Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin “İl Başkanları Toplantısı” öncesinde yaptığı basın açıklamasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülmekte olan İklim Kanunu’na karşı olduklarını belirterek çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

İklim Kanunu'na ilişkin partisinin tutumunu kamuoyuyla paylaşan Erbakan, “Yeniden Refah Partisi olarak altı ana sebeple bu kanuna karşıyız ve Meclis’te ret oyu vereceğiz” dedi. Küresel ısınmanın ve karbondioksit artışının “abartıldığını” öne süren Erbakan, “NASA’nın verilerine göre, 1995-2015 yılları arasında atmosferdeki karbondioksit oranı yüzde 13 artarken, dünya sıcaklığı sadece 0,05 santigrat derece yükselmiş. Bu oranla giderse 400 yılda yalnızca 1 derece artış olur” ifadelerini kullandı.

“KARBON VERGİSİ MİLLETİ EZER”

Erbakan, karbon vergisi uygulamasının işletmelere ve vatandaşa ciddi ekonomik yükler getireceğini savunarak, şunları söyledi:

“Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ‘İklim Kanunu’ görüşülüyor. İklim Kanunu'yla ilgili Yeniden Refah Partimizin görüşlerini ifade etmemiz gerekir. Bir defa iklim kanununa biz Yeniden Refah Partisi olarak aslında pek çok sebeplerimiz var ama altı ana sebepten dolayı karşı çıktığımızı ifade etmek istiyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde de iklim kanununa karşı ret oyu kullanacağımızı da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Karbondioksit miktarı ve atmosferdeki karbondioksit miktarındaki artış buna bağlı olarak dünyanın ısınması küresel ısınma olarak adlandırdıkları olay maalesef abartılmaktadır. Bununla ilgili bilimsel veriler var. Evet bir ısınma var. Karbondioksit miktarında bir artış var ama bu binlerce on binlerce yıldır karbondioksit miktarının dünya üzerinde dalgalanmasının bir parçası. İlk defa olan bir şey değil. Kaldı ki bu artış ve buna bağlı olarak meydana gelen ısınmada ifade edilenin aksine bir felaket senaryosu yazmaya gerektirecek bir miktarda değil. NASA'nın uydu verilerinin 1995-2015 yılları arasındaki dünyanın küresel sıcaklık değişimini ve atmosferdeki karbondioksit miktarını ölçümleri var. 1995 ile 2015 yılları arasında karbondioksit miktarı yüzde 13 oranında dünyada artmış. 20 senede yüzde 13 oranında artmış. Karbondioksit miktarı atmosferdeki karbondioksit miktarının yüzde 13’lük artışı ne kadar bir ısınmaya yol açmış? Dünyadaki ortalama sıcaklığın 0,05 santigrat derece artmasına yol açmış. Yani bu ne demektir? Yüzde 13’lük bir artış son 20 senede meydana gelen bir artış ancak ve ancak 0,05 santigrat derece bir ısınmaya sıcaklık fazlalığına yol açmış demektir. Yani bu verilere göre atmosferdeki karbondioksit miktarı şu 20 senede geçtiğimiz 95-2015 yılları arasında olduğu gibi bir oranla artsa artmaya aynen devam etse dahi 400 sene sonra dünya sadece bir derece ısınacak demektir. Dolayısıyla bu da bir felaket manasına gelmemektedir. Bu bilimsel gerçekleri özellikle ortaya koymamız lazım” diye konuştu.

Erbakan, sözlerine şöyle devam etti:

“Karbondioksit miktarı dünyadaki atmosferimizdeki karbondioksit miktarı bir felaket sınırında değildir. Alarm çanları çalmıyor. Mevcudun beş katı altı katına kadar çıksa dahi bir felaket senaryosuna yol açmaz. Bunu ifade ediyoruz. Karbondioksit artışı dolayısıyla dünyanın ısınması yine alarm zillerinin çalmasına yol açacak bir durumda değildir. Bilimsel veriler karbon emisyonunun ne sorumlusunun ne de çözümünün Türkiye olmadığını göstermektedir. Global Karbon Atlas’ın ve uluslararası enerji ajansının verilerine göre dünyanın en çok karbon salınımı yapan üç ülkesi dünyadaki karbondioksit salınımının yüzde 52,6’sını gerçekleştiriyor. 200 küsur ülkeden sadece üç tanesi. Başta da Amerika ve Çin var. Bütün karbon salınımının yüzde 52,6’sını bunlar yapıyorlar. Türkiye dünyadaki toplam karbon salınımının yüzde 1’ini yapıyor. E öyleyse yüzde elli ikisine sebep olan bu üç ülkenin öncelikle bu tedbirleri alıp bu kanunları çıkarıp da bu karbon vergilerinin ödemesi gerekmez mi? Biz bütün dünyadaki karbon salınımının yüzde birinden sadece sorumlu bir ülke olarak neden iklim kanunu çıkarıp da kendimize bu kadar karbon vergisi getirelim? Yine burada gelişmiş ülkelerin kişi başına karbon salınım ortalaması on beş ton karbondioksit. Gelişmekte olan ülkelerin kişi başına karbon salınımı beş ton karbondioksit Türkiye'nin kişi başına karbon salınımı ortalaması beş ton karbondioksiti de altın. E öyleyse bu karbon salınımının ve iddia ettiğiniz ısınmanın sorumlusu sözde iklim krizinin sorumlusu gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkeler. Eğer bir tedbir alacaklarsa gelişmiş ülkelerin bu tedbiri alması lazım. İşletmelerimize karbon vergisi adı altında yeni yükler getirecek bu iklim kanunu. Üretim maliyeti artacak. Üretim maliyeti arttığı zaman fiyatlar artacak. Zaten vergi yükü altında ezilen işletmelerimiz zaten vergi artışları altında ezilen işletmelerimiz ve zaten enflasyon altında ezilen milletimiz bu gelecek olan karbon vergileri yüzünden üretim maliyetlerinin ve fiyatların artması yüzünden daha da büyük sıkıntıya girecek. Vatandaşlarımız da sadece şirketler değil bireysel olarak enerji tükettikleri atık oluşturdukları için karbon vergisi ödeyecek. Zaten çevre vergisi, çöp vergisi dünya kadar vergiyi rahmetli Erbakan Hoca'mızın ifade ettiği gibi alfabede harf kalmamış bu kadar çok vergiyi zaten ödetiyorsunuz. Bir de üstüne karbon vergisini getirmeye kalkacaksın. E bunun müsebbibi biz değiliz. Bütün bu sebeplerden ötürü Yeniden Refah Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde şu anda görüşülmekte olan iklim kanununa karşı olduğumuzu ve Yeniden Refah Partili milletvekilleri olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu kanuna ret oyu vereceğimizi açık ve net bir şekilde ifade ediyoruz.”

"RTÜK BİR PARTİ ORGANI GİBİ HAREKET EDİYOR"

RTÜK'ün cezalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Erbakan, şöyle devam etti:

İktidarın, 'Aile Yılı' ilan ettiği bir yılda dahi yandaş kanalların, aile yapımızın dinamiklerini, toplum ahlakını ifsat eden gündüz kuşağı yayınlarına, akşam yayınladığı dizilere sesini çıkartmıyor. Bunlarla ilgili hiçbir adım atmıyor ama muhalif kanalları susturmaya gelince aslan kesiliyor. Bir devlet kurumu gibi değil bir parti organı gibi hareket ediyor. RTÜK vermiş olduğu bu cezalarla aslında basın hürriyetini kısıtlanmış oluyor. Burada muhalif kanallar bir hakarette bulunmadı, toplum ahlakını bozacak bir yayında bulunmadı, yalan yanlış iftiraya yönelik bir yayın yapmadı. Sayın İmamoğlu'nun tutuklanması, gözaltına süreci ile ilgili yapılan gösterileri yayınladı. 'Hayır siz bunları yayınlayamazsınız, bununla ilgili haber veremezsiniz'... Bu basın hürriyeti ile ifade özgürlüğünü kısıtlamak. Her zaman olduğu gibi burada da doğruya doğru, yanlışa yanlış demek mecburiyetindeyiz. Kimseden yana olduğumuz için değil adaletten yana oldumuz için. İfade özgürlüğünün olmadığı yerde hukuktan söz edilemez, hukukun olmadığı yerde adaletten söz edilemez. Bu üçünün olmadığı yerde de maalesef demokratik rejimden söz edilemez. Yeniden Refah Partisi olarak bu noktada adaletten yana olduğumuzu ve çifte standarda karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.

"BOYKOT ÇAĞRILARININ DOĞRU OLMADIĞINI İFADE EDİYORUZ"

İktidarın ve muhalefetin boykot çağrılarını yanlış bulduğunu belirten Erbakan, "Hem iktidar hem muhalefet kendilerine gerekli olduğu zaman Türkiye'deki yerli üreticiyi, yerli marketleri, yerli firmaları boykot çağrısında bulundu. Bundan kısa bir süre önce Sayın Cumhurbaşkanı enflasyonla mücadelede yetersiz kalınca çareyi marketleri boykot etmeye davet etmekte buldu. O zaman da bu boykot çağrısının yanlış olduğunu ifade etmiştik. Bugün de muhalefetin, Sayın Özgür Özel'in yapmış olduğu boykot çağrısının doğru olmadığını ifade ediyoruz" diye konuştu.

Yerli firmaların boykot edilmesinin ülkeye zarar verdiğini ifade eden Erbakan, bunun zaten dibe vurmuş olan ülke ekonomisini daha da kötü bir noktaya götürmekten başka işe yaramayacağını belirtti.

Erbakan, "'Efendim bir günlük boykot yaptık, bir günde Türkiye batmaz' dediler ama tabii firmalarla ilgili boykot bir günlük değil. Firma isimlerini vererek siz bu yerli firmaları sürekli olarak boykota çağırmış oldunuz. Yerli firmamızı boykot etmek kendi ekonomimize darbe vurmaktan başka işe yaramaz. Bu konuda da kim yaparsa yapsın yanlışa yanlış demeye devam ediyoruz ve boykot çağrılarının doğru olmadığını ifade ediyoruz" dedi.

"AK PARTİ VE CHP'NİN DİĞER BİR BENZER YÖNLERİ EKONOMİ POLİTİKALARI"

AK Parti ile CHP'nin benzer bir başka politikasının da ekonomi yönetimi olduğunu söyleyen Erbakan, iki partinin de faiz-vergi dışında bir ekonomik modele sahip olmadığını belirtti.

İktidarın ekonomi yönetimi ile CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde uyguladığı politikalar üzerinden değerlendirme yapan Erbakan, şunları söyledi:

Bizler her zaman 'Her ikisinin de borç, faiz, zam, vergi ekonomisini uygulamaktan başka bir çareleri yok, başka bir ajandaları yoktur' diyoruz. İktidar yıllardan beri borçlanıyor, bu borcun her sene ödediği herhalde trilyonlarca faizini de zamla, vergiyle millete yüklüyor. 2019-2024 arasında 5 senelik dönemde vergilere ve harçlara cezalara yüzde 800 ila yüzde bin arasında zam yaptı iktidar. Yeni vergileri icat etti, akaryakıt fiyatlarına yüzde 700 oranında zam yaptı. Akaryakıt fiyatının 8 misline çıkması demektir bu. 'Efendim dünya piyasalarında petrol fiyatı arttı', hayır dünya piyasalarında petrolün varil fiyatı bu 5 senede yüzde 50 arttı. Petrolün varil fiyatı yüzde 50 artarken Türkiye'de akaryakıtın litre fiyatı yüzde 700 arttı. Bu sizin yaptığınız zamlardan dolayı oldu. Köprü ve otoyol ücretlerine 5 senede yaptıkları zam yüzde 500. Ne demek bu? Borç, faiz, zam vergi ekonomisi demek. Kaynak lazım olduğu zaman borç al, borcun faizlerine de millete zamla, vergiyle yükle. Diğer taraftan CHP'nin İstanbul'unda ne oldu 5 senelik dönemde? 2019-2024 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi yabancı bankalardan dünyanın en yüksek dolar faizi ile 3,3 milyar dolar borç aldı. Bu borcun faizini de 16 milyon İstanbulluya yaptığı hizmetlere zam yaparak ödetti. 5 senede İstanbul'da suya yüzde 500 zam, ulaşıma yüzde 650 zam, otoparklara yüzde ösı oranında zam yaptı. İşte size AK Parti'nin ve CHP'nin ekonomi politikaları. İkisinin de mantık olarak birbirinden bir farkı yok. İkisinin de reçetesi aynı.

"TRUMP'IN GAZZE İLE İLGİLİ İŞGAL PLANLARI ORTADADIR"

Açıklamaların ardından soruları da yanıtlayan Erbakan'a, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki açıklamaları ve DEM Parti-Erdoğan görüşmeleri ilişkin görüşleri soruldu. Erbakan şu yanıtı verdi:

Trump son derece usta politikacı olarak bizim Türkiye olarak sırtımızı sıvazlamak ve arkasından Suriye'de ve Orta Doğu'da atılacak olan adımlarda bizi yanına çekmek için bir takım sözler sarf ediyor. Bu sözleri bu şekilde değerlendiriyoruz. Bu oyuna gelmemeliyiz. Her zaman söylediğimiz gibi çok afdersiniz 'Domuzdan post, Amerika yönetiminden dost olmaz' diye. Trump'ın Gazze ile ilgili işgal planları ortadadır. Netanyahu ile olan samimiyeti, işbirliği ortadadır. İsrail'in katliamlarına olan yaklaşımı ortadadır. Maalesef daha önce de söylediğimiz gibi adeta Siyonizmin bir kovboyu gibi hareket etmektedir. Bu nedenle Trump'la işbirliği, ortak hareket bizi Orta Doğu'daki Müslüman ülkelerde felakete sürükler. Bu konuda tedbirli olmamız ve bu oyunlara gelmememiz gereklidir.

"PAZARLIKLAR SON DERECE YOĞUN BİR HALE GELMİŞ"

İmralı süreci ile ilgili bizim takip ettiğimiz şudur; bu pazarlıklar son derece yoğun bir hale gelmiş. Pazarlıklarda PKK'nın talepleri var, Abdullah Öcalan'ın talepleri var. Efendim Abdullah Öcalan'la beraber sözde lider kadrosu yargılanmasın, affedilsin, dokunulmazlık güvencesi verilsin, asıl Suriye'de PKK'nın uzantısı olan ve bizim için tehdit olan PYD ve YPG'ye dokunulmasın, Suriye bu işten ayrı tutulsun, Türkiye olası bir askeri harekatı yapmasın, bundan vazgeçilsin. Abdullah Öcalan'ın dışarıyla görüşme olanakları iyileştirilsin, yani bir anlamda ev hapsine geçirilsin. Abdullah Öcalan, PKK'nın kendi kendini feshetme kararı alacağı kongreye bizzat katılarak bu kararı orada açıklasın. Yani İmralı'dan dışarı çıksın. Bununla ilgili Dem Parti Eş Genel Başkanı da geçtiğimiz günlerde iktidarın gerekli adımları atmasını, hukuki adımların atılmasını ve yol haritasının, çerçevenin netleştirilmesi talep etti. Bu da pazarlıkların yoğunlaştığını gösteriyor. Pazarlıkların karşı tarafında ne var? Bu verilecek tavizler karşılığında DEM Parti'nin Mecliste iktidarın gerçekleştirmek istediği anayasa değişikliğine destek olması, Sayın Erdoğan'ın yeniden aday olmasının ve daha kolay bir şekilde seçilmesini sağlanacağı bir anayasanın yapılması ve arkasından yine DEM Parti'nin yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Erdoğan'a, iktidara destek olması... Ben biraz önce de söyledim daha önce DEM Parti'ye selam verenleri dahi terörist ilan eden iktidar ittifakının, bugün koltuk uğruna, seçim kazanma uğruna, siyasi çıkarlar uğruna içine düşmüş olduğu bu durumu aziz milletimizin takdirine bırakıyoruz.

Kaynak: Haber Merkezi