Son zamanlarda dikkat ediyor musun kendine?
Ne kadar gergin, asık suratlı ve keyifsizsin. Eskisi gibi gülümsemiyor, birine selam verirken bile düşünüyorsun. Tahammül seviyen o kadar az ki bir kişiye veya olaya sinirlendiğin zaman hemen o ortamı terk ediyorsun ve daha sonra düşünüp pişman olabileceğin hareketler sergiliyorsun.
Evde de durum farklı değil. “Çocukların bile sesine bile katlanamıyorum” deyip uykuya kaçıyorsun.
Halbuki böyle miydik biz? Sabah erkenden kalkar ve güne enerjik başlar, gülücükler saçardık etrafımıza. Komşularımızla selamlaşır, tanımadığımız insanlara bile gülümser, selam verirdik. Toplu taşıma araçlarında ya da hastanede sıra beklerken bile sohbet edecek bir şeyler bulurduk.
Aslında toplumdaki herkes bu şekilde. Kimsenin kimseyi çekecek hali kalmadı. Özellikle pandemi döneminden sonra insanların belirsizliğe karşı tahammülü kalmadı. Düşünsenize siz kendinizi 14 gün eve kapatabilir misiniz? Ama pandemi döneminde insanlar günlerce evlerinden çıkamadı. O günlerin bizde bıraktığı psikolojik hasarlardan biri de tahammülsüzlük.
Yani tahammülümüzü kaybettik.
Tahammülsüzlükte, kişi öfkesini dışa vuramaz.
Sürekli şikayet halindeysen, çaresizlik içinde olan bitene katlanmak zorunda hissediyorsan, kolayca sinirleniyorsan ve yüksek tepkiler veriyorsan, sosyal çevreye karşı dayanıklılığını kaybettiysen, hayırlı olsun sende tahammülünü kaybettin.
Peki hangi durumlarda tahammülsüzlüğümüz ortaya çıkıyor ve bu durumda ne yapmalıyız?
Bazı insanlar verici oldukları ve karşı tarafın her koşulunu kabul edip yerine getirdikleri sürece sevilip değer göreceklerini düşünürler. Fikir tartışmalarına girmektense kabullenmek onlar için daha güvenli bir alandır. Bu yüzden ilişkilerinde sabit durumu korumak adına farkında olmadan kendi tahammül sınırlarını daraltırlar, sonunda da tüketirler. Her şeyi kabullenirmiş gibi görünen bu kişilik belli bir süre sonra patlamaya hazır bir bomba haline gelir. Çevresindekiler onun önceki yapısına alışık oldukları için artık en ufak şeye bile tahammül edemeyen bu yeni kişiliğe bir anlam veremez. İlişkilerde çatışmalar artar, çatışma arttıkça kişinin tahammülsüzlüğü beslenir, tahammülsüzlük arttıkça çatışma artar ve bu kısır döngü sonunda mutsuzluğu doğurur. Bu gibi durumlarda yapılması gereken kişinin tahammülsüzlük durumuna gelene kadar niye bu kadar verici olduğunun nedenlerinin bulunmasıdır. Bu nedenler analiz edilip, kişinin varoluşsal değeri üzerine geliştirdiği çarpık düşünceler ve duygular üzerine çalışıldığında kişi ilişkilerinde daha dengeli bir yaklaşım sergileyebilir.
Bıçak kemiğe dayanıp işler içinden çıkılmaz bir hal almadan önce çevrenizdekilerin tepkileri ve ruh halinizdeki zorlantı doğrultusunda tahammülsüzlüğünüzün farkına varıp önlemler alabilirsiniz. Bunun için size gelen eleştirilere açık olun. Bu eleştiriler karşısında hissettiğiniz duygularla ilgili kendinize karşı dürüst olun. Bu duyguları ve korkularınızı kabullenip, aralarından hangilerinin rahatsız edici olduğunu ve bununla ilgili neler yapabileceğinizi düşünün. İyi-kötü, doğru-yanlış göreceli olmaya müsait kavramlardır. Bu yüzden yargılayıcı tavırlar sergilemekten kaçınmayı deneyin. Herkesin sizinle aynı yapıya sahip olmasını bekleyemezsiniz, farklılıklara karşı toleransınızı arttırmalısınız. Bunları yapmakta güçlük çekiyorsanız ve tahammülsüzlüğünüze engel olamıyorsanız profesyonel bir destek almanızda yarar var demektir. Başa çıkamadığınız durumlarda bir uzmandan yardım istemekten çekinmeyin.