ZEVK-İ SELİM NESİLLER

Türk-İslam şuurunda devletin üç temel vazgeçilmez prensibi vardır. Bunlar liyakat, istişare ve emr-i bil mağruf nehy-i anil münkerdir. Devlete verilen ismin “Osmanlı” veya “Selçuklu” ya da “Karahanlı” olması o devletin İslam devleti olmasına mani değildir. Mühim olan bahse konu üç prensibin mevcudiyeti ve mümkün olduğunca tatbik edilmesidir.

Bu üç prensibin tatbik edildiği sistem, medeniyet iklimini oluşturur. Bu iklimde yetişen nesiller zevk-i selim sahibi olabilir.

Liyakat, istişare ve emr-i bil mağruf prensiplerinin uygulandığı bir sistemde sadece zevk-i selim gençler yetişmez aynı zamanda akl-ı selim ve kalb-i selim nesiller de yetişir.

Liyakat prensibinin işlediği sistemlerde iş ehline verilir. Millet namına vazife yapanlar, maşeri şuurun kendilerine tevdi ettiği idarecilik emanetini bir taraftan adil bir şekilde ifa ederken diğer taraftan halkın işlerini ehil ellere teslim etmeleri halinde liyakat hâsıl olur.

İstişare sisteminin işlediği sistemlerde, muhtemel hatalar asgariye iner. Maksat sıfır hatadır ama beşerî sistemlerde hataların sıfıra müncer olması hemen hemen imkânsız gibidir. Nitekim bütün padişahların zihninde var olan bir prensip olan “Devlet-i Muhammedî” anlayışının tatbik edildiği Osmanlı’nın ilk hükümdarı Osman Gazi derki, “Günahlara bulaşmadan sevaba ulaşmak zordur”.

İstişare sisteminde bütün kararlar teenni, uhuvvet ve itidal çerçevesinde alınır. Bütün İslam devletlerinde, bütün Türk-İslam devletlerinde, Milli mücadele dönemi dahil Osmanlı devletinde bu prensip câridir. Milli Mücadele dönemi Osmanlı dönemine dahil olduğundan TBMM kürsünün arkasında ve yüksekçe satıhta “Veşavirhüm fil emri” (işlerinizde istişare ediniz) ayet-i kerimesi yazılıydı.

Milli Mücadeleden sonra köklerimizle tamamen koparılmak istenilen bir devreye girilmiştir. Fakat milletimizin mayası sağlam olduğundan halkın içinden çıkan Hz. Fatih’in neslinden gelen kalb-i selim Süleymanların samimi gayretleriyle din-i celili İslam yaşamaya devam etmiştir. Bizim hiç şüphemiz yoktur ki, İslam her türlü şartlarda yaşamaya devam edecektir. Bu hususa tam iman ediyoruz. Biz tam bir imanla inanıyoruz ki, İslam kıyamete kadar var olacaktır. İslam’ın yaşaması için Cenab-ı Hak birilerini vasıta yapacaktır.

Buna talip olanlar kazanır ve kazanacaktır. İşte, İslam’ın garip devresinde evlad-ı fatihan olan Süleymanlar ve Hilmiler Kur’an hizmetini deruhte etmişlerdir. Bu, kalb-i selim olmanın tabii bir neticesiydi.

Günümüz Türkiye’sinde ve cihan sahasında kalb-i selim nesillere muhtaç olduğumuz açıktır. Akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim nesiller ile ancak barış temin edilebilir. Akl-ı selimin olmadığı bir yerde ancak şiddet ve tedhiş olur. Zira akıl, istikametini sevgili peygamberimizden almazsa icat ettiği her keşif, hem kendisinin hem de dünyanın başına bela olur.

Atom bombası tecrübesi, akıl ve iz’an sahibi olanlara kâfi bir örnek değil midir?

Ama günümüzde kapitalizm ve hırs hâkim kuvvet olduğundan dehşet ve terör dünyayı kasıp kavurmaktadır.

Akl-ı selim nesiller nasıl yetişir?

İnsanın dünyaya tertemiz geldiği gibi, hayatını bu şekilde idame ettirmesiyle akl-ı selim nesiller yetiştirmek mümkündür. İnsan dünyaya geldikten sonra hem bedenen hem de ruhen beslenme ihtiyacı hisseder. Ruhen Kur’an ve sünnetten, bedenen helal gıdalarla beslenirse akl-ı selim, zevk-i selim ve kalb-i selim nesillere ulaşabiliriz.

Unutmamak gerekir ki, gıda karakteri şekillendirir. Etini nereden temin ettiğini bilmediğimiz fast foodlarla beslenen bir nesilden akl-ı selim beklemek beyhudedir.

Nesillerin kuşak haline getirildiği, mazimizden bize irfan ve merhamet intikal ettirecek yüksek Türkçeden (Osmanlıca) mahrum “olasılık, olanak, yapıt ve ulus” gibi köksüz ve cibilliyetsiz kelimelerle yetişenlerden ve yetiştirenlerden zevk-i selim beklemek beyhudedir.

Kalbini Allah’ın (CC) nuruyla değil Abdullah Cevdetlerin (nam-ı diğer Adüvvüllah) ve Tevfik Fikretlerin ateist ve deist kusmuklarıyla dolduran “kuşaklardan” (nesil değil) kalb-i selim nesiller beklemek beyhudedir.

Fakat biz asla ümidi kırıklardan değiliz. Daima ümit varız ve Fatihlerin, Kanunilerin ve Yavuzların nesli olmaya azmetmişiz. Milletimizin ve bütün cihanın mürşidi ve yol göstericisi Kitap ve sünnettir. Kitap ve sünnete yakın olanların, yakınlık derecesi milletimizin ve bütün cihanın yol göstericiliğini kabulde temel kriterdir.

Milletimizin ve bütün cihanın ulu önderi sevgili peygamberimiz ve O'nun halefleridir. .

Akl-ı selim, zevk-i selim ve kalb-i selim nesiller yetiştirmenin tek ve değişmez yolu kainatın en seçkini olan ve kıyamete kadar da en seçkini olacak olan sevgili peygamberimizi örnek almaktır.

NE MUTLU SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZE MENSUP OLANLARA.