Kûtü’l-ʿamâre zaferinin yüzüncü yılı dönemi münasebeti ile yurt içinde ve dışında bir çok program yapıldı.

Kûtü’l-ʿamâre zaferinin yüzüncü yılı dönemi münasebeti ile yurt içinde ve dışında bir çok program yapıldı. Bu programların bazılarına devletin başı yani cumhurbaşkanı, başbakan ve genel kurmay başkanı da katıldı veya bir çoğuna da mezkur kurumlar katkı sağladı. Kutü’l-amare savaşının 29 Nisan’da vuku bulması münasebetiyle programlar bu günlerde yoğunlaştı. Ancak yazılı ve sözlü medyada Kutü’l-amare programları 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk bayramına alternatif olarak lanse edilmekte; hatta bu kesim fütursuzca ve gerici bir zihin dünyası ile “laik Cumhuriyetin “Eski Türkiye” diye kötülendiği, reddedildiği, ve gözden çıkarıldığını pompalayıp,“Yeni Türkiye” projesinde tarih felsefecisi Eric Hobsbawm’ın “gelenek icadı” tezi üzerinden arayışlara girildiğini iddia etmektedirler. Öyle ki bu kesim Çanakkale savunmasından Sarıkamış faciasına kadar açılan yelpazede, Cihan Harbi “yatağı”ndan beslenen, amaAtatürk önderliğindeki İstiklâl Harbi’ne de mesafeli bu gelenek icadı arayışlarına en son Kutü’l-Amare muharebesi eklendiğini iddia etmektedirler. Bu olay hala bu kesimin dünyanın nereye gittiğini göremeyip kör bir ideoloji içinde kıvrandığını ve 20. yüzyılın parametreleri üzerinden dünyayı okumaya çalıştıklarını göstermektedir. Hatta bu kesimin tarihi bilgileri de ne yazık ki sığ görünmektedir. Öyle ki Türkiye NATO’ya girinceye kadar bu zafer orduda kutlanmakta idi.

20. yüzyıl başında ulus devletlerinin inşa sürecinde tarih paradigması bu yapılanmaya uygun olarak inşa edilmişti. Ancak ne Türkiye ne de dünya 20. yüzyılın başında olmayıp soğuk savaş sonrasında özellikle bu paradigmaya alternatif çoğulcu ve katılımcı bir paradigma gelişmiştir. Aslında küreselleşme bir çok konuda değişimi zorladığı gibi buna bağlı gelişen devlet politikalarını ve tarih yaklaşımında da yeni bir konsepti zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin de iç ve dış dinamiklere bağlı olarak tarih paradigmasını gözden geçirmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Kutu’l-amare zaferi dışa açılan, kabuklarını kıran, tarihiyle barışan ve kültürel mirasına sahip çıkan Türkiye için ayrıca donmuş statükocu sistemlerin kırılma yaşadığı bir süreçte, ortak tarihi değerlerimizi öne çıkarma noktasında son derece önemlidir. Ancak yalnız bizim kutladığımız bir zafer olmaktan çok zaferin vuku bulduğu coğrafyadaki yaşayan Müslüman kardeşlerimizin de hatta bütün Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Müslümanların bir zaferi olarak kutlamak gerekmektedir. Ortadoğu’da emperyalist güçlerin kolonyal dönemde oryantalist bir bakış açısı ile inşa ettikleri tarih paradigmasının değişmesi başka türlü nasıl mümkün olacaktır. Bu tür ortak değerlerin hep beraber kutlanması surda gedik açılmasına zemin hazırlayacaktır.

O halde nedir Kut zaferi:

Birinci Dünya Savaşı başlayınca İngilizler hem petrol yataklarına yakın olmak hem de Hindistan yolunu güvence altına almak için burada yeni bir cephe açtılar. Bir başka plan da Ruslar tarafından açılan Kafkas Cephesi’ne kadar uzanmak ve Osmanlı topraklarına doğudan girebilmekti. Rus ve İngiliz generaller 1915 Noel Yortusu’nu Bağdat’ta kutlamayı planlıyorlardı. Ancak “Hasta Adam” inanılmaz bir direnişle Bağdat’ın 30 km yakınında Selman-ı Pak kasabasında İngilizleri durdurdu. Burada 30.000 askerini kayıp eden General Townshend komutasındaki İngilizler Bağdat’ı almaktan ümitlerini keserek üç tarafı nehirle çevrili müstahkem Kûtü’l-ʿamâre kasabasına çekildiler.

4 ay süren kuşatma sırasında İngilizlerin yardım ulaştırma çabaları Osmanlı kuvvetleri tarafından engellendi. 21- 22 Nisan 2016 tarihinde yapılan IV. Felahiye Muharebesinde de başarısız olan İngiliz General Percy Lake, teslim görüşmelerinin başlatılması için emir verdi. Türk generali Halil Paşa ile Generali Townshend arasındaki görüşmeler sonucu 2 milyon sterlin tazminat ödenmesi karşılığında teslim protokolü 29 Nisan 2016 tarihinde imzalandı. Kılıcını teslim eden Townshend’e Halil Paşa kılıcını hediye etmek inceliğini gösterdi. Bu savaşta 6 general, 481 subay, 13.309 İngiliz askeri Osmanlı kuvvetleri tarafından teslim alındı. General Townshend, kendi isteği üzerine İstanbul’a gönderildi ve Büyükada’da bir konakta göz hapsinde tutuldu.

Böyle bir zafer ne yazık ki Arap Tarih kitaplarında yer almadığı gibi bizim 10 sınıf Tarih kitabında ise“Basra Körfezi’ne asker çıkaran İngiltere, Kut’ül Amare Savaşı’nda Osmanlı kuvvetlerine karşı yenildi. Ancak daha sonra gelen kuvvetlere karşı Osmanlı birlikleri başarılı olamadı. 1917’de Bağdat’ı işgal eden İngilizler ilerleyerek Kerkük’ü de ele geçirdi” şeklinde yer almaktadır. Bu oryantalistçe bir bakış değil de nedir? Halbuki bu savaşta İngilizler her bakımdan Osmanlı kuvvetlerinden daha güçlü olmalarına rağmen yenildiler. Bu hiç beklemedikleri yenilgiden sonra İngilizler “fitne” silahını daha etkin kullanarak Hicaz’da Şerif Hüseyin’in ayaklanmasını sağladılar. Böylece 1917 Şubat ayında Kûtü’l-ʿamâre düşmanın eline geçti.

“Unutulan Zafer” veya “Unutturulan Zafer” Kûtü’l-ʿamâre, İslamın, ümmetin ve bu değerlerle hem hal olmuş Türk milletinin önemli bir zaferdir. Çanakkale ve Sakarya gibi zafer abidelerinden birisidir. Bu büyük zaferin 100 yılı anısına şehitlerimize ve ebediyete intikal eden bütün gazilerimize rahmet niyaz eder, yazıma üstadın şu mısraları ile son veriyorum

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes


Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es...