“İslam’ı İmha Yolunda Döşenen Taşlar” diyerek başladığımız serimize devam ediyoruz. Bu seride buraya kadar kronolojik bir sıra takip ettik. Sıra Diyanet’e geldiğinde önce II. Din Şurasıyla bir Vatikan projesi olan dinlerarası diyalogun Diyanet’in faaliyet kapsamına alınmasından bahsettik.

'İslam'ı İmha Yolunda Döşenen Taşlar' diyerek başladığımız serimize devam ediyoruz.

Bu seride buraya kadar kronolojik bir sıra takip ettik.

Sıra Diyanet'e geldiğinde önce II. Din Şurasıyla bir Vatikan projesi olan dinlerarası diyalogun Diyanet'in faaliyet kapsamına alınmasından bahsettik. Sonra Diyanet'in imza attığı pek çok dinlerarası diyalog faaliyetinden ikisini (Urfa ve Mardin programlarını) misal olarak zikredip sözü Diyanet'te yaşanan bu istikamet bozukluğunun bir nevi tescili mesabesindeki 'Kuran Yolu' adlı sözde tefsire getirerek, onu hazırlayan heyetin başındaki H. Karaman'ın itikadî ihlallerini gündem ettik.

Geldiğimiz bu noktada, bu yazıdan itibaren, adına 'Yeni Diyanet Dönemi' denen bir süreçten bahsedeceğiz.

Ancak buna geçmeden önce yazılarımızda benimsediğimiz usul ve metodla ilgili bir açıklamayı -yanlış anlamaları önleme adına- zaruri görüyoruz.

1- ZARURİ BİR AÇIKLAMA

Bizim, yazılarımızda Diyanet'i gündem etmemizin sebebi, bu kuruma yön veren kişilerin Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas'tan meydana gelen edille-yi şeriyye ile sabit 'akaid ilkeleri'ni ihlal anlamına gelen görüş ve telakkilere kapılmış olmalarıdır.

'Diyanet' demekten maksadımız 'Diyanet Kurumu' değildir; bu kurumu, yasalarda belirtilen kuruluş gayesine aykırı bir şekilde İslam'ın tahrif ve reformuna araç etmeye matuf yönlendirmelerdir.

Yani biz Diyanet'in tüzel kişiliğini değil, bu kurumu yanlışa sevk eden gerçek şahısların tutum ve davranışlarını gündem ve tenkit ediyoruz.

Öncelikle Diyanet'i itikadî, manevi ve milli değerlere ters düşürerek fertlerin ve toplumun sapmasına yol açanların bu yanlışlardan vazgeçmelerini temenni ediyor; ama bu mümkün olmazsa söz konusu yanlışları ortaya koymak suretiyle insanımızın ve milletimizin istikametinin korunması gerektiğine vurgu yapıyoruz. Ve bunun hayati bir hizmet olduğuna inanıyoruz. Hem de insanımız ve milletimizin kimlik ve şahsiyetini korumak adına son derece mühim gördüğümüz bir hizmet.

Diyanet, bu millete dinî hizmet vermek için kurulmuştur.

Milletin kahir ekseriyeti fetva makamı olarak Diyanet'i görür; onun verdiği fetvaların doğru olduğunu kabul eder.

Bu güveni istismar etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Kuruluş kanununda, Diyanet'in 'İslam dinini doğru olarak öğretmek ve tatbik ettirmek'le görevli olduğu vurgusu vardır.

Buna göre Vatikan'ın Hıristiyanlığı yaymak için devreye koyduğu dinlerarası diyalog projesini faaliyet kapsamına almak, Diyanet'in kuruluş gayesine ters düşen hukuki bir ihlaldir. Nasıl olur da İslam'a hizmet için kurulan bir kurum, Hıristiyanlığa hizmet için sinsice planlanan bir projeyi faaliyet kapsamına alır? Bunu yapanların Allah indindeki veballeri ise bu ihlalle mukayese kabul etmez vahamette ayrı bir boyuttur.

Diyanet ölçüyü korumakla görevlidir. Diyanet çizgisini bozarsa ölçü sapar. Ölçü sapınca millet sapar. İslam'ı batılı oryantalist mihrakların batıl ölçülerine göre anlamaya çalışmak, bu milletin başına gelebilecek en büyük felaket olur.

