Gelişmiş ülkelerde sosyal durum güngeçtikçe değişiyor. Toplum yaşlanıyor, boşanmalar artıyor, âile başına düşen ortalama çocuk sayısı azalıyor, kadınların iş hayatındaki katılımı artıyor, emeklilik yaşı artıyor. Bütün bunlar evdeki yaşlıya bakacak genç aile ferdi noksanlığına sebep olduğundan bakım hizmetlerine ciddi ihtiyaçlar oluşuyor. Yakın bir gelecekte Avrupa, yaşlanan nüfusu ve küçülen işgücüyle emekli aylığı, yaşlıların bakımı, sağlık sistemleri gibi konularda çok büyük ekonomik güçlüklerle yüzleşmek zorunda kalacak. Günümüzde Avrupa nüfusunun %20'si 65 yaşının üzerindedir. 2025 yılında bu oranın %25'i aşacağı tahmin edilmektedir. Avrupa’da, bakım evlerinin maliyetleri yüksek, fonksiyonelliği az olduğundan son yıllarda hızla evde bakım hizmetleri yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Örneğin Danimarka’da 1987’deki yasal düzenlemelerle kurumsal bakım hizmetleri yerine kurumsal olmayan evde sosyal bakım hizmetleri ve yaşlılar için konutlar anlayışına geçilmiştir. Bunun bir neticesi olarak 1985’de Danimarka’nın bakıma muhtaçlar için kişi başına harcamaları ABD’nin harcamalarından iki kat fazla iken 1997’de kişi başına harcamaları hemen hemen ABD ile aynı düzeye indirilmiştir. Diğer taraftan 1982’de 75 yaş ve üstünde olanların %16’sı huzurevinde veya bakım yurdunda kalırken 1999’da bu oran %9’a düşürülmüştür.

"Batı" dediğimiz toplum bütün kurumları ile beraber büyük bir gürültü ile çökmeye başladı."Batı"da "Aile" diye bir şey kalmadı. Büyük bir yozlaşma, büyük bir felaket yaşanıyor. Toplum gittikçe çürüyor, kokusu yeryüzünü sarıyor. Büyük bir cinnet geleceğimizi tehdit ediyor. Birkaç nesil sonra "Batı"da toplum diye bir şey kalmayacak. Nüfus hızla yaşlanıyor ve azalıyor. Açığı kapatmak için göçmen nüfusa göz yummak zorundalar. Doğum oranını artırmak için her türlü teşviği uyguluyorlar. Ancak istedikleri neticeleri alamıyorlar. Üstelik doğan çocukların en az 3'te biri evlilik dışı doğumla dünyaya geliyor. Hatta bazı ülke ve eyaletlerde bu oran % 50'den fazla. Bu korkunç rakamların üzerine boşanma oranlarındaki ürkütücü artışları da eklerseniz, "Batı"nın geleceğinin, babasını bilmeyen, aile ortamında yaşamayan çocuklar olduğu gerçeği ile karşılaşırsınız. Bu babasız, ailesiz çocukların yarısı kreşlerde büyüyor. Devletten alacakları çocuk yardımı ile geçinmek için evlilik dışı çocuk sahibi olan fakir kadınların sayısı ise azımsanmayacak kadar çok.

AB ülkelerinde yapılan istatistikler, son 5 yılda evlilik oranının % 20 azaldığını, boşanmaların % 30 arttığını gösteriyor. AB’de evliliklerin 1960’lı yıllarda % 14’ü boşanmayla sonuçlanırken, 1990’lı yıllarda bu oran % 35’i buldu. En fazla boşanma görülen ülkeler; Belçika’da % 50’den fazla, İsveç’te % 50, Finlandiya’da % 49, İngiltere’de % 45 ve Danimarka’da % 41’dir.
AB ülkelerinde 1970’te çocukların % 6’sı evlilik dışı iken, hızlı ahlâki çöküş sebebiyle bu oran 2002’de % 30’a çıktı. Kuzey Avrupa’da evlenmeden (nikâhsız) birlikte yaşayan çiftlerin oranı % 53 ile % 70 arasındadır. İsveç’te çocukların % 56’sı, Danimarka, Fransa, Finlandiya ve İngiltere’de % 40’ı ve Belçika’da % 20’si evlilik dışı dünyaya geliyor...

"Batı toplumu"ndaki çatırtılar bizler için ibret olmalı. Büyük cinnetin felaketinden toplumumuzu nasıl koruyabiliriz. Medeni, çağdaş ve hümanist denilen Batı’da, “yamyamlık” geri dönüyor!.. Almanya’da işsiz bir ressamın sevgilisini yemek üzere parçalamasının ardından, İspanya’da tutuklu bulunan bir İngiliz de, kız arkadaşını etini yemek üzere öldürdüğünü itiraf etti. Köpek ve kediye duyulan sevgi, Batı’da bazı ailelerde cinnet noktasına varmış durumdadır. Avrupalılar yatağını dahi hayvanlarla paylaşıyor. Avrupa’nın medenî insanı, aileyi reddediyor, mutluluğu haplarda, teselliyi alkol ve uyuşturucuda, sevgiyi hayvanlarda arıyor. Aradığı mutluluğu uyuşturucuda da bulamayan Avrupalı, gittikçe artan oranlarda depresyon hapı tüketiyor.

Avrupa hastaneleri alkol bağımlısı hastalarla dolu. Mahkemeler de en yoğun mesâisini, alkol sebebiyle işlenen suçlara ayırıyor. Fransa adliyesinin giderlerinin % 60’ı alkoldür. İngiltere’deki 18-24 yaş arasındaki kızların ortalama yıllık içki tüketimi 203 litre, Alman kızları 189 litre, Hollandalı kızlar ise 107 litredir. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, akıl hastalarının % 95’i de alkol bağımlısı.
"Avrupa Parlamentosu için hazırlanan 'Avrupa'da Ailenin Evrimi 2008' başlıklık raporda, Avrupa'da günümüzde birçok insanın tek başına yaşadığı ve yaşlı nüfusun her geçen gün arttığı kaydedildi... Raporda, AB üyesi ülkelerdeki her 5 hamilelikten 1'inin kürtajla sonuçlandığı vurgulanırken, 1980 ve 2006 yılları arasında evlilik oranının da yüzde 24 azaldığı, her 3 haneden ikisinin çocuğunun olmadığı ve yaklaşık hane sayısının yüzde 28'inde tek kişinin yaşadığı kaydedildi. Her yıl çöküş bir çığ gibi büyüyerek devam ediyor."Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat tarafından açıklanan son verilere göre üye ülkelerde boşanmalar yüzde 70'lere kadar tırmandı.… İngiliz Ulusal İstatistik Bürosu'nun yaptığı araştırmaya göre ülkede 1 milyon çift aynı evde yaşamıyor. Araştırmada, aile yaşamı açısından yeni bir olgunun oluştuğu ve resmi deyişle "ayrı evlerde beraberlik" olarak sınıflandırıldığı belirtiliyor.

… Araştırma, son 5 yıl içinde bir zamanlar her İngilizin evinde olan yemek odası, geleneksel yemek masa ve sandalye satışlarında büyük bir düşüş yaşandığını gösteriyor.… Öte yandan, boşanma ile sonuçlanan evliliklerde nafakaların ödenmemesi ciddi bir sorun olarak AB'nin önünde duruyor. Örneğin Belçika'da yaşanan boşanmaların yüzde 70'inde nafaka ödenmiyor."
Aile yapısı çöken hiçbir toplumun ayakta kalması imkânsızdır. Asırlarca gelişmişliğin gözalıcı görkemiyle, modernizmin fevkalâde ihtişamıyla caka satan, rakip medeniyetleri dize getiren batı medeniyeti iflâsın eşiğine gelmiştir. O’nu bu çıkmazdan kurtaracak, O’na yeni bir hayat nefhedecek ruh, İslâm medeniyetinin billûr kâselerinde gizlidir. Ama ne yazık ki hâzık doktorunu öldürmek için sürekli suikastler plânlayan, yaşadığı manevî çöllerin farkında olmadığı için billûr kâseleri kırıp atan bu hasta ruhların kurtulabilmeleri oldukça zor görünmektedir.