Zavallı Fikret - 2

Tevfik Fikret ve Mehmed Âkif, ülkemizde 2. Meşrûtiyet ve Cumhûriyet devirlerinin, birbirine muhâlif belli başlı fikir ve siyâset cereyanlarında başı çektiler: 

Tevfik Fikret, Garpcılık - pozitivizm -solculuk - sosyalizm - Kemalizm ideolojilerinin fikir babalarından biriydi.

Mehmed Âkif'se İslâmcılık - sağcılık - muhâfazakârlık gibi fikirlerin... 

Bu iki sembol isim, lâf olsun diye değil fikir ve inançlarına hizmet etsin diye şiir yazmışlardı.

(Daha sonra Nâzım Hikmet ve Necip Fâzıl'ın da yaptığı gibi.)

Fakat Âkif'in takımı Fikret'inkini dâimâ alt etti.

Bir taraf nehir gibiydi, öbürü âdetâ kanalet.

Zavallı Fikret!..

***

İkisi de kaleminden kan damlayan şâirdi. 

İkisi de dâvâlarında samîmî idi. 

İkisi de paraya pula kıymet vermedi.

İkisi de menfaat için eğilmedi.

İkisi de kalemini satmadı.

Fakat ikisi de dünyâya farklı kutuplardan bakıyordu.

İkisi de dehşetli mahrûmiyetler yaşadı.

Âkif parayı bulamadı, Fikret huzûru.

Birinin maddiyâtında yoksulluk hüküm sürdü; diğerinin mâneviyâtında sefâlet.

Zavallı Fikret!..

***

İkisi de Dil Darbesi’nin mağdûru oldu. (Bütün millet gibi...)

Bugünkü Türkçe ve edebiyat hocaları arasında Mehmed Âkif’in Safahat’ı ile Tevfik Fikret’in Rübâb-ı Şikeste’sini -bırakın anlamayı- baştan sona doğru okuyabilecek olanlar yüzde bir bile değildir, iddiâ ediyorum.

Dil ve edebiyat profesörlerinde de onda biri bulmaz. Bundan da emînim.

Fakat Mehmed Âkif bu meselede Tevfik Fikret’ten daha şanslı: Safahat bugün bile tekrar tekrar basılıyor, iyi kötü okunuyor.

Ayrıca, Mehmed Âkif şiirlerini ezbere okuma yarışmaları yapılıyor, genç nesil arasında Âkif şiirlerini ezbere bilenler binlerce...

Fikret ise büsbütün “peyguule-i nisyân”a çekilmiş vaziyette.

Bu ne hazin bir uzlet!

Zavallı Fikret!..

***

Kendisine niçin yerli ve millî değil de Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej gibi yabancı mekteplere hizmet ettiği sorulduğunda Fikret’in cevâbı şu olmuştu:
Benim irfânım artık tebdîl-i tâbiiyyet etmişdir...”

İrfan ve inançta yabancılara tâbiiyyet...

Zavallı Fikret!..

***

Mehmed Âkif’in Âsım’ı vardı, Tevfik Fikret’inse Halûk’u...

Âsım, Mehmed Âkif’in hayal ve idealindeki gençti; Âkif hayattayken de öldükten sonra da binlerce, milyonlarca Âsım yetişti.

1895’te doğan oğlu Halûk, bedbin mizaçlı babası Tevfik Fikret’in geleceğe ümitle bakmasına vesîle olmuştu. Fikret’e yeni bir kuvvet ve cesâret gelmişti.

Tevfik Fikret, öz oğlu için Halûk’un Defteri’ni yazdı.

Halûk’un Âmentüsü şiiri bir bakıma ateizmi târif ediyordu.
1960'lı yıllarda T.Sait Halman’a verdiği bir cevapta “Babamın benim adıma yazdığı şiirlerin bir nüshası bile yok elimde. Zâten Türkçeyi de büyük zorluk çekerek okur oldum.” diyen Halûk, ismini de “H.Halouk Fikret” şeklinde yazdı.

Halouk Fikret...

Zavallı Fikret!..

***

Halûk’u, henüz 16 yaşındayken elektrik mühendisliği tahsîli için İskoçya’ya gönderen Fikret, onu Hristiyan bir ailenin yanına yerleştirdi.

1913 yılında İskoçya’dan Amerika'ya giden Halûk, bir daha da yurda dönmedi.

Toprak vatanım, nev-i beşer milletim...” diyen bir baba için beklenmeyen bir şey değildi bu.

Bu oğul bir daha ne vatanına döndü ne babasına...
Dinmeyen hasret, bitmeyen fetret...

Zavallı Fikret!..