Bunun neticesinde millet, kimlik ve şahsiyet erozyonuna uğrayacağı için işgallere veya kültürel asimilasyona açık hale gelir. İşte bu durum sonun başlangıcı demektir.

Bu sebeple Diyanet'i 'dinlerarası diyalog' veya 'Ilımlı İslam' gibi batı menşeli, Hıristiyanlığa hizmet eden projelere adapte etmeye çalışmak, fert ve toplumu dünyada hezimete sürükler; ahirette ise ebedî felakete sebep olur.

Okuyucularımızın, meseleye bu zaviyeden baktığımızı, yazılarımızla Diyanet kurumunu hedef almadığımızı bilmelerini arzu ederiz.

Bu bakış açımızın gereği olarak bu kurum bünyesinde milletimize din hizmeti veren, tahrif ve reform faaliyetlerinden uzak, ehl-i sünnet üzere, değerli hoca ve kardeşlerimiz de asla hedefimizde değildir. Onların hizmetleri takdire şayandır.

Bunun da bilinmesini isteriz.

2- MEHMET AYDIN'LA BAŞLAYAN DİNDE REFORM EKSENLİ 'YENİ DİYANET DÖNEMİ'

'Yeni Diyanet Dönemi'nin mahiyetini anlayabilmek için Mehmet Aydın, Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez'in birlikte takip ettikleri istikamet çizgisini anlatmamız zaruridir. Çünkü 'Yeni Diyanet Dönemi' bunlarla başlamıştır.

İrade ve tercih kabiliyeti olmayan bir kurum, kendi kendine sorumlu olamayacağına göre, Diyanet'in son dönemdeki reform eksenli seyir çizgisinde sorumluluk en başta bu üç şahsa aittir. Çünkü Diyanet'e bunların görüşleri hakim kılınmaya çalışılmıştır.

Mehmet Aydın riyasetindeki 'Yeni Diyanet Dönemi', onun görev aldıktan sonra Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez'i acilen toplantıya çağırmasıyla başlar.

Mehmet Görmez, yıllar sonra Diyanet İşleri Başkanı olduğunda verdiği bir röportajda bunu şöyle anlatır:

'Televizyonlardan duyunca 'Hocam hayırlı olsun' diye aramıştım. Hoca, o akşam Polisevinde bizi topladı; 'Çocuklar, 21. yüzyılın Diyanet'i nasıl olur? Bana bir rapor hazırlayın' dedi. 15 gün Diyanet'e kafa yorduk, bir rapor hazırladık. Derken hocanın, Diyanet İşleri Başkanlığı için Cumhurbaşkanı Sezer'e götürdüğü dört isim arasında benim de olduğum haberi çıktı. Bardakoğlu hocamız başkan olunca aradı ve 'Bu işi beraber yapacağız' dedi. Kaçamayacağımı anlayınca da derslere devam etmek şartıyla kabul ettim…' [1]

Bu cümleler, bizim Mehmet Aydın, Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez üçlüsünden Yeni Diyanet'i şekillendiren şahıslar diye bahsederken anlatmak istediğimiz gerçeğin M. Görmez'in ağzından ifadesidir.

Şimdi kısaca, bu şahıslardan ilki olan Mehmet Aydın'ın görüş ve düşüncelerini gündem edelim:

3- TÜRKİYE'DEKİ DİNLERARASI DİYALOG FAALİYETLERİNİN MİMARI MEHMET AYDIN'DIR

Okuyucularımız hatırlayacaklardır; biz M. Aydın'dan II. Din Şûrasını gündem ettiğimiz, 24 Mayıs 2022 tarihli 'Dinde Reform Mahiyetli İki Menfur Toplantı' [2] ve 31 Mayıs 2022 tarihli 'Diyanet'in Yaptığı Dinlerarası Diyalog Toplantıları' [3] başlıklı yazılarımızda bahsetmiştik.

Onlara atfen birkaç hatırlatma yapalım. Daha fazlası için tekrar o yazılara müracaat edilebilir:

Mehmet Aydın 'dinde reform' politikasının fikrî mimarıdır. II. Din Şûrası, Urfa ve Mardin toplantılarında olduğu gibi, reform eksenli şekillenen Yeni Diyanet Döneminde de merkez ve baş konumundadır.

Bakan olmadan önce Ortodoks Patrikliğinden Anglikan Kilisesine kadar birçok kilisenin organizasyonuna katılmıştır.

Türkiye'de tanınması daha ziyade Abant Toplantıları vasıtasıyla olmuştur. F. Gülen, Abant Platformunun koordinatörlüğünü, katıldığı ilk toplantılardan sonra 'cemaate kazandık' dediği M. Aydın'a devretmiştir.

Avrupa'da yaşayan Müslümanları batıya entegre etmenin bir hal çaresi olarak düşünülen 'Euro İslam' fikri M. Aydın'a aittir.

Mehmet Aydın Abant Toplantılarında 'Akılla vahiy çatışırsa akıl tercih edilir' kararının alınması için gayret sarf edenlerin başında gelir.

1999'daki 2. Abant Toplantısında alınan kararları ve Sonuç Bildirgesini, Harun Tokak'la birlikte, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e takdim etmişlerdir.

Onun, II. Din Şûrasında sarf ettiği kan donduran sözlerinden bazılarını bahsi geçen yazılarımızda vermiştik.

Burada özellikle, orada söyleyip sonradan inkar ettiği 'Ben Avrupa'ya gittiğimde kiliseye çok giderim. Büyük zevk duyuyorum' sözünü hatırlatmak isteriz. Ki kıymetli dostumuz Ali Eren Hoca 'Mehmet Aydın ve Diyalog Fitnesi' başlıklı yazısında, toplantıyı takip ederken onun bu sözünü ses kaydına aldığını, fakat M. Aydın'ın bunu bilmediği için inkarda ısrar ettiğini, bir müddet sonra ona elindeki kasetten bahsedip 'İsterseniz size göndereyim' dediğinde nasıl bozulduğunu, sonra göndermesine gerek de kalmadığını, zira şûra konuşmalarının Diyanet tarafından kitaplaştırıldığını ve bu cümlenin o kitap içinde yer aldığını acı bir mizah olarak anlatmaktadır. Bu yazıyı tahkik etmelerini okuyucularımıza mutlaka tavsiye ederiz.[4]

O yazıyı okuyanlar, bu şahsın Kuran'daki açık hükümlere ve akaid prensiplerine meydan okurcasına Hıristiyanların cennete giremeyeceği gerçeğini alaylı bir dille nasıl inkar ettiğini; keza miras ayetleri ve miras hukukuyla ilgili aynı tavrını; ayet ve mütevatir hadislere rağmen 'İslami eserlerde İsa'nın ineceğine dair hiçbir kayıt yok' dediğini ve -sıkı durun- 'Ben Kuran'ın yüzde yirmisine inanmıyorum!' dediğini de ibretle göreceklerdir.

Mehmet Aydın'a yüklenen misyonla ilgili bir de merhum gazeteci Mehmet Oruç'a kulak verelim:

23/24.10.2003 tarihleri arasında; ülkemizde, bölücü faaliyetlerde bulunduğu iddiası ile kapatma davası açılan Alman Konrad Adenauer Vakfının, Armada Otelinde düzenlediği, 'Türkiye ve Avrupa'da Din, Devlet ve Toplum- Dinlerarası Barışçı Bir Ortak Yaşam İçin Olanaklar ve Engeller' konulu konferansa katıldım.

Bu toplantıda 'Dinlerarası Diyalog' projesinin önde gelen temsilcilerinden Prof. Dr. Niyazi Öktem yaptığı konuşmada bu projeye kimlerin destek verdiğini şöyle dile getirdi:

'80'li yıllarda başlattığımız 'Dinlerarası Diyalog' projesinde hayli mesafe aldık. Bu konuda bize en büyük desteği Diyanet verdi. Sayın Başkanın gün boyu aramızda bulunması bunun en güzel ispatıdır. Sivil kuruluşlardan ise destek, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan geldi. Vakfın onursal başkanı Fethullah Gülen Hoca bize büyük destek verdi. Bütün bunların üstünde, Diyalog konusunun Türkiye'deki mimarı, öncüsü Prof. Dr. Mehmