Bir toplumun karakterini değer yargılarını, ahlak anlayışını, adalete, eşitliğe verdikleri önemi her türlü tavır ve davranışını o toplum da yaşayan halkın seçtikleri yöneticilere bakarak anlayabilir çıkarımda bulunabilirsiniz

Bir toplumun karakterini değer yargılarını, ahlak anlayışını, adalete, eşitliğe verdikleri önemi her türlü tavır ve davranışını o toplum da yaşayan halkın seçtikleri yöneticilere bakarak anlayabilir çıkarımda bulunabilirsiniz . Bu durumu Türkiye üzerinden değerlendirirsek , Türkiye halkının çoğunluğu iktidarda kim varsa sorgusuz sualsiz ona uyar, ona benzer. Bu anlamda devlet başkanlığını ele geçiren kişi her kim olursa olsun, itaat şarttır geleneği hakimdir. Bu geleneksel düşünce yapısından kaynaklı haksızlıklara karşı isyana durmuş kitleler göremezsiniz. Tam aksine elinde var olan bir takım materyali ve statüyü kaybetmemek yâda yeni kazançlar elde etmek için derin bir sessizliğe gömülü bazı halk tabakaları dikkat çekmektedir. Buna dini argümanda haksızlık karşısında susmak denir.

İslam ve diğer semavi dinlere baktığımız zaman bu dini öğretiler, hep yaşadıkları toplumdaki kargaşa, haksızlık, eşitsizlik, adaletsizliğin kol gezdiği toplumlarda şaha kalkmıştır. hz İbrahim putları kırdı, Hz Musa asasını yere attı, Hz Muhammet Hira’ya sığındı ve aldıkları ilahi mesajı yaşadıkları topluma haykırdılar. Karşılarındaki zalim sultanlara karşı İsyana durdular. Onların etrafına saf tutanlar ise yüreğini eline almış, tüm dünyalık menfaatleri eliyle itmiş, haksızlığa dur demek için şaha kalkmış çağların kahramanları oldular.

İlahi çağrı kendini bu şekilde var ederken, bu mesajlardan yıllarca sonra bu mesajın savunuculuğunu bir devletin gücünü eline alarak yapmaya çalışanlar ise dini öğretileri kullanarak kendilerini meşrulaştırmaya ve dinin sembolik gücünden yararlanarak iktidarlarını sağlamlaştırıp halkı biat etmeye davet ediyorlardı gizli yâda açıktan. İtaat yâda biat etmeyenler dışlanıyordu. Temel insani haklarına ulaşması engelleniyordu, tehdit ediliyordu. Ellerinde tutukları devletin gücüne dayanarak, gücü ele geçirmiş bir insanın, varoluşunu tamamlaması egosunu yüceltmesi için dinin kutsiyeti, halkın gücü kullanılıyordu. Bu durum kaynağını tarihi derinliklerden almaktadır. Bir nevi toplumun genlerine işlemiştir. Genetik kodlara işlenmiş olan bu gerçeklik tedavi edilmezse daha yıllar boyunca nesillerce devam edecek gibi duruyor.

Bu anlamda, Türkiye toplumuna baktığımız zaman, izledikleri dizi filmler de bile bu bahsedilen durumun nasıl etkili olduğunu görüyoruz. Örneğin kurtlar vadisi filmini izleyip kendine uyarlayan dizi karakterleriyle özdeşleşen hatta bir bütün olan siyaseti, toplumsal gerçekliği bu ve benzeri diziler üzerinden değerlendiren az düşünen fakat çok fazla eylemde bulunan rahatına düşkün, ergen ve serseri tiplerin yansımasını görmekteyiz. Bana yöneticini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim uyarlaması da bu ve benzeri toplumsal zaafları düşününce tahayyülümde oluştu. Evet, yaşadığımız bu toplumda taklitçi, derinliği ve adaletli bir duruşu olmayan, güce tapan güçsüzü ezen, narsist insanların sayısı arttı ve kitleleşen davranış bozuklukları had safhaya yükseldi.

Toplumda, kendi egosunu yükseltmek için karşısındakinin onurunu, edindiği kapitalist sermayeye, siyasi statüye güvenerek hiçe sayanlar çoğaldı. Varsa yoksa kendi ailesi, kendi benliği ve nefsi diyen torpilci tipler zuhur etti. Yöneticilerin toplumdaki duruşu, etkisi bu tipleri çoğalttı meşrulaştırdı. Aslında bu tipler hep vardı. Sadece vitrin değişti, geçmişte seküler laik dünyevilik maskesi kullanılarak yapılıyordu. Şimdi ise haksızlıklarını kapatmak ve meşrulaştırmak için dindar, muhafazakâr, maskesi kullanılıyor. Özetle bizim yaşadığımız bu ülkede insanlar yaşadıkları zamanın yönetimi kimin elindeyse onu güç olarak görürler ve ona itaat ederler. Yeri geldiğinde haksızlık yapacak kadar zulmedici, şirazesini kaybeden, yerine göre de mümin, müşfik olabilen bir tür çıkarcı topluluk.