Ekonomik gelişmeler açısından bakıldığında gerek ülkemiz adına gerekse dünya adına tarihi bir süreçten geçiyoruz. Pandemi süreci ve sonrasında, bizimle beraber tüm dünyadaki merkez bankalarının bilançolarındaki kat kat büyümelerle birlikte kuzeydeki savaşın çıkışı sonrası tam anlamıyla patlak veren enerji-enflasyon krizleri tam manasıyla dünyanı yörüngesinden çıkarmış durumda.

Ekonomik gelişmeler açısından bakıldığında gerek ülkemiz adına gerekse dünya adına tarihi bir süreçten geçiyoruz.

Pandemi süreci ve sonrasında, bizimle beraber tüm dünyadaki merkez bankalarının bilançolarındaki kat kat büyümelerle birlikte kuzeydeki savaşın çıkışı sonrası tam anlamıyla patlak veren enerji-enflasyon krizleri tam manasıyla dünyanı yörüngesinden çıkarmış durumda.

Enflasyon krizini hepten derinleştiren enerji sıkıntısını tüm dünya ile birlikte en şiddetli manada bu kış yaşayacağız. Yakın zamanda İTO Başkanı Şekib Avdagiç, fiyatı 1.300 dolarlara çıkan doğal gaz fiyatların 3.000 dolara çıkabileceğini ifade etti. Daha da kötüsü "Birincisi yakıt bulabilecek miyiz, gaz bulabilecek miyiz? İkincisi bulursak bile parasını ödeyebilecek miyiz?" diyerek bizi bekleyen senaryoların ne kadar keyifsiz olduğunu daha iyi anlamamızı sağladı.

"Parasını ödeyebilecek miyiz?" kısmı ülkemizin döviz darboğazına ciddi bir işaretti. Daha önceki yazılarımda ifade ettiğim üzere BOTAŞ 2021 yılında kullandığı kadar dövize 2022 yılının sadece ilk üç ayında ihtiyaç duyacak seviyeye geldi. Bu gerçekten oturulup ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir veriydi.

Aralık ayında yaşanan kur krizine kadar serbest piyasadan dolar alan BOTAŞ'a malum kriz sonrası kurları zıplatmasın diye Merkez Bankası'ndan aylık 3-4 milyar dolar civarı döviz satışına başlanmıştı. Kışı atlattık lakin birkaç gün önce gelen bir haber artık bambaşka bir yola girildiğini habercisi oldu.

"BOTAŞ, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımı için Deutsche Bank'tan 929 milyon dolar tutarında kredi aldı... "

BOTAŞ tabiki daha önce de kredi kullanmıştı. Fakat bu krediler yurt içi bankalardan alınmıştı. 6-9 kargoluk (LNG gemisi) alım için kullanılan bir kredi üzerine konuşuyoruz. Geçen sene toplamda yaklaşık 75-80 kargoluk alım yaptığımızda yola çıkarsak önümüzde bizi bekleyen çukurun derinliğini tahmin etmek daha da kolay olur diye düşünüyorum. Üstelik Eylül sonrasından itibaren kış sonuna kadar kesintisiz artması beklenen fiyatlarla...

Kredi Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, İsviçre, Singapur ve İngiltere'deki tedarikçilerden sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) satın almak için kullanılacak. Finansmanın amacının Türkiye'nin Rus doğalgazına bağımlılığını azaltmak olarak açıklanıyor. Geçen sene 60 milyar metreküp doğalgaz kullanan ülkemiz için bu ve benzeri enerji kredilerinin, özellikle de Hazine garantili kredilerin daha da artacağı kesin.

Evet, Eylül'den sonra çok daha ciddi hissedeceğimiz bir krizler karması ile karşı karşıyayız. Bazı sosyal medya paylaşımlarında altın rezervlerinin kullanılacağı ve bu sayede biraz rahatlayabileceğimiz hususunda iddialar var. Tüm dünyanın gelen büyük buhran ihtimali karşısında altın topladığı bir dönemde böyle bir işe girmek akıl karı değil; ki hepsini kullansak bile 688 bin ton civarı olan bu altın rezervi yaramıza derman olmaz, karşılığı olan 38 milyar dolar ihtiyacımıza yetmez. Türkiye'nin kısa vade için bile 150 milyar dolardan fazla para lazım.

Bir başka söylenti de Arap dünyasından büyük bir paranın geleceği hususunda cereyan ediyor. Ne için gelecek bu para? Ne kadar gelecek? Bütün borsanın değeri bile 250 milyar dolar civarıyken sadece borç ödemeleri için ihtiyacımız olan 150 milyar dolarlık ne yatırımı gelecek Türkiye'ye? Makul bir cevap henüz yok.

İhracat rekor kırarken ithalatın da rekor açığı büyüte büyüte rekor kırdığını görüyoruz. Üstelik ithalatın %80'i hammadde ve ara mal konulu. Yani ithalat durduğu an ihracatın devam etmesi imkansız durumda. İthalatın devamı için devasa bir döviz ihtiyacı var.

Daha da kötüsü EUR/USD paritesi eşitlenmiş durumda. Bu da zaten zor olan işleri hepten beter ediyor. Neden mi? Çünkü ihracatı EUR ile ithalatı ise USD ile olan bir ülkeyiz. İhracatımızın parası ithalatımızın parası karşısında zayıflıyor dolar karşısında güç kaybediyor.

"Hasılı Enflasyon + Döviz Darboğazı + Enerji Krizi" hep bir arada ekonomimiz üzerinde zorlayıcı bir baskı oluşturuyor. Tüm bunların dışında ciddi bir küresel gıda krizi beklentisinin yanında göçmen problemlerimiz de mevcut. Bunların hepsi krize çarpan etkisi yapan/yapması muhtemel olumsuzluklar.

İşin tabi bir de dünya boyutu var ki küresel gelişmeler Türkiye'de olan her şey üzerinde ciddi bir çarpan etkisi yaşatıyor. Bir tarafta İngiltere-Çin hattındaki revizyonist Tekno-otokratlar, diğer tarafta ise ABD-Almanya-Japonya hattındaki statükocu Tekno-demokratlar. Küresel rezerv paranın ve dolayısıyla dünya ekonomisinin ve siyasetinin tahtında oturan kralın değişmesine ilişkin hazırlanmış ciddi bir harekatın ve bu darbeye refleksif olarak değil akıl ve bilimle karşı koymaya çalışan tecrübeli bir kralın karşı darbesini hamle hamle izliyoruz.

Peki, ne olacak?

Yaşananlar baştan sonra dünyanın 1 numaralı ekonomisi olan ABD'nin bayrağı Çin'e devredecek oluşunun ya da bu yıkım getirici devirden kurtuluşunun tarihi olarak geçecek kayıtlara. Dolayısıyla yaşadıklarımızın tamamı yeni bir dünya düzeninin sancıları aslında.

ABD ve dünyanın patronu olmasını sağlayan küresel rezerv parası dolar yıllardır kan ve güç kaybederken, aristokrasi ve otokrasi finansının başkenti Londra'nın, bu yüzyıl için yükselişi engellenemez durumdaki Çin'e, Brexit süreci sonrası değişen siyasal ve iktisadi paradigamaları çerçevesinde resmen ve tamamen yüzünü dönerek, yeni bir küresel rezerv para sisteminin (dijital paralar) ortaya çıkışı için geri dönülmez bir ortaklığa girişinin hikayesi aslında her şey.

Türkiye'nin bugün itibariyle tekno-otokratlardan yana bir tavır takınması uzun zamandır dile getirilen "Dünya 5'ten büyüktür" önermesine uygun oluşundan ve son on yıllık periyotta dış politikanın "sabit değişmezler" denkleminde çıkarılıp "ulusal menfaatler" denklemine yerleştirilmesinden ötürü makul ve anlaşılır gözüküyor.

ABD dolarının içinde çırpındığı durumu göz önünde bulundurduğumuzda bu yakınlaşmayı doğru bir tercih olarak değerlendiriyorum. Çünkü küresel bir rezerv para biriminin savaş olmaksızın değiştiğine tarihte tek bir örnekle bile rastlanamaz. Savaşın konseptinin ne olacağını bilmek şu an için imkansız. Fakat bildiğimiz şey şu ki savaş herşeyi değiştirir, kartları yeniden dağıtır ve statüko dağılınca akıl almaz fırsatlar ortaya çıkar. Bu pencereden bakılarak olaylar okunmalı ve fırsatlar değerlendirilmelidir.

ABD ve doların on yıllardır istismar ettiği küresel düzeninin sonuna gelmiş olma ihtimalimiz çok yüksek. Dünyanın 1 numaralı ekonomisi olma sıfatını birkaç yıl içinde kaybetmesi beklenen bir ülkenin parasının dünyanın rezerv parası olarak kalma şansı da yok. Dolar, yani tüm dünyayı sömürdükleri bu müthiş hayali ihracat ürünü olmadan da ABD'nin ayakta kalma ihtimali tam olarak ifade edecek olursak koskocaman bir SIFIR!

Diğer yandan ABD ise dünyaya, kendi içinde bir doğum sancısında oldukları, dünyaya kısa zamanda çağlar atlatacak kadar büyük teknolojik devrimleri gerçekleştirecek bir süreci başlattıkları, ABD'nin her zamankinden daha da güçlü olacağı hususunda mesajlar vermeye devam ediyor.

Bu iddialarında haklı olduklarına ilişkin ciddi argümanları da var. ABD ve küresel kadrosu gerçekten son on yıldır inanılmaz teknolojik ilerlemeler kaydediyorlar. Tüm dünyayı avcunun içine alan sosyal medya platformlarından, Yeni nesil Hollywood versiyonları dediğimiz ortak kültür insanı oluşturan Netflix, Amazon Prime, Disney Channel gibi sanal dünyalardan Mars'a koloni kurmaya çalışan milyarderlerine kadar ellerinde çok güçlü ekonomik, kültürel, sosyolojik ve psikolojik argümanlar var. Her ne kadar kurdukları sistem sürekli olarak kusur çıkarsa da 80 yıldır devam eden güçlü bir düzenin verdiği rahatlık ve büyük bir tecrübe birikimi ile her türlü mücadeleye hazır olduklarını ilan edip "hodri meydan" demeye devam ediyorlar.

On yıllardır dünyanın büyük bir bölümünü diledikleri yöne gerek kültürel gerek acı güçle sürüklemeyi başaran ve kültürel kodlarını etkisindeki coğrafyalara ilmek ilmek işleyen, kurulu finans ve ekonomi sisteminin en önemli oyuncuları ile kritik şartellerini ellerinde tutan büyük bir neo-emperyal bir devletin oturduğu tahtı sessiz sedasız, gönül rızası ile devredeceğini düşünmek en hafif manasıyla saflık olur.

Dolayısıyla gömlek değiştirir gibi Amerika'yı Çin ile değiştiremezsiniz. Çok şiddetli bir boşanma bekliyor dünyayı.

Olacakların seyrini daha net okuyabiliir hale geleceğimiz bir tarih olarak şimdilik Eylül-Ekim aylarını işaret etmek mümkün. Resesyonun resmilik kazanması ve her büyük resesyon da yaşandığı gibi bir batının devasa borsalarında ciddi krizler yaşanması durumunda işler bir üst seviyeye taşındı demektir. Her resesyon süreci sonrası yaşanan borsa krizlerini bir stagflasyon krizi takip eder. İşler öyle bir hale gelir ki bir bakarsınız birden stagflasyonun kırılması için genişlemeci politikalar devreye alınır ve tüm dünya likidite cennetine dönüşür. Bu hep böyle olmuştur. Fakat bu defa süreç eğer bu adımları takip ederse tam da genişleme makasında tekno-otokratlar rayları kırıp doların hakimiyetini bitirip döngünün bozulmasını istiyorlar.

ABD bunun tabiki de farkında, Çin'in yıllardır altın toplaması, Rusya'nın parasını altına bağlaması, ABD'nin bilanço küçültme ve faiz hamleleri hepsi küresel aktörlerin yıllardır oynadığı ve kaybedenin uzun yıllar bedel ödemek zorunda kalacağı bir satranc müsabakasının en stratejik hamlelerinden.

Burda altın üzerine bir pencere açıp, beklentilerimi destekleyecek birkaç veri daha paylaşalım.

2021 yılında altına ilişkin türev ürünlerin toplamı 100 milyar dolardan az bir büyüklükte seyrederken 2022'nin ilk çeyreğinde bu büyüklük 500 milyar dolara kadar tırmandı. Hasılı altın üzerinde şaşırtıcı bir baskı var. Israrla baskılanıyor ve bir yandan da küresel aktörlerce toplanmaya devam ediliyor.

Diğer taraftan 2020'deki pandemi kaynaklı müthiş parasal genişleme sonrası ABD bankalarındaki vadesiz mevduat toplamı 1,4 trilyon dolardan 4,5 trilyona çıkmış durumda.

Bu para zamanı geldiğinde nereye akacak? Özellikle altıın, gümüş ve diğer baskılaman madenlere. Bir de dönemsel olarak kripto paralara ki o ayrı mesele...

Belirttiğimiz üzere uzun zamandır altı toplayan Rusya ve Çin küresel rezerv sisteminin çöküşüne ilişkin programda ellerinde altınlarla kendi kendine yeter hatta yeni sisteme öncülük edecek çapta altına sahip. Yani mahşer gününe hazırlar.

Küresel rezerv parayı işte bu "kusursuz fırtına" arasında değiştirmeye çalışanların planları şu an için tıkır tıkır işliyor gibi dursa da 1990'lardan beri öngördükleri bu çöküş için hazırlanan ve alternatif çözüm yolları geliştiren ABD'de ve onun eksenindeki başını Almanya'nın çektiği AB de kolay lokma değil.

An itibariyle tekno-otokratlar galibiyeti beklentisi yüksek olsa da neler olacağına dair daha net emareler yukarıda ifade ettiğim üzere önümüzdeki üç aylık periyotta görülmeye başlanacak. Resim netleştikçe yorumlamaya devam edeceğiz...