Bu mecrada özellikle son zamanlarda “zor zamanlar ahlakı” üzerine kaygılarımızı, fikirlerimizi paylaşıyoruz. Zor zamanları anlamak zorundayız. Evvela şunu idrak edelim ki kolay bir dönem veya gün olmayacak.

Bu mecrada özellikle son zamanlarda 'zor zamanlar ahlakı' üzerine kaygılarımızı, fikirlerimizi paylaşıyoruz. Zor zamanları anlamak zorundayız. Evvela şunu idrak edelim ki kolay bir dönem veya gün olmayacak. Görece biri diğerinden az sancılı olacaktır o kadar. Değilse inanlar için dünya imtihandan başka bir şey değildir. İmtihan dünyasında da işimiz kazanmak veya kaybetmek değil özellikle 'doğru yerde durmak' ve 'doğru yerde kalmak' tır.

Doğru yerde durmak ve doğru yerde kalmak meselesini çözebildiğimiz ölçüde dünyada nelerin olup bittiği, ne gibi krizlerin yaşandığı değil, nasıl aşılabildiği, nasıl tavır gösterilebildiği, nasıl ileriye bakıldığıyla daha çok meşgul oluruz. Bu korona virüs meselesinde de böyledir, Kudüs meselesizliğimizde de! Keşmir için de geçerliliğini yitirmez bu kaide, patani veya doğu Türkistan için de. Reflekslerimizi ilkelerimiz belirlediği ölçüde duruş problemimiz asgari ölçülerde kalır, kalmaya mahkumdur. Çünkü en temel meselesi doğru yerde durmak olan kişilerin gündemleri rüzgarla değişmez. İster mimari konuşalım ister dış politika, ister ekonomi konuşalım ister jeoloji istikamet hassasiyetimiz kadar muvaffak oluruz.

Bu kadar dağıtmanın manası nedir bu konuyu?

Bir kere meselesizlik girdabından çıkmak zorundayız.

Zor zamanları sadece bir okuma veya edebiyat değil, sadece bir asayiş- güvenlik meselesi değil aynı zamanda bir yarına sağlıklı başlangıç veya mani olarak okumak zorundayız çünkü.

Biz herhangi bir gelişim veya değişim karşısında sakin, sağlıklı ve makul kalmayı başaramazsak zor zamanlar bizim için herkesten ve her devletten daha fazla olacağı gibi daha sert darbeler bırakacağı hakikatini de kabul etmeliyiz.

O zaman ne yapıyoruz? Tarihi Allahın yazdığını ve bize düşenin doğru yerde durmak mesuliyeti olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Dünyayı Amerikalardan veya çinlerden veya başka başka belalardan koruyamayabiliriz. Ama Amerikalılaşmayarak en büyük duruşu ortaya koyarız. Bizim en temel vazifemiz aslında budur; Amerikalılaşmamak!

İçinde bulunduğumuz dönem için herkes çok büyük cümleler kurabilir ancak ben derim ki; biz bir an evvel zor zamanlar fıkhımızı oluşturmalı ve geliştirmeliyiz.

Hamasi, yüksel sesli ve kalabalıklarda tüketilmesi uygun günübirlik söylemlerden uzak durmamız gerektiği gibi, gönlümüzün de kirlenmesine veya kirletilmesine müsaade etmemeliyiz.

İşin bu noktasında son cümlelerimi kurarken şunu da ilave edeyim: dünyanın bir kısmı fili ve psikolojik olarak zor ve dar zamanların mütemadiyen muhatabı. Bizim işimiz ise bir an evvel bu fıkhı geliştirip onların da elini tutacak mecale kavuşmuş ellere sahip olmak. Aksi halde korona veya başka bir bela bittiğinde geride zombileşmiş fertler, bitirilmiş onlarca dizi ve birbirinden daha da daha yorulmuş aileler kalacak.

İşte bu bitiş çizgisi demek.

Bitiş derken, yarışın kaybedildiğini ilan eden çizgi…