İLK kez duyduğum bir cümle olmuştu: “Zaman ateşe benzer.” Önce anlayamadım tabi, yadırgadım. Etrafına toplanan meraklı gençlerin bu bilgeyi bu kadar dikkatli dinlemeleri ilgimi cezbetmişti.

İLK kez duyduğum bir cümle olmuştu: 'Zaman ateşe benzer.'

Önce anlayamadım tabi, yadırgadım.

Etrafına toplanan meraklı gençlerin bu bilgeyi bu kadar dikkatli dinlemeleri ilgimi cezbetmişti.

Konuşmacının bu cümleyle nereye varmak istediğini anlamaya çalışmıştım ama tahminlerim beni tatmin etmemişti.

Hepimizin zaman konusunda elbette bildikleri var.

İnsanlığın daha serbest ve tabiatla daha iç içe yaşadığı dönemler geniş aralıklarla ifade edilirdi.

Benim çocukluk dönemlerimde de bu, böyleydi.

Örneğin bizler babamızdan bir talepte bulunduğumuz vakit 'Harman sonu alacağım' derdi.

Yani hasadı işaret ederdi.

Dedelerimiz, nur yüzlü ninelerimiz doğdukları vakti ay olarak tam ifade edemezler 'Mercimekler yolunurken doğmuşum' derlerdi mesela.

Borçlar yine 'Harman sonuna' göre planlanırdı.

Yağmurların geleceği zaman konuşulurdu.

Karın yağdığı ve kalktığı zaman dillendirilirdi.

Sıcakların vakti yine bilinirdi.

Hangi ağacın ne zaman meyveye duracağı sohbet konusu edilirdi.

Hatırladığım kadarıyla göç mevsimi yine en tatlı muhabbetlerin değişmez mevzusuydu. 'Leyleklerin gelişi gecikti' cümlesi onlara bir şeyler ifade ederdi.

'VAKİTTİR' derlerdi yaşlılara saat sorulduğunda.

Onlara göre zaman beş vakte göre planlanırdı.

Bu kulun kulluğunu ifade için Hakkın divanına durma zamanını ifade ederdi ve hayat buna göre planlanırdı.

Randevular yine bu şekilde verilirdi.

'Öğle namazından sonra buluşalım' sık duyulan cümlelerdendi.

'Akşam namazından sonra size geleceğiz, müsaitseniz' yine vakitlere göre sosyal yaşamın planlandığı dönemlere ait bir cümle olarak zihnimde en canlı haliyle duruyor.

Bu beş vakte büyüklerimin ilave ettiği bir de 'Kuşluk' vardı.

ZAMAN doğru anlaşılmadığında insanlığın tufanı olabiliyor.

Hiçbir işi vaktinde yapamayan bir nesil olmamız bunun işaret fişeği niteliğinde.

'Toydan sonra hoy olmaz' sözü vakti ertelemenin nasıl bir kayıp olduğunu gösteriyor.

Kişinin kendisine yaptığı bir zaman hırsızlığı aslında ertelemek.

Vaktinde erişilmeyen mutluluk yaralayıcı değil mi?

Vaktinde dilenmeyen özür nasıl onarıcı olabilir ki?

Vaktinde ödenmeyen borç iki tarafı da yıpratmıyor mu?

Vaktinde çocuklarına gereken nitelikli zamanı ayıramayan ebeveynlerin pişmanlıkları ömür boyu sürmüyor mu?

Vaktinde akmayan gözyaşı arındırıcı olabilir mi?

Bu açılardan meseleyi ele aldığımızda vaktinde değerlendiremediğimiz zaman bizi sıcak tutması gerekirken yakmış olmuyor mu?

ÂDİLDİR zaman.

Sağlıklı ya da hasta olmamıza bakmaz.

Tok veya aç olmamızı dikkate almaz.

Sevinçli veya kederli oluşumuzu hesap etmez.

Irk ayrımı yapmaz.

Ülke farkı gözetmez.

Doğumumuz ve ölümümüz de yine zamanla mukayyettir ve burada da iltimas geçmez.

Tolerans tanımaz.

SIRT dönülmez zamana.

Bize küserek işleyişini durdurmaz. Kaprislere göre akışını değiştirmez.

Zaman bizden kendi izini sürmemizi, adımlarını takip etmemizi bekler.

HAKLIYDI adam.

Zaman ateşe benzer.

Doğru değerlendirmediğimizde aleyhimize işler ve bizi bitirir.

Hayatın kazasının olmadığını ancak eda ederek yaşayabileceğimizi idrak etmemiz gerekiyor.

Zamanı şaşırmalıyız.

Vakti ıskalamamalıyız.

Yapmamız icap edenleri vakti vaktine yerine getirmeliyiz.

Vaktin insanı olabilmek duasıyla…

Ya Selam!