"Suskunluk, bir ruhun derinliklerindeki fırtınaların sessizce dansıdır; kelimelerden daha fazla şey anlatır."
İnsan sustukça, içindeki fırtınalar daha da büyür. Gözler, kelimelerin söyleyemediği duyguları ifade ederken, dudaklar birer kilit gibi kapalı kalır. Sustukça, ruhun derinliklerinde yankılanan sesler, bir melodiye dönüşür; kimi zaman hüzünlü, kimi zaman da umutsuz bir şarkı... Bu sessizlik, insanı yalnızlığa mahkum ederken, içinde biriken kelimeler, boğazında düğümlenir. Virginia Woolf'un "Mrs. Dalloway" adlı eserinde, ClarissaDalloway'in içsel düşünceleri ve toplumun beklentileri arasında sıkışmışlığı, kelimelerle ifade edilemeyen bir yalnızlığı gözler önüne serer. Woolf, karakterinin içsel dünyasını öyle ustaca tasvir eder ki, okur, onun sustuğu anlarda bile duygularını hissedebilir. Franz Kafka'nın "Dönüşüm" romanındaki Gregor Samsa'da öyledir. Gregor, bir sabah dev bir böceğe dönüşür ve bu dönüşüm, onun aile içindeki iletişimsizliğini simgeler. Sustukça, dış dünyadan kopar; kelimelerin ve duyguların yerini yalnızca çaresizlik alır.
Duygusal bir derinlikte, sustuğumuz anların ağırlığı, sayfalara döküldüğünde, okuyucuyu sarar. Kimi zaman bir bakış, kimi zaman bir gülümseme; ama her daim bir sessizlik... Bu sessizlikte saklı olan duygular, bazen bir cümleden daha etkili olabiliyordu. insan sustukça, içindeki dünyayı daha da derinlemesine keşfeder. Her sustuğunda, belki de en önemli kelimeleri, en derin hisleri saklamış olur…
Dedim ya İnsan sustukça, duyguların karmaşası içindeki derin gölgeler daha belirgin hale bürünür. İletişim kurmanın zorluğu, insanı kendine döndürür; içsel bir yolculuğa çıkarır. Bu yolculuk, onu tanıdığı ve tanımadığı birçok yüzle karşılaştırır. Kimi zaman, sustuğu anlar, içindeki korkuların ve endişelerin yüzeye çıkmasına neden olur. Kendi kendine konuşma hali, gerçek bir diyalogdan daha anlamlı hale gelir. Aynı James Joyce'un "Ulysses" adlı eserinde, LeopoldBloom'un düşünceleri ve içsel monologları, sustuğu anların ardındaki karmaşayı ortaya koyar. Bloom’un zihninde dolaşan düşünceler, bazen bir patırtı, bazen de bir fısıldama gibidir; ama her daim onun içinde bulunduğu anları derinleştirir. Joyce, der ki aslında; sustuğun anların arkasındaki zengin düşünsel dünyayı keşfedeceksin.