Dışarısı çok soğuk…

Dışarısı çok soğuk… Hava yine kül rengi. Sıcak yuvamızdan kasımpatıları seyrederek hep beraber sonbahara veda ediyoruz. Yakında kış kapımıza dayanacak. Rabbim evsiz barksız fakir fukaralara, garip gürebalara yardım etsin. Sokaklarda yine bilindik görüntüler; Dilenenler mendil satanlar, trafik yoğunluğuna aldırmadan üç kuruş için arabanın camını silen çocuklar, çöp kutusundan yiyecek arayan insanlar, soğuk kış gününde evsiz barksız, aç susuz kalan yetimler…

Çok ayıp hiç yakıştıramadık kendimize bu tabloyu değil mi? İyi de zaten bizler suçlu değiliz ki.! Bütün suç bu ezilmiş yetimlerde.! On sıfır yenik başlamışlar ya bu hayata, iyi işte vur abalının sırtına… Onları suçlanmayı itip kalkmayı artık mubah saymışız kendimize.. Onlarda alışmışlar aslında bu haksız iğrenç duruma, itirazda etmiyorlar artık, yorulmuşlar kendilerini anlatmaktan… Çünkü onlarda biliyorlar ki eksikler, ezikler, yetimler…

Evet yetim olmak zor iştir vesselam.. Babasız kalan çocuklara diyorlardı değil mi yetim diye ..Elbette her insan için babasız kalmak zordur. Hele hele hiç gelmeyecek olanı beklemek daha da zordur. Çöl ortasında sanki kar tanesini beklemek gibi bir şey.. Yetimleri hızla çoğalan bir dünyada yaşıyoruz. Beş yüz milyondan fazla yetim var şu soluk aldığımız zalim dünyada. Birçoğu da İslam coğrafyası üzerinde sahipsiz ve korumasızlar.. Savaş, terör ve işgaller yüzünden yetim kalmışlar. Afet, yoksulluk, açlık ve hastalıklar da cabası...

Eğer Müslüman çocuğu bir yetimsen ve hala soluk alıyor da yaşıyorsan işin çok gerçekten zor be dostum… İnsan kaçakçılığı, çocuk askerliği, çocuk işçiliği, organ mafyası, madde bağımlılığı, suç örgütleri, fuhuş ve dilenci şebekeleri açmışlar ağzını hep seni bekliyorlar… Hele hele sivil toplum kuruluşu kisvesi altında faaliyet gösteren sömürgeci misyoner kuruluşların kucağına düştü isen vay haline.! Dinini bile şapadanak değiştiriyorlar.. İslam karşıtı olmana ise biraz daha zaman var.. Üzgünüm ama gözyaşınla banyo yapmanı gerektirecek bir haber daha sana… Almanya'da çoğu çocuk dokuz bin Suriyeli yetim mülteci kardeşin kayıp.! Öyle hemen dokuz bin insan kaybolur mu deme..! Bizim vurdumduymaz, uyuşuk, sünepe gezegende oluyor işte…

İnsanlığın kılık değiştirdiği, zulmün şahlandığı, kalplerin kas katı kesildiği bu çirkef dünyada, aslında öyle pekte boynunu karartmana gerek yok..! Elbette anne babanın vefatı herkes için zor ve hüzün veren bir durumdur. Hele anne babaya en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde onları kaybetmek tarifsiz bir sıkıntı, dayanılmaz bir acıdır..

Lakin bak sana şimdi güzel haberlerim de var. Biliyorsun bizler hem yetim hem de öksüz bir Peygamberin ümmetiyiz. O daha henüz dünya ya teşrif etmeden babasını, altı yaşına geldiğinde de annesini kaybetmiştir. Bilemiyoruz, Âlemlerin Rabbi, Sevgili Peygamberimizin, anne ve babasından yoksun bir halde büyümesini murad etti belki de.. Ya da Resûlü’nü sadece kendi terbiyesinde yetiştirmeyi, ana babaları dahi olsa kimsenin minneti altında kalmamasını istemiştir bilemeyiz…

Üzülmeyin o zaman be dostlar! Karnı doyan bir yetimin tebessümü, cennetin kapılarını açan anahtar olurmuş. Onlara uzanan şefkatli ele asla ateş dokunmaz, onları barındıran evde, bereketten mahrum kalmazmış. Hem peygamberimiz yetimlere babalık yapanlara cennet vaat etmedi mi? Sevgili Peygamberimiz; “Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır” buyurmuştur. Kâinatın efendisi yine bir başka hadisi şerifte; “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle (işaret parmağı ve orta parmak gibi) yan yana bulunacağız” hadisiyle yetimlerin korunmasının ve onlara sahip çıkılmasının mükâfatını bildirmiştir. Yetimler mevzu bahis olunca her nedense aklıma hep şu kıssa geliverir; Peygamber Efendimiz bir bayram namazından sonra mescitten çıkar evine doğru gider... Tam, çocukların aralarından geçerken, bir çocuğun diğerleri gibi eğlenmediği, hatta duvarın dibine çökerek mahzun bir şekilde onları izlediğini fark eder. Efendimiz, onun yanına gidip, "Yavrum, neyin var, niçin böyle üzgün duruyorsun? Arkadaşlarınla niçin birlikte oynamıyorsun?" der. Çocuk da, babasının Uhud'ta şehit düştüğünü, annesinin başka biriyle evlenince kendisinin dışarıda kaldığını anlatır... Kâinatın Efendisi, çocuğun elinden tutup, başını okşar ve ona bir teklifte bulunur, "Ben baban, Aişe annen, Fatıma kardeşin olsun istemez misin?" Çocuk heyecanla, "Nasıl razı olmam Ya Resulallah" der ve sevinçten havalara zıplar..

Peygamber efendimiz Beşir ismini verdiği çocuğu elinden tutar ve evine götürür. Yedirip içirir, üstüne başına yeni elbiseler alır, giydirir. Karnı tok, sırtı pek olan çocuk bir süre sonra oynayan diğer akranların arasına karışır. Üstelik diğer arkadaşlarından çok daha mutlu ve sevinçlidir. Beşir; "Açtım, doydum. Çıplaktım, giyindim. Yetimdim, Resulullah babam, Aişe annem oldu." der.

Aradan yıllar geçer. Peygamber efendimiz ebed-i aleme irtihal etmiştir. Beşir için için yine ağlıyor ve diyor ki, "İşte asıl şimdi yetim kaldım, işte asıl şimdi garip oldum…"

Bugün itibarı ile Peygamber efendimizin ahlakını ve düsturunu kendisine örnek alan, ümmet adına kaygılanan ve dertlenen Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan’ın ve Müslümanların yükü bir kez daha, kat be kat artmıştır. Dünyanın her tarafında Müslüman evlatları hızla yetim bırakılmaya devam ediliyor. Hoşçakalsız vedalar, gözyaşları ile yazılan vasiyetler yüreklerimizi ta derinlerden parça pinçik ediyor.

Bu gün dünya en büyük mülteci krizlerinden birini yaşarken, Suriye’den ayrılmayan binlerce sivil, Esad ve Rus bombardımanının yanı sıra açlıkla pençeleşerek hayatta kalma mücadelesi veriyor. Yüzlerce çocuğun açlıktan ve bombalardan hayatını kaybettiği bu insanlık dramında, Suriyeli bir kız çocuğunun çizdiği resimle tabutun içinde kendini tasvir ederken, ailesine yazdığı vasiyeti hatırlamakta fayda görüyorum. Ne diyordu yavrucak "Bu benim vasiyetimdir. Canım annecim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki: O açlıktan öldü... Ve sen abiciğim! Sakın üzülme; ikimiz birlikte, ’Biz açız!..’ dediğimizi hatırla. Ey Ölüm meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık Cennette bolca yemek yiyeyim… Çünkü ben gerçekten çok açım. Ve ey ailem! Benim için sakın korkmayın. Ben sizin yerinize de Cennette yiyebildiğim kadar çok yemek yiyeceğim"…

Ve yine hatırlarsınız bir başka vasiyette merhum Aliya İzzetbegoviç’ ten gelmişti. Aliya yetimlerini Erdoğan’a emanet etmiş ve vasiyetinde "Dualarımız sizinle. Bu topraklar Osmanlı bakiyesidir. Bosna'mı koruyun, Bosna'ma halkıma sahip çıkın. Onlar size emanet" demişti.

AB ülkelerinin, İran’ın ve ABD’nin yıllardır besledikleri ve üzerimize saldıkları hain PKK’lı teröristler, binlerce fidanımızı şehit ederek küçücük yavrularımızı henüz daha kundakta iken yetim bırakmışlardır. Daha dün Mardin’in Derik ilçesindeki saldırıda şehit düşen Derik Kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk’ün cenaze namazını babası Asım Safitürk kıldırdı. Acılı babası ‘’Bayrağı, bayrak yapan üstündeki kandır. Vatan, uğurunda ölen varsa vatandır. Benim can parem görevi başında şehit oldu’’ dedi. Şehidimizin de şimdi iki çocuğu yetim kaldı. Cenaze töreninde Şehit kaymakamın 3 yaşındaki oğlu Asım Eren, annesi Ayşegül Safitürk'e "Babamı göremiyorum anne babam nerede" diye sordu. Annesi ise tabutu işaret ederek "Baban tabutta oğlum"cevabını verdi.

Neden hep babalar ölüyor ki?

İyi de anadan da baba olmaz.!

Ne yani şimdi ben yetim mi oldum?

Bakmayın ne olur bana öyle..

Yetim dedikleri de ne ki?

Neredesin baba..?