Sütlüce'nin tarihinin derinliklerine, manevi mimarlarını incelemeye devam ediyoruz. Adım attığımız en ufak yerde döneminin önemli velileri çıkıyor karşımıza. Bunlar biride Yûsuf Sinâneddîn-i Sîneçâk Efendi.

Sütlüce'nin tarihinin derinliklerine, manevi mimarlarını incelemeye devam ediyoruz. Adım attığımız en ufak yerde döneminin önemli velileri çıkıyor karşımıza. Bunlar biride Yûsuf Sinaneddîn-i Sîneçak Efendi.

On altıncı yüzyılda yaşamış olan evliyadan. Asrındaki Mevleviyye yolu büyüklerinden olan Yûsuf Sinaneddîn hazretleri Rumeli'deki Vardar Yenicesi'ndendir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1546 (H.953) senesinde İstanbul'da vefat etti. Sîneçak Yûsuf Baba diye meşhûrdur. Mevleviyye yoluna mensûb olduğu için Mevlevî nisbesiyle de bilinir.

Yûsuf Sinaneddîn hazretleri, zamanının usûlüne göre ilim tahsil ettikten sonra büyük evliya İbrahim Gülşenî hazretlerinin sohbetinde ve hizmetinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi. İçine düştüğü aşk ve muhabbet sebebiyle çeşitli memleketleri dolaştı. Edirne'ye gelerek Mevlevî Dergahına yerleşti. Orada bulunduğu sırada insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Yûsuf Sinaneddîn-i Mevlevî hazretlerinin ilim ve faziletteki yüksekliğini çekemiyen bazı cahil kimseler, onun hakkında çeşitli dedikodular yaydılar. Hatta bir kimseyi öldürdüğü şeklinde iftirada bulundular. Yapılan araştırma ve soruşturma neticesinde söylenenlerin iftira olduğu anlaşıldı. Edirne'nin ileri gelenleri ve halkı ona yalvarıp Edirne'de kalmasını istedilerse de o kabul etmeyip İstanbul'a geldi.Sütlüce'de bulunan dergaha yerleşti.Talebe yetiştirip insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatarak, dünya ve ahiret seadetine kavuşmaları için çalıştı.

Zamanın padişahı Kanûnî Sultan Süleyman Han onun hakkında anlatılanları ve tasavvuftaki yüksek derecesini işitmişti. Sîneçak Yûsuf Baba'yla sohbet etmek ve ondan istifade etmek üzere saraya davet etti. Fakat Sîneçak Yûsuf Baba, sultanlardan, devlet adamlarından ve dünya adamlarından uzak durmayı kendine prensip edindiği için daveti kabûl etmedi. İkinci ve üçüncü davetleri de kabul etmeyince, Kanûnî Sultan Süleyman; "O gelmezse biz gideriz" deyip saltanat kayığına bindi ve Sütlüce İskelesine yanaştı. Sîneçak Yûsuf Baba'ya, Sultan sizi ziyarete geliyor" diye haber verdiklerinde; "Söyleyin gelmesin!" buyurdu. Etrafında bulunan talebeleri Şeyh'in sözlerine şaşıp; "Ne olur kabûl ediniz." dercesine bakışlarıyla yalvardılar. Fakat Şeyh Sîneçak Yûsuf Baba yine kabul etmedi. Sultan, dergahın kapısına kadar geldi. Talebeleri belki de Şeyh Efendi son anda biraz yumuşar diye düşündüler. Sîneçak Yûsuf Baba oturduğu yerden kalktı, tatlı tatlı gülümsedikten sonra hiç bir şey olmamış gibi; "Pekala o gelirse biz gideriz." buyurdu. Derviş hücrelerinden birisine girdi, cübbesinin geniş tarafını başına doğru çekip yere uzanıverdi.Padişah ve beraberindekiler dergaha girdiler. Sîneçak Yûsuf Baba'yı yere uzanmış, cübbesini de yüzüne örtmüş olarak görünce şaştılar. Yüzünü açıp baktıklarında vefat etmiş olduğunu gördüler. Kanûnî Sultan Süleyman Han, bu olanlar üzerine Sîneçak Yûsuf Baba'nın dergahından mahzûn ve üzüntülü olarak ayrıldı.

Yûsuf Sinaneddîn-i Sîneçak hazretlerinin cenazesi, techiz ve tekfin edildikten sonra, Sütlüce'deki dergahının bahçesinde defnedildi.

Yûsuf Sinaneddîn-i Sîneçak'ın; Cezîre-i Mesnevî, Müntehabat-ı Rababname ile Nazîre-i Muhammediyye adlı eserleri vardır. Cezîre-i Mesnevî'si, Derviş Alamî tarafından şerh edilmiştir.

Kardeşi, "eş-Şeyh" kelimesinin delaleti olan h.941 yılında vefat eden divan sahibi Baba Mayrettin-i Gülşenî ile bir arada Sütlüce'de medfundurlar. Vefatına "İhsan Şi'r-i Nigar" terkibi delalet etmektedir. Beyitlerinden bir örnek aşağıdadır:

Kiminin dünya meramı, kiminin ukbadır,

Yusuf'un sensin meramı iki alemde fakat,

Erbab-ı muhabbet bizi Yusuf bilir amma,

Ashab-ı haset gözüne ey dost Sinanız.

Mezar taşında şu beyit yazılıdır:

Garibim, derd-i nakim, sine çakim,

Serasir-i ruh-i pakim, gerçi hakim,

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.