UNUNU elemiş ve eleğini duvara asmıştı.
Yani kendi lisanıyla “Dünyayı boşamıştı.” Artık ona tek bir metelik bile verme yanlısı değildi.
Kendini muhabbete adamıştı.
Dinleme mecali ve öğrenme azmi olanlara sözünü cimrilik edip geride tutmuyor cömertçe ikram ediyordu. Bu olgunluğa henüz erişmemiş olanların yanında suskunluğu tercih ediyor ve saygısızlık yapmadan onları dinliyordu. Kısacası olması gereken yerde tüm varlığıyla oluyor, durması lazım gelen yerde tüm ağırlığıyla duruyor, söylenmesi icap eden yerde tam bir fesahatle konuşuyor, sözün israf olacağı ve namusunun korunamayacağı meclislerde ise tüm vakarıyla susuyordu.
Yollar yorulur ama Pınarbaşı misali o yorulmazdı.
…
PINARBAŞI insanıydı gerçekten.
Pınarbaşı insan seçer miydi peki, hayır, seçmezdi.
Oraya acıkan gider, bağdaş kurup oturur ve çıkınını açıp Allah ne verdiyse onunla karnını bir güzel doyururdu. Susayan varıp çeşmenin oluklarına abanarak avuçlarını dayar hararetini dindirmek için kana kana içerdi. Yorgun düşen pınarın başındaki ulu ağacın gölgesine çekilir, kasketini gözlerinin üzerine indirir, bir güzel dinlenir sızlayan ayaklarının sızısını dindirirdi. Binekleri yorulanlarsa yine iplerini bu ağaca dolar, büyük bir güven içinde istirahat ederlerdi.
Şunlar gelsin, onlar gelmesin gibi bir akreditasyon uygulamazdı.
Kimin ihtiyacı neyse onu onlara sunardı. Kimse kendisinden incinmezdi. Hatır sayar, gönül yapardı.
Yollar yorulur ama Pınarbaşı misali o yorulmazdı.
…
VEFALI olanları severdi elbette ama vefaya yolu uğramayanlara da gönül koymazdı.
Herkesi kendi makamına yani idrak seviyesine göre değerlendirirdi.
Neticede insanlar kendi şuur durumlarına göre dünyayı görüp anlarlardı.
İlmi miktarınca değerlendirir, irfanına münasip düşecek şekilde hayatı algılardı.
Kimi anlam katarken kimi de ondan mânâ koparırdı, eksiltirdi.
Pınarbaşı insanı ise yine de hepsine kendi zaviyesinden, anlayış mertebesinden muhatap olur ve gelenlere de ayrılıp gidenlere de elini kalbinin üstüne koyarak şöyle derdi: “Pınarın başından selamlar…”
Yani…
Yollar yorulur ama Pınarbaşı misali o yorulmazdı.
…
PINARBAŞI insanı Cemal Süreya’nın
“Ne kalem yazabildi halimizi,
Ne de cümleler anladı bizi.
Ünlem şaşkın, virgül eğri…
Bir noktaya gizledik dertlerimizi” demesi gibi herkesin derdini dinleyip anlardı ancak kendinden yük olacak bir sır verip borçlandırmıyordu.
“Pınarın başından selamlar” cümlesine gizlemişti nesi varsa her şeyini.
Bilen zaten biliyor, anlayan anlıyordu. Ötesine ise hiç hacet yoktu.
Yani…
Yollar yorulur ama Pınarbaşı misali o yorulmazdı.
…
HİSTEN köprüler kuruyordu Pınarbaşı insanı…
Kalplere âşina oluyordu.
Gözlerin tanımadığını, tanıyamadığını veya tanımak istemediklerini tanırdı derinden derine.
Tıpkı Pınarbaşı gibi.
Başından bulansa da pınar yine başından durulurdu. Burma burma olsa da bu hâli değişmezdi.
İnip ovayı dolansa da başında çok haller bulunsa da dağların duman, çayırın çimen, gökyüzünün mavi, suyun serin, denizin engin ve insanın karmaşık olduğunu hatırından hiç çıkarmazdı.
Yaz görmemiş kışa, dert çekmemiş başa, hazan görmüş güze benzese de kendini asla değiştirmez, asaletinden ödün vermez yine karagözleriyle ışıl ışıl aydınlatıcı bakardı her daim dünyaya.
Hâli yaman olanın herkesi yaman anlayacağına inanırdı. Acıyı bilen acıyabilirdi sadece…
Nüfuz ederdi içlerine sessizce. Sarardı onları sevgisiyle, merhametiyle, sarmalardı sıcacık sinesine.
Kederin derin derelerinden çıkarmaya çalışır huzurun serin iklimlerine taşırdı insanları gürültüsüz.
…
MESAFELERİ yakın ederdi Pınarbaşı gibi…
Uzatmaz, kısaltırdı. Bu haliyle utandırırdı mesafeleri.
Kim ona ne kadar ırak olursa olsun o herkese herkesten yakındı uyandırdığı gönül ocağıyla.
Ve hep aynı yerde sabit kadem sahih bir duruşla durduğundan her daim dingin olur ve dingin kılardı.
Yani…
Yollar yorulur ama Pınarbaşı misali o yorulmazdı.
…
YOLLAR yorulurdu ama Pınarbaşı misali o hiç yorulmazdı.
Dinlediği tüm dertlere, dindirdiği nice acılara rağmen yine dinçti. Kalbi gibi güzü de güleçti.
Selamını eksik etmemesi ve icap ettiğinde en eski türküleri yakılış hissiyatından koparmadan en yeni duygularla bezeyip besleyerek havalandırması da zaten bu şekilde mümkün olabiliyordu. Yanık türküler yanık gönüllerin çağrısı oluyordu.
Yani…
Yollar yorulur ama Pınarbaşı misali o yorulmazdı.
Ya Selam.