Allah’ın insanlar üzerindeki nimetlerini, verdiği imkânları, sağladığı kolaylıkları bir düşünelim. Allah hiçbir varlığa vermediği büyük bir nimeti insanlara verdi. Sadece insanlara verdiği akıl nimetiyle yeryüzünde ve yer altında sayısız madeni, sayısız imkânı, sayısız güzelliği insanın emrine, insanın hizmetine sundu.

Allah'ın insanlar üzerindeki nimetlerini, verdiği imkanları, sağladığı kolaylıkları bir düşünelim. Allah hiçbir varlığa vermediği büyük bir nimeti insanlara verdi. Sadece insanlara verdiği akıl nimetiyle yeryüzünde ve yer altında sayısız madeni, sayısız imkanı, sayısız güzelliği insanın emrine, insanın hizmetine sundu. Akıl nimetiyle hareketsiz bir maden yığını olan demirİ bulup çıkardı, dizayn edip adeta ruh vererek hareket ettirdi, onunla gökyüzüne uçup uzaya bile çıktı.Düşünebiliyor muyuz, insanoğlu demirin içine binip uzaya uçmayı becerebildi. Düşünün aynı demir ve başka madenleri, başka nimetleri de bulup akıl nimeti sayesinde bir araya getirip birbirleriyle uyumlu bir sistem haline getirerek bilgisayarı yaptı. Bu bilgisayar sayesinde akıl almaz şekilde milyonlarca veriyi, yeryüzündeki tüm bilgileri içine alabilecek genişlikte, büyüklükte dijital sistemler icat ettiler. Mekanı ortadan kaldıran hızlı iletişim sistemlerini, iletişim ağını kurdu.

Ancak insanoğlu bütün bu nimetlerle elde ettiği bu yeni icatların yanında bir şey daha icat etti. Hayatını kolaylaştıran bunca nimetin sahibi olan Rabbini tanımamak. Kadir kıymet bilmemek. Kutsal değerleri unutmak, vefa bilmemek. İnsan her şeyini borçlu olduğu Rabbinin değerini bilemedi. Vefayı bilemedi. Oysaki Allah sadece Müslümanlara değil bütün insanlara bu nimetleri vermiştir. Tüm insanlığın Müslüman olmasını istemiştir, bunu anlamayanlar Müslüman olamadılar ama Müslüman olanlara ne oluyor ki inanmayanlarla aynı şekilde düşünüp aynı şeyi yapar hale geldiler.

Rablerinden yüz çevirip batıl düşünce ve hayat sistemlerine kapılıp sapıtmaya, azgınlaşmaya başladı. Kalbi ve zihni haram düşünce ve haram gıdalarla, gayri meşru yollarla beslenen, semirip azgınlaşan zalim idarecilere çanak tutar oldular. Kalpleri ve zihinleri bozulan Müslümanlar mü'min derecesine yükseleceği yerde havyalardan da daha aşağıda bulunan bir dereceye düşmektedir. Oysaki kalpler Allah'ın elindedir ve kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur. Allahtan uzaklaşan, Allah'ı anmaktan uzaklaşan insanlık mutmain olmak için türlü türlü eğlence, oyun yöntemlerle eğlendiğini zannederek oyun oynayarak kendini kandırmakta ve oyalanmaktadır.

Kalbini ve zihnini Allah'ı anmakla mutmain edecekken bunun yerine oyun ve eğlenceyle mutmain olmaya çalışan Müslümanlar,artıkdumura uğrayıpdüşünemez duruma geldikleri için etrafta olup biteni anlama gücünden mahrum bulunmaktadırlar. Artık hayvanlar gibi aklını da kullanamaz duruma gelmiştir. Hz Âdeme akıl, iman ve haya sunuldu. Bunlardan birini seçmesi konusunda teklifte bulunuldu. Hz Âdem aklı seçti. İman ile hayaya ''siz gidebilirsiniz, Âdem aklı seçti, sizin bir işiniz kalmadı,'' denildi. Onlar dediler ki ''akıl nerede ise biz de oradayız. Akıl olmadan biz de olmayız.''

Kalbini oyun, eğlence ve boş, faydasız şeylerle mutmain etmeye çalışan Müslüman artık analiz etmek becerisini kaybettiği için zalimlerin zulmünü de anlayamaz ve göremez oldular. Yıllar yılı böyle adeta akıl nimetini kaybeden Müslümanların desteğiyle ve hatta çoğu kez Müslümanların eliyle hak ve adaletten yana tavır koyan Müslümanlara zulüm, katliam ve haksızlıklar yapılmaktadır. Zalimler bu gücünü bu Müslümanlardan almaktadırlar. Aslında zalimler virüstür. Allah'ın verdiği akıl nimetini hayra, iyiliğe ve güzelliğe kullanması gerekirken her türlü fıskıfücüre, fitne ve fesata kullanıp yeryüzünde savaş çıkartan, kan döken en büyük virüstür zalimidareciler. Şeytanın aklına bile gelmeyen türlü yöntem ve tekniklerle, Müslümanları birebirine kırdıran, birbiriyle çarpıştıran, bunun sonucunda da tüm insanlığa zarar veren, kainatın dengesini bile bozan bir virüstür zalim idareciler.

Müslümanların beynine bulaşan zalim idarecilerin bu virüsü, zihinlerin çalışma sistemini etkisiz hale getirmekte, zulme karşı direnme, savaşma yeteneğini bozmakta, bağışıklık sistemini öldürmekte ve onları silah kullanmadan teslim almaktadır bu sayede. Ruhunu öldüren bu virüs kanına girip bedenen de öldürmektedir.

Asıl mesele istiklal marşını okumakla beraber istiklal marşının korkma dediği insan tipini, korkmayan ruhu elde etmektir.

Her şeye rağmen zalim idarecilerin virüsünden beynini koruyabilen İslami düşünce, düşünüş ve duyuş sahibi olan zihinler ve kalpler ise ''İçimizdeki akılsızlar, beyinsizler yüzünden bizi helak etme ey Allah'ım,'' diye, yalvarmaktadırlar.