Her yıl orman yangınlarında milyonlarca ağaç küle dönüyor. Yangının çıkma nedenleri başka tarafta dursun tartışılan başka bir konu var. Biz neden ormanlarımıza zor tutuşan meyve ağaçlarını değil de çabucak yanan çam ağaçlarını dikiyoruz. Çam ağaçları yerine ormanlarımıza meyve diksek daha mantıklı değil mi?
Bu soruların cevaplarını konunun uzmanı Yeşil Türkiye Ormancılar Derneği Genel Başkanı ve Yüksek Orman Mühendisi Cafer Orhan’a sorduk. Başkan Orhan’ın cevabı şu oldu,” Asli türümüz de olsa her ağaç türünün çok farklı istekleri var. Evet, onların da istekleri var. Bir çukur kazıp içerisine yerleştirdiğinizde sus pus duruyorlar diye hiçbir şey talep etmeden yaşayıp gidecek değiller. Evvela besin isteyecekler, belki gölge ya da biraz fazla ışık isteyecekler. Her ağaç türünün farklı beklentileri var. Kimileri kumlu, killi toprakları severken kimileri balçık ya da kireçli topraklar içerisinde muazzam bir şekilde gelişim gösterebilir.” dedi.
Konuşmasına şu şekilde devam eden başkan Orhan, “İbreli türlerimiz bu istekler bağlamında yayılış gösterdikleri alanda mükemmele yakın bir şekilde adapte olmuş durumdalar. Çok kolay yandığı için insan eliyle Ege, Akdeniz coğrafyasına getirildiği zannedilen Kızılçam, aslında o bölgenin öz be öz evladıdır. Üstelik kolay yansa bile yangından sonra onun kadar kolay yeniden gelen başka bir tür de yok. Tohumları yangınlardan bile sağ kurtulabiliyor. Bu sayede yangından hemen sonra zahmetsiz bir şekilde hemen çimlenebilmekte.
KARAÇAM ANADOLU’NUN KARA YAĞIZ DELİKANLISIDIR
Ülkemizin hemen her bölgesinde bulunan Karaçam, Anadolu’nun kara yağız delikanlısıdır. 400-2100 metre rakımlar arasında denk gelebileceğiniz bu delikanlıya “senin burada ne işin var” diyebilir misiniz? Yani ormanlara, o ormanların işletme maksadına uygun olarak dikim yapılacak olsa bile zaten bu yöreye ait olan türler kullanılmaktadır.
Elinizdeki kalemden, çocuklarınızın okulda oturduğu sıralara kadar hemen her türlü ahşap ürünün hammaddesi de bu ormanlarımızdan gelmektedir. Dolayısıyla dayanıklı hammaddeleri, zaten o yöreye ait olan verimli, hızlı gelişen ibreli ağaçlardan elde etmek kadar akla ve mantığa yatkın başka bir uygulama yok. Odun hammaddesi ihtiyacının karşılanabilmesi de bu asli ibreli türlerin dikilmesinin altındaki bir diğer neden.
Hiç Meyve Fidanı Dikilmiyor mu?
Dikilmez olur mu? Bahsettiğimiz gibi çok sayıda yapraklı asli türümüz de var ve bu türler de mutlaka ağaçlandırma çalışmalarında kullanılıyor. Özellikle daha ağır tutuştukları için orman kenarlarında, yangın emniyet şeritlerinin sınır boylarında ve benzeri ağaçlandırma alanlarında yapraklı türler kullanılıyor. Bir diğer deyişle yangına karşı ormanlarımızın muhafızları olarak yapraklı türlerimiz sınırlarımızı tutuyor. Ayrıca gelir getirici türler de orman köyleri yakınındaki ağaçlandırma çalışmalarında kullanılarak köylülerimize alternatif gelir kaynakları oluşturuluyor. Ceviz, badem, zeytin, ıhlamur, nar, keçiboynuzu ve benzeri pek çok tür uygun oldukları yörelerde mutlaka kullanılıyorlar.
Bir de yaban hayatının destelenmesi için yapılan ağaçlandırma çalışmaları var ki o da en az diğer çalışmalar kadar önemli. Orman için uygun açıklıklarda ve benzeri uygun alanlarda yabanıl meyve türleri ağaçlandırma çalışmalarında kullanılarak yaban hayatı destekleniyor. Dikilen her yabanıl meyve fidanı biyolojik çeşitliliğimizin sonraki nesillere ulaşabilmesi için büyük önem taşıyor.
Neden Bildiğimiz Meyve Fidanları Dikilmiyor?
Bir diğer konu da bu; neden ormanlara elma, armut, kiraz gibi meyveler dikilmiyor? Aslında bu meyvelerin yabanılları dikiliyor; ama bildiğimiz manada kültüre alınmış meyve türleri dikilmiyor. Dikilmiyorlar; çünkü biraz nazlılar. Az evvel okuduğunuz gibi bir çukura gömdünüz diye diktiğiniz fidanın ihtiyaçları son bulmayacak. Zaman içerisinde verim kapasitesi artırılmış, bir nevi ehlileştirilmiş olan meyve ağaçları bakım isterler. Su, gübre, çapa ve daha birçok şey isterler. İstesinler elbette, haklarıdır; ama takdir edersiniz ki orman onların bu isteklerini her istediklerinde karşılayabileceğimiz bir alan değil.
Evimizin önündeki meyve ağaçlarına dilediğimiz kadar su ve gübre verebiliriz; ama ormana dikildiklerinde gerek iklim ve toprak koşulları gerek bakım maliyetleri bu isteklerinin karşılanmasına mani olacaktır. Kaldı ki bin bir özenle evimizin önünde bakıp büyüttüğümüz meyve fidanları bile kuruyabilmekte ya da beklediğimiz kadar verim sağlamayabilmektedir. Bu şartlar altında meyve fidanlarını ait olmadıkları ve bakım göremeyecekleri alanlara dikmek sizce de onlara zulüm olmaz mı? Su bekleyen bir elmanın yalnızlığı, toprakta mineral bulamayan bir armudun acısı sizi de etkilemez mi? Belki biraz fazla dramatize ettik; ama canlı olduğuna emin olduğumuz fidanlarımızı dikerken birazcık da onların isteklerine kulak vermek sanırım herkese fayda sağlar.
Meyve ağaçları kültüre alınmış türler olması nedeniyle meyve üretimi için sulama, toprak işleme ilaçlama, gübreleme, budama ve korumaya ihtiyaç duyarlar, bu işleri düzenli ve belli sıklıkta da yapmak durumundayız. Bu durumda zaman içerisinde toprakta bozulmalar ve arazi verimliliğinde azalma ve sonunda çölleşmeye kadar gidebilir, yani uzun vadede sürdürülebilir olmayacaktır.
Diğer meyve ağaçlarını genellikle verimli, derin ve düzlük arazilerde dikmekteyiz, oysa orman ağaçları ve ağaççıkları daha sığ ve fakir ve taşlı eğimli arazilere kolaylıkla dikilmektedir. Diğer taraftan en önemlisi orman alanlarında daha fazla biyoçeşitliği sağlamış oluruz meyve arazilerinde (zeytinlik, fındıklık, çay ve narenciye ve diğer meyvelik arazilerde) bitki ve hayvan çeşitliliği göremeyiz, bu da doğanın gücünü ifade etmek için önemlidir, özetle orman ekosistemlerinde doğanın gücünü korumak ve sürdürmek daha fazla faydalanmak için orman arazilerinde orman ağaç türlerini dikmeliyiz.