(Ya Seve Seve Ya Seve Seve )

Bilindiği gibi soğuk savaş döneminde Türkiye'nin başına örülen çoraplardan, musallat edilen belalardan biri de PKK terörüdür. Türkiye'nin daima zayıf tutulması, kontrol edilebilir durumda bulundurulması amacıyla küresel çete tarafından kurulan ve beslenen aparatlardan sadece biriydi.

1974’te Ankara'nın Tuzluçayır Mahallesi'nde gizlice kurulmasına karar verilen, 1978’de Diyarbakır’ın Bağlar semtinde ve Lice ilçesinde yapılan gizli toplantılarda Marksist, Leninist, Komünist, Ateist bir felsefeyle bezenerek kurulan ve kurgulanan, sonrasında Siirt’in Eruh ilçesinde yapılan kanlı ve kahpe terör saldırısı ile terör silsilesi başlatan PKK terör örgütü, bu Ülkede ve bölgede toplam 90 bin insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. 8 bin sivil, 8 bin güvenlik kuvvetleri mensubu olmak üzere 16 bin şehit söz konusudur, 41 yıllık bu zaman zarfında. Sınır içinde ve sınır dışında 15 Temmuz 2016’dan önce 34 bin, 15 Temmuz 2016’dan sonraki süreçte ise yine sınır içi ve sınır dışında (Çeşitli Ülkelerde), terörün kaynağında bitirilmesi stratejisi kapsamında 40 bin olmak üzere 74 bin terörist öldürüldü.

Zaman içinde askeri, idari, yasal vb. açılardan alınan bütün önlemlere ve çabalara rağmen bitmedi, bitirilemedi; iç ve dış faktörler nedeniyle bitmesine izin verilmedi. Ulusal ve uluslararası konjonktür buna müsait değildi. Türkiye bu konuda dünyada en çok bedel ödeyen ülke oldu.

Demokratik açılım, Milli birlik ve kardeşlik, çözüm süreci vb. girişimlerden sonuç alınamadı. Terörün 7 kocalı hürmüz olması nedeniyle, iç saikler, siyasi mülahazalar ve dış etkenler nedeniyle (irrasyonel ütopya ve kışkırtmalar)  gerek sınır içinde gerekse sınır dışında terörün bitirilmesi, silah bırakılması ve toplumsal ve toplumlar arası barışın sağlanması mümkün olamadı.

Köprünün altından çok sular aktı. Dünya değişti, Türkiye değişti. Yeni bir Ulusal ve uluslararası konjonktür ortaya çıktı. Türkiye o eski açmaz ve handikaplarından arındı. 15 Temmuz 2016 işgal, istila ve (FETÖ) terörist darbe girişimini bertaraf etti. Türkiye, savunma sanayi ve havacılık alanında dünyanın 100 yılda geldiği noktaya 20 yılda gelerek aradaki 70 yıllık açığı kapattı. Ülkemiz bu alanda adeta tarih yazarak, dünyada ilk üçe girdi. Ekonomide dünyanın 11. ülkesi oldu.

Kısacası Türkiye siyasi, askeri, ekonomik, sosyolojik, diplomatik; jeopolitik, jeostratejik ve ekostratejik (enerji-ulaşım) vb. alanlarda çok büyük atılımlar gerçekleştirdi.

Ayrıca soğuk savaş sona erdi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldı. Tek kutuplu dünya sistemi ortaya çıktı. İçinden geçtiğimiz süreçte ise çok kutuplu bir dünya sistemine doğru ilerleyişin söz konusu olduğu tarihi bir dönemeçten  geçmekteyiz. Amerika düşüşte, AB dağılıyor, Çin ise Amerika ile rekabet edebilir hale gelmekte.

Her şey Cumhur ittifakının küçük ortağı Partinin lideri Sayın Bahçeli'nin 22 Ekim 2024 tarihinde Meclis Grup toplantısındaki konuşmasıyla başladı. Sayın Bahçeli, konuşmasında uluslararası gerçeklik, tehdit ve tehlikeler karşısında; terörün bitirilmesi, Türkiye gündeminden tamamen çıkarılması ve bin yıllık kardeşliğin yabancılar karıştırılmadan perçinlenmesine yönelik olarak terörist başı Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılması durumunda gerekirse Mecliste Dem Grup toplantısında, PKK ve tüm türevleriyle birlikte, kayıtsız ve şartsız bir sekilde, terör örgütünün silahları bıraktığını, örgütü lağvettiğini bütün dünyaya ilan etmesi gerektiğini ifade etti.

Bu çıkış ilk etapta bazı kesimler tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Anlaşılması zaman aldı. Ancak Suriye'deki gelişmeler, bölgedeki olaylar ve uluslararası kırılmalar bu konuşmanın anlam ve önemini, derinliğini yadsınamaz bir şekilde ortaya çıkardı. Kısa zaman sonra açıklama İktidar tarafından da desteklendi. Her açıdan bakıldığında açıklama Devletin derin odalarında alınan, 2.500 yıllık Devlet karakteristiğinden ve köklü Devlet töresinden güç alan akil bir kararın göstergesiydi.

Sürecin devamında, çeşitli ve gerekli görüşmeler sonucunda terörist başı Öcalan, yazdığı mektupta 27 Şubat 2025 tarihinde kesin ve net bir dille, kapsamlı bir bakış açısı ve uluslararası bir perspektiften, herhangi bir şekilde pazarlık, karşılık ve talep olmaksızın, barış ve kardeşliğin tesisi için PKK’nın silah bırakması ve kendisini feshetmesi gerektiğini dünyaya deklare etti. Dedi ki “... Bir cemiyet veya parti zorla yok edilmeden Devletiyle ve Milletiyle bütünleşmenin yollarını bulmalı. PKK ömrünü tamamlamıştır. Acilen karar almalı; silah bırakmalı ve kendisini feshetmelidir. Ulus devlet, federasyon ve idari özerklik cevap ve çözüm değildir.” Bu sözler boşuna söylenmiş sözler değildir.

Bu açıklamanın yapılmasını Devletin demir yumruğu, Türk Ordusunun vurucu gücü, sınırlar içinde teröristlerin bitirilmesi, son 10 yılda içeride ve dışarıda (Irak ve Suriye) karadan ve havadan (İHA/SİHA/MİT) 40 bin teröristin alnının çatından öldürülmesi ve halen mütemadiyen devam ettiriliyor olması zorunlu kılmıştır.

28 Şubat 2025 tarihinde PKK Öcalan’ın çağrısına uyacaklarını ve talimatı uygulayacaklarını açıkladı. 1 Mart 2025 tarihinde ise Örgüt yine açıklamasında, sözümona,  ateşkes ilan etti. Ateşkes açıklamasına ihtiyatlı iyimser olarak yaklaşmak gerekir. Bir terör örgütü ateşkes açıklaması değil, silah bırakır ve teslim olur. Ateşkes savaşan devletler arasında yapılır. Burada söze değil, uygulamaya bakılacaktır.  Mesele budur.

Bu arada terörist başının silah bırakma çağrısına karşılık, terör örgütünün Suriye kolundan (SDG/PYD/YPG), açıklamanın kendilerini ilgilendirmediği ve Türkiye'nin içine yönelik olduğu yönünde sinsi, korkak ve kendileri için acı gerçek olan yolun sonunun geldiği realitesini birazcık daha geciktirebilmek amacını güden bir açıklama geldi. Ama çabaları nafile! Artık yolun sonuna geldiklerini, ya güzellikle kendilerini yok edecekleri ya da çok yakında topluca özgürleşecekleri (havaya uçacakları) gerçeğini, dünyada en iyi bilen kendilerinden başka kimse yoktur.

Öte yandan pozitif olarak ilerleyen süreçte cezaevindeki Selodan da güçlü bir destek geldi. Selo dedi ki “Erdoğan, Bahçeli ve Apo’dan Allah razı olsun. Türkiye'nin geleceğini onlar kurtaracak.” Bu arada Bahçeli, Selo ve T. Bakırhan’dan karşılıklı pozitif ve umut vadeden açıklamalar geliyor. Yani hiç olmadığı kadar olumlu ve ılımlı, realist bir atmosfer söz konusu.

Ayrıca, gelinen aşamada süreçle ilgili bazı kesimlerdeki kaygı ve endişeleri, iç ve dış faktörler nedeniyle sürecin provokasyonlarla kesintiye uğratılması ihtimallerini ortadan kaldıracak, Ulusal/bölgesel/uluslararası anlamda tarihi bir MEYDAN OKUMA şeklinde anlamlandırılabilecek bir açıklama geldi. Bu açıklama son derece önemli. Cumhurbaşkanı, 1 Mart 2025 tarihinde şehit ailelerine verilen iftar yemeğinde yaptığı konuşmada süreç içinde tarih önünde Devleti ve Milleti zora sokacak, şehit ailelerini üzecek, şehitlerin kemiklerini sızlatacak tek bir adım atılmayacağını belirterek “... Eğer süreç uzatılır ve savsaklanırsa, gereği ivedi yapılmazsa, şark kurnazlığına gidilmeye çalışılırsa, silahlar derhal bırakılıp örgüt lağvedilmezse, günah bizden gider, Devletin demir yumruğu teröristlerin tepelerine inecek, TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ OMUZ ÜSTÜNDE BAŞ KALMAYACAKTIR…” şeklinde keskin ifadelerde bulundu. Cumhurbaşkanın bu açıklaması hiç şüphesiz ki 2.500 yıllık Türk Devletinin derin aklının, köklü belirleyiciliğinin, tunçtan sarsılmaz irade ve  kararlılığının yansıması ve dışa vurumudur. Önümüzdeki zaman zarfında (2025 yılı içinde) olabileceklere ilişkin her şey, tüm mana ve realite; yukarıda ifade ettiğim tarihsel ve tüm dünyaya yönelik meydan okuma niteliğindeki Cumhurbaşkanın açıklamasında gizlidir.

Tüm mesele KCK/PKK/SDG/PYD/YPG/YPJ… terör örgütünün kayıtsız ve şartsız, şeksiz ve şüphesiz, pazarlıksız ve talepsiz olarak silah bırakması ve kendisini feshetmesi ya da tam tersini yapmasıdır. Gereğini yaparsa ne ala, yapmazsa ölümlerden ölüm, özgürlüklerden özgürlük, uçmalardan uçmak beğenecektir.

Türkiye, “Terörsüz Türkiye” hedefine öyle ya da böyle, ya seve seve, ya seve seve ulaşacaktır, Allah’ın izniyle. Hem de bu hedefe 2025 yılı içinde varılacaktır. Gidişat, veriler, emareler ve gelişmeler onu göstermektedir.

İki seçenek bağlamında “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşılması sonucunda, birleştirici ve bütünleştirici toplumsal sözleşmeler ışığında,  ortak coğrafya, ortak tarih ve ortak Kutsiyet temelinde Ulusal ve bölgesel olarak barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü standartlarının en üst seviyeye çıkartılması; adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerinin gerçekleştirilmesi; medeni, zengin ve müreffeh toplum ya da toplumların oluşturulması yolunda çok hızlı bir şekilde sonuç alınması olanaklı hale gelecektir.

Saygı ve selamlarımla…