İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, son dönemde İsrail toplumunu derinleştiren birçok tartışmalı adım attı:

Yargı Reformları: Bağımsız yargı sistemine müdahale edecek reform girişimleri, hukuk devleti ilkesini zayıflatmakla suçlanıyor.

Şin Bet Başkanı’na Müdahale: İç istihbarat teşkilatı başkanı Ronen Bar’ın görevden alınması yönündeki baskılar, devlet kurumlarına müdahale endişesini artırdı.

Ultra-Ortodoks Yahudilerin Askere Alınması: Bu konuda çıkarılmak istenen yasa, toplumda derin bir bölünmeye yol açtı.

Toplumsal Gerilim: Gazze Savaşı, esir takası krizi ve ekonomik belirsizlik ortamında yapılan kitlesel protestolara karşı sert tutumu, krizi tırmandırıyor.

Netanyahu tüm bu gelişmelerin ortasında, halkı yatıştırmak yerine tarihi figürlerle kendini özdeşleştirerek siyasi meşruiyetini artırmaya çalışıyor. En son, 1948’de iç savaşın eşiğinden dönülen Altalena krizini hatırlatarak kendisini Menachem Begin’e benzetti.

Netanyahu Neden Tehdit Olarak Görülüyor?

Bu sorunun cevabı çok sayıda farklı aktör tarafından farklı boyutlarda veriliyor:

1. Avigdor Lieberman (Yisrael Beiteinu Partisi Lideri)

Lieberman, Netanyahu’yu açık bir şekilde “İsrail için varoluşsal bir tehdit” olarak niteliyor. Onu diktatörlüğe yönelmekle ve devleti kişisel çıkarları için kullanmakla suçluyor. Yargı kararlarına uymaması durumunda, Cumhurbaşkanı'na başvurarak görevden alınmasını talep edeceğini söylüyor.

“İsrail, Netanyahu’nun krallığına dönüşme yolunda ilerliyor ama biz bunu engelleyeceğiz.” – Lieberman

2. Ofer Aderet (Haaretz Gazetesi, Tarih Muhabiri)

Aderet, Netanyahu’yu “nefret makinesini çalıştırmakla” suçluyor. Geçmişte Başbakan Yitzhak Rabin’in suikastıyla sonuçlanan nefret kampanyalarını hatırlatarak, Netanyahu’nun aynı siyasi atmosferi yeniden ürettiğini savunuyor.

“Netanyahu, ‘İç savaş çıkmayacak’ diyebilecek en son kişidir.” – Aderet

3. Tova Herzl (Eski Diplomat, Yazar)

Herzl’e göre Netanyahu, başarısızlıklarının faturasını “derin devlet” gibi komplocu anlatılarla devlet kurumlarına kesiyor. Bu yaklaşımın kamu güvenini zedelediğini ve otoriterleşme eğilimini artırdığını belirtiyor.

“Lider başarısızlığının sorumluluğunu hayali düşmanlara yüklemeye başladığında, baskı rejimlerinin yolu açılır.” – Herzl

Toplumda Artan Kutuplaşma ve İç Savaş Endişesi

Netanyahu, halkın iç savaş endişesini yatıştırmak için sık sık “İç savaş çıkmayacak” sözünü tekrarlasa da, tarihçiler ve gazeteciler bu söylemin bir sükûnet çağrısından çok bir propaganda aracına dönüştüğünü belirtiyor. Özellikle sağ kanattaki bazı aktörlerin geçmişte nefret dilini ve toplumsal kışkırtmayı nasıl kullandığına dikkat çekiliyor.

Netanyahu’nun Psikolojik Durumu Bile Tartışma Konusu

Lieberman gibi bazı eski müttefikleri, Netanyahu’nun zihinsel istikrarını dahi sorguluyor. “Onu yıllardır tanıyorum, davranışlarında sağlıklı bir zihin hali görmüyorum,” diyen Lieberman, Başbakan’ın karar alma süreçlerinin güven verici olmadığını ima ediyor.

Netanyahu Neden Ülkeyi İç Savaşa Sürüklüyor?

Netanyahu’nun İsrail’i iç savaşa sürüklediği yönündeki eleştiriler, yalnızca birer siyasi itham değil; belirli politikalar ve söylemlere dayanan ciddi uyarılardır. Bu endişelerin temelinde şu nedenler yatıyor:

1. Devlet Kurumlarını Zayıflatması

Netanyahu, yüksek yargı kararlarını tanımamakla tehdit ediyor, istihbarat teşkilatı (Şin Bet) gibi kritik kurumlara siyasi baskı uyguluyor. Bu durum, kurumların tarafsızlığını yok ediyor ve devleti kişisel otoritesine bağlı hale getirmeye çalıştığı izlenimini doğuruyor.

2. Hukukun Üstünlüğünü Aşındırması

Yargı reformu adı altında yapılan girişimler, yasama ve yürütmeyi yargıdan bağımsız hale getirmekten çok, yargıyı siyasi iktidarın kontrolüne sokmayı amaçlıyor. Bu da demokratik dengeleri sarsıyor, anayasal düzene güveni azaltıyor.

3. Toplumu Bilinçli Şekilde Kutuplaştırması

Netanyahu uzun süredir “biz ve onlar” söylemini kullanıyor. Muhalefeti, yargıyı ve bazı medya organlarını “devletin düşmanları” gibi göstermesi, toplum içinde düşmanlaştırıcı bir dilin yayılmasına yol açıyor. Bu da protestoları ve karşı-protestoları sertleştiriyor.

4. Krizleri Siyasi Araç Olarak Kullanması

Netanyahu, savaş ortamlarını ve ulusal güvenlik krizlerini sıklıkla kendi siyasi konumunu güçlendirmek için kullanıyor. Gazze Savaşı’nın iç politikada bir meşruiyet aracına dönüşmesi, kriz üzerinden siyaset üretme alışkanlığının bir göstergesi.

5. Nefret Söylemini Meşrulaştırması

Aşırı sağla yaptığı ittifaklar, radikal grupların kamuoyunda daha rahat konuşmasına ve eyleme geçmesine yol açtı. Sağcı kışkırtmaların tarihsel olarak suikastlara kadar vardığı İsrail’de, bu tür söylemlerin tekrar yükselmesi iç çatışma riskini artırıyor.

Bir Lider, Bir Kriz, Bir Dönüm Noktası

Netanyahu’nun liderliği, artık sadece siyasi bir mesele değil; İsrail’in demokrasi ile otoriterlik, istikrar ile kaos, hukuk devleti ile kişisel rejim arasında bir yol ayrımına geldiğinin göstergesi. İçeriden gelen eleştiriler ve artan toplumsal tepkiler, ülkenin önümüzdeki dönemde tarihi bir kırılma yaşayabileceğine işaret ediyor.

Kaynak: Haber Merkezi