Birinci dünya savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması, 19. yüzyıl boyunca izolasyon politikası izleyen Amerika'nın bu politikasını devam ettirmesiyle 19. yüzyılda Avrupa düzeni çerçevesinde dünyada sömürgeci ve yayılmacı politika izleyen, kendilerini üzerinden güneş batmaz diye niteleyen, İngiltere;  20. yüzyıl ortalarına kadar savaş sonrası kurulan uluslararası sistem içinde, Milletler Cemiyeti çerçevesinde  başat rolünü ve belirleyiciliğini sürdürdü.

Birinci dünya savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması, 19. yüzyıl boyunca izolasyon politikası izleyen Amerika'nın bu politikasını devam ettirmesiyle 19. yüzyılda Avrupa düzeni çerçevesinde dünyada sömürgeci ve yayılmacı politika izleyen, kendilerini üzerinden güneş batmaz diye niteleyen, İngiltere; 20. yüzyıl ortalarına kadar savaş sonrası kurulan uluslararası sistem içinde, Milletler Cemiyeti çerçevesinde başat rolünü ve belirleyiciliğini sürdürdü.

İkinci dünya savaşından sonra iki kutuplu bir dünya sistemi kuruldu. Egemen güçler olan Amerika ve Sovyetler Birliği öncülüğünde kurulan, adına daha sonra soğuk savaş dönemi denilen, Birleşmiş Milletler çerçevesinde adaletsiz ve sömürgeci, acımasız ve katliamcı bir uluslararası sistem devreye sokuldu. İngiltere tarihi rolünü burada Amerika'ya devretti. Bu sistemde nükleer ve dehşet dengesine dayalı iki güç, korkuyla dünyayı kamplara ayırdı ve fütursuzca sömürdü. Çünkü 15 üyeli BM Güvenlik Konseyine 5 daimi üyelik sistemi getirilmiş, daimi üyelerin oy birliği ilkesi getirilerek daimi üyelerden birinin veto yetkisini kullanması halinde bağlayıcı kararların alınamaması sistematiği hayata geçirilmiştir. İkinci dünya savaşından sonra kurulan iki kutuplu uluslararası sistemin kurumları ise 1945'te kurulan BM ve sonrası dönemde kurulan IMF, DB, NATO, OECD, DTÖ...dir. Doğu bloğunda ise Varşova paktı ve diğer paktlar kuruldu. Kısaca bu sistem ve tüm kurumsal yapılar, egemenlerin ve emperyalist devletlerin çıkarlarını koruyan, adaletsiz, anti demokratik, geri kalmış ülkeleri borç batağına sürükleyen, sömürgeci ve soykırımcı, Kuzey ve Güney arasında gelir dağılımı adaletsizliğine yol açarak dünyanın güneyini açlığa ve sefalete sevk eden acımasız, vahşi ve barbar bir sistematiktir.

İki kutuplu uluslararası sistemle ilgili belirtilmeden geçilmemesi gereken bir başka husus, kültür emperyalizmi ve kültürel yayılmadır. Dünyanın hakim kültürle boğulmasıdır. Yayılma konusunda hakim kültürün kullandığı 4 ana aparat vardır ki, dünya milletlerinin buna karşı koyması mümkün değildir. Bunlar futbol, müzik, televizyon ve sinema/dizidir. Bu dört ana bakanlık adeta dünyayı yönetiyor, soykırımcı hakim kültürü dünyaya enjekte ediyor, dünya milletleri de buna dur diyemiyor.

1991 Aralık ayında Sovyetler Birliğinin (S.S.C.B.) dağılması iki kutuplu dünya sisteminin yıkılması, doğu bloğunun çökmesi, ABD öncülüğündeki kapitalizmin zaferini ilan etmesi, tek kutuplu bir dünya sistemine geçilmesi vb. sonucunu doğurdu. Özellikle 1980'ler ve 1990'lardan sonra dünyada teknolojinin gelişmesiyle birlikte ulaşım ve haberleşme, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması dünyayı küçük bir köy haline dönüştürdü. Dünyanın bir ucundaki bir olar diğer ucunu etkiler, dünyadaki her şeyden herkesin haberdar olduğu bir duruma gelindi. Sosyalist ve komünist tehdidinin ortadan kalkması nedeniyle hakim bloğun güvenlik kurumlarında yeni tehdit değerlendirmeleri ve tanımlamaları yapıldı. Yeni tehdit ya da tehditler İslam Dini, İslam toplulukları, aşırıcılık(Fundamentalizm), terörizm, mikro milliyetçilik, bölgesel etnik çatışmalar, büyük nüfus hareketleri (göç), çevre felaketleri ve büyük doğa olayları, iklim değişikliği, açlık, salgın hastalıkları vb. konulardır. Burada globalleşme veya küreselleşme tek kutuplu yeni uluslararası sistemde çok ciddi bir kavram veya olgu olarak karşımıza çıktı. Küreselleşme, dünyanın küçülmesi, sınırların kalkması, 1995'te kurulan DTÖ ile birlikte ticaretin geliştirilmesi gibi karşı konulmaz, süslü ve cici kavramlar hakim bloğun ya da aktörün dünyayı sömürmek için yoğun bir şekilde kullandığı aparat ya da araçlarlar oldu.

Bu bağlamda değinilmesi gereken bir başka husus da hakim blok ve aktör tarafından ikinci dünya savaşından sonra ve soğuk savaş döneminde yoğun bir şekilde kullanılan ve işlenen, Sovyetlerin çökmesi sonucunda tek kutuplu dünya düzeninde de devam eden, dış politika hedeflerine (Milli stratejik hedefler) ulaşmak amacıyla uluslararası ilişkilerde demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, barış ve güvenlik vb. kavramların araç olarak kullanılmasıdır. Ancak katliam ve soykırımlar, dünya kaynaklarının hunharca iç edilmesi şahane!...

Saygı ve selamlarımla…

Devamı gelecek.

23/04/2020

Zeki ÖZDEMİR/ANKARA

İstiklal Gazetesi Köşe Yazarı