YGÖ’NÜN PEDAVRASI ÇIKMIŞ DİLİ

(MEDYA PAZARINDA DEFOLU TÜRKÇE – 91)

Hemen söyleyeyim ki Yekta Güngör Özden'in ağzındaki konuşma uzvunu değil konuştuğu lisânı kasdediyorum. Yâni Türkçesini...

Aslında Yekta Güngör Özden'in "ağzındaki dil" de benim için pekâlâ bir yazı malzemesi olabilir. Şurada burada konferanslar veren ve TV'lere çıkıp konuşan bu amcamızın dilinde de birtakım sıkıntılar olduğu belli. Hazretin telâffuzu kolay kolay anlaşılmıyor. Açın bir konuşmasını, dinleyin, ne demek istediğimi anlarsınız. İster göz kesilin ister kulak kesilin, kaval dinleyen koyun gibi oluyorsunuz sonunda...

Kuş kadar canı olan bu diksiyonun masaya yatırılması lâzım... Meselâ bâzı seslerin mahreçleri zayıf... Konsonların çoğu püf desen uçacak. Onda muhtemelen "atlama (slovenly speech)" denen kusur da var. Hem "hece sınırı (syllabie limit)" adı verilen noktalarda zorlanıyor da olabilir. Yâhut meselâ seslerin "gerilme (tension)" safhaları tamamlanmıyordur belki... Neyse, dediğim gibi, bunlar başka bir yazıda ele alınabilir.

Yekta Güngör Özden'in konuşma dilini bir kenara bırakalım ve şimdi onun yazı diline bakalım...

***

Sözcü gazetesinin 27 Nisan 2017 târihli nüshasında YGÖ’nün Yakınmalar” başlığı altında bir yazısı vardı. Bu yazının birkaç cümlesi bile beni yordu. Bakın şunlara:

"Demokrat Parti'nin Adalet Bakanı Hüseyin Avni GÖKTÜRK döneminde yaptığı 'tasfiye' yargıyla oynamanın sakıncalarına nasıl neden olmuşsa, AKP iktidarının yargıya yaklaşımındaki partizanlıkla öyle sonuçlar verecek görünümündedir..."

Şimdi söyleyin: Bu cümle(!)ye göre "öyle sonuçlar verecek görünümünde" olan şey nedir? Beyninizi çimdikleseniz de didikleseniz de bu evil tevil, çetrefil ve sefil cümleden net bir cevap çıkartamazsınız. Peki, şu "yargıyla oynamanın sakıncalarına nasıl neden olmuşsa..." nasıl bir ifâde? Off, kafamın turşusu çıktı!.. Hadi -beyninizi çimdiklemekten ve didiklemekten zevk alıyorsanız- siz devâm edin...

***

"Yargı ulusal namus, ulusal onur, ulusal bağımsızlık, ulusal esenlik ve bireysel özgürlüktür. En sağlıklı ve en etkin güvencedir. Bu alandaki bozulma, en tehlikeli toplumsal sayrılık (hastalık) ve en zararlı yıkımdır."

"Öz Türkçe" işgüzarlığında -bana göre- Ahmet Necdet Sezer'in pabucunu dama atabilecek sözler bunlar... (Tamam, bunu söylerken pek iddiâlı değilim. Ama sıkı durun!) Aynı zamanda bir şâir olan -o kendisine belki "ozan" diyordur- Yekta amca, şu mısrâlarıyla ANS'yi sollamıştır bence:

"Ne aymazlık, bağnazlık / Tüze en doyurucu güvence...”

Bu Türkçe pedavra gibi mi, yoksa kadavra gibi mi, bilemedim ben...