BİR arkadaşımla önümüzü tıkayan hususlar üzerinde konuşuyoruz. Duygusal yatırım yaptığımız kişilere gözümüz kapalı teslim oluşumuzun hayatımıza getirdiği artı yüklerin altında nasıl ezildiğimizi dile getirip bir çıkış yolu ararken ninesinin bir sözünü hatırlattı.

BİR arkadaşımla önümüzü tıkayan hususlar üzerinde konuşuyoruz.

Duygusal yatırım yaptığımız kişilere gözümüz kapalı teslim oluşumuzun hayatımıza getirdiği artı yüklerin altında nasıl ezildiğimizi dile getirip bir çıkış yolu ararken ninesinin bir sözünü hatırlattı.

'Yüke yığıyoruz.'

Çok hoşuma gitti, hemen not aldım.

Benim onlarca yazıyla orasından burasından tutup anlatmaya çalıştığım bir mevzuyu hayatın külünü eleyip savuran ninemiz ne kadar veciz bir şekilde özetlemişti.

'Yüke yığıyoruz.'

ÖYLE değil mi gerçekten?

Karşı taraf hak etmediği halde ve ya bize böyle bir taahhütte bulunmamasına karşın ona sonsuz bir güven kredisinin açılmasının kabahati kimdedir?

Akabinde yaşadığımız krizler sonucu onları günah keçisine çevirmek bizi temize çıkarır mı gerçekten?

Mesuliyetten azade kılar mı?

Hesap vermekten vareste tutar mı?

YÜKE yığan biziz…

Yükten kaçan biziz…

Aklımızı devre dışı bırakıp başkasının aklıyla amel eden biziz…

Üfürülmüş fikirlere teşne olup ardından koşturan biziz…

Kalbimizi yasak olmasına rağmen putlaştırma seviyesine çıkararak başkalarını ululaştıran biziz…

Onları asla sorgulamadığımız gibi sorgulayanları düşman belleyen yine biziz…

Erginliğe geçmemek için ergen kalma ısrarı gösteren ne yazık ki başkası değil yine biziz…

Ardından 'Vay benim güvenimi nasıl boşa çıkarır?' diye yakınan ve gözlerinden ateşler saçarak suçlayarak kendini bedbaht hisseden yine biziz?

Burada çelişik bir durum, ters bir anlayış yok mu?

VEKÂLETLE öğrenmeyi tercih eden kimdir?

Bizden başkası mıdır?

Kendimiz zahmete girip, emek çekip, aklımızı çalıştırıp, gönlümüzü işlettirip, zihnimizi yorup, düşünce melekemizi geliştirip öğrenmeye neden çalışmıyoruz?

Bize kendi amaçlarına uygun olarak sunulan hap bilgileri, hiçbir sorgulamaya tabi tutmadan kabul etmek vekaletle öğrenmek demek değil midir?

Hatta yüce kitabımız Kur'an-ı Kerime uymadığı halde iman şudur, şöyledir, şöyle iman etmeniz gerekir diyenlere, söylediklerinin ilahî vahiyle çelişip çelişmediğini hiç düşünmeden alıp kabul etmemiz bir nevi vekaletle iman etmek anlamı taşımıyor mu?

Sevgili Peygamberimizin üstün ahlakı ve örnek davranışlarına asla uygunluk arz etmediği halde ona aitmiş gibi bize dikte edilen yanlış ve yönlendirici sahte verilere itibar etmek yine aynı anlama gelmiyor mu?

Tüm bunlar yüke yığmak olmuyor mu?

SORUMLULUKTAN kaçma eğilimi göstermek yükümlülükten kurtarır mı?

Kanunları bilmemek veya yok saymak hakim karşısında işe yarar mı?

Yüke yıkmak bizi yükten arındırır mı?

İMAN sorumluluğu bizdedir.

İlim sorumluluğu omuzlarımızdadır.

İrfan yükümlülüğü ruhumuza aittir.

Eylem yani ibadet mükellefiyeti şahsımızdadır.

KİTABINI okuduğumuz bir yazarı her şeyi biliyor saymak bizim eksikliğimizdir.

Videolarını takip ettiğimiz bir hocayı, hatibi mutlak doğruların tercümanı saymak bizim şark uyanıklığımızdır.

Manevî rehber olarak bellediğimiz bazı şahısların dilinde Kur'an'dan ayetler olmasına rağmen kendine bile rehber olamayacak kadar Kur'an cahili olduklarını fark edememek aynı şekilde bizim faruk olamayışımızdandır.

Siyasal açıdan lider görüp yaslandığımız kişilerin değişip dönüştüğünü analiz edememek bizim öngörü körlüğümüzdendir.

Yani işin sonu ninemizin kulağımıza fısıldadığı sihirli cümleye gelip dayanıyor.

Yüke yığıyoruz.

Başkasına yığdığımız bu yükü kendi üzerimize almak erişkin olmanın gereğidir.

Hesabı bireysel olarak vereceğimiz bilgisini içselleştirmekle alakalıdır.

Karşıtlık üzerinden düşünmek yerine çelişkilerimize odaklanıp çözümlemekten başka çaremiz yok.

Ya Selam!