeli insanın kendine, ailesine, çevresine ve içinde yaşadığı dünyaya ne derece zarar vereceğini yüce yaratanın ayetleriyle bir mantık silsilesi içinde izah etmiştir.

Temiz insan,akıllı,zeki , vicdanlı, izanlı insan olmak olduğunu ve insan olmanın gereği üzerinde durmuştur. İçinde yaşadığımız dünyanın yaşanır dünya olması için her insanım diyenin buna ihtiyaç görmesinin üzerine vurgu yapmıştır.Aşağılık insan olmamak için insan olarak yaratılmış ve gönderilmiş ayetlerin ruhunu iyi almak gerekliğine işaret etmiştir.

Bu yazımı okuma fırsatı bulanlar şunu diyebilir; sadece imam Muhammed Gazali mi bunları anlatmış,başkası bunları anlatmıyor mu ? yüce gönderilmiş ve yaratılmış ayetler ışığında tüm peygamberler, alimler,bilge insanlar da bunun aynısına işaret etmektedir diyebilirler.

Doğrudur peygamberler ve bilge insanların yaptığı iş budur. Biz bilge bir insanı ele aldığımızda ve değer ifade eden bilgi ve düşünceleri anlatmaya başladığında asınla onların tamamından söz etmiş olmaktayız. Büyük dağların zirvesine çıkarken küçük küçük tepeleri aşa aşa gider ve hepsiyle dağların en tepesinde buluşuruz.

Tüm bilge insanların ana kaynağı yüce kaynak olan yüce Allahın bilgi kaynağıdır. Bu kaynaktan içerler,birbirini tanır ve birbirleriyle irtibatlı insanlar olurlar. Onlar alemi berzahta tanışıktırlar. Beyinde tanışık olduklarını her fırsatta ortaya koyarlar. Ruhların yaratılışından beri onlar tanışıklardır. Onalar bilgi kaynağından kana kana içenlerden oldukları için onlar insanlık tarafından tanınmaktadırlar.

Düşünen insan,düşünce için ufuk açan bir insan, “Kuantum düşünce yapısı” için alt yapı hazırlayan felsefe ve düşünür insanı,düşünce de devrim yapan düşünürlerden biri, içinde yaşadığı dönemde bazı düşünce ve felsefe bilge insanlardan farklı düşünmüş olabilir.Bu da normaldir. Her konu da her insan aynı şeyi düşünecek ve anlaşacak diye bir şey yoktur. Onun için okuma ve araştırmalarımızı bu düşünce adamına ayırmış oldum, zaman oldukça diğer düşünce , bilge insanların eser ve düşüncelerini kaleme almaya devam edeceğim.Onları da ilham kaynağı göreceğiz.

İnsanlık için her kim güzel bir söz ve güzel bir yaşam razı sunuyorsa onları anmak ve onlardan ilham almak bizlerin görev ve sorumluluğudur. Fikir ve düşünce ve bilge insanları incelememizi “Kuantum Düşünce sistemiyle yaşama evet diyenler” felsefesine uygun olarak model insanların fikir ve zikir dünyasını sunmaya devam edeceğiz.

Amaç “Kuantum düşüncesiyle yaşama evet” diyenlerin düşünce ve bilinç dünyasında yeni ufuklar açmak ve düşünce dünyalarına bir şey katmak olacaktır.”Okuyan İnsan Yaşayan İnsandır” felsefesine uygun temiz yaşayan insan olmak ve sorun ve problemlerimize bilgi ve ilmi dayanaklara uygun çözüm bulmaktır.Okuma ve araştırmalarımızı bu ruh ve amaçla yapabilmek için bilgi kökenli ve sağlam kaynaklardan destek almak adına bunu yapmanın güzelliklerini yaşayacağız. “Kuantum düşünce sistemi” sihirli bir değnek ve ilaç değildir. Sihri ve anlamlı olmasının odak noktası bu cümleyi sihirli bir cümle olarak kabul etmek ve üzerinde emek, alın teri ve göz nuru katarak okuma ve incelerlerimizi yapmaktır. Daha önceki yazılarımı okuyan ve inceleyenler bilirler ki ben isim, kelime ve cümlelerin ağırlığına inanan bir insanımdır. Kelime ve cümlelerim gücüne inanmak ve buna göre etki yaratacak cümlelerle yola çıkmak gerekir. Bu ilim ve bilge insan buna çok dikkat etmiş ve konulara bu paralelde yorum getirmiştir.

Her şeye rağmen kuantum ve kuantumla ilgili söz ve mesajların sihri çok okumak ve incelemekte gizli olduğuna inanıyorum. Onun için bu yazımda İmam Muhammed Gazali’nin kitaplarından ve onun düşünce ufkundan söz ederek asıl konum olan insanı anlatmak için kendi düşünce ve fikir dünyamla mukayeseli bir şekilde ele almaya çalıştım. Düşünce adamlarını önemsemek ve onların sesine kulak vermek için konuyu gündeme taşımaya çalıştım. Asıl olan insandır. Her şey onun etrafında dönmektedir. O döndükçe her şey onun etrafında dönecek ve ona hizmet sunmaya devam edecektir. İnsanlık adına insanı anlamak her birimizin görevidir.

Aslında kendimizi anlamak için çaba içindeyiz ne zaman anlarız bilinmez. Bu yolda yürümeye devam edeceğiz. Bu yol ince ve uzun bir yoldur. İnsanı anlamak için fazla söze ve çabaya gerek yoktur. İnsanı yaratan ana kaynağa gitmek ve oradan ilham almak yetecektir. Bütün çaba bu olmalıdır.Kuantum düşünce sistemiyle uğraşınalar bunu yapıyorlar.Farklı bir iş yapmıyorlar bilinsin. İnsanı anlamak için “Kuantum düşünce sistemiyle yaşama evet” diyor ve konuyu şimdilik noktalıyorum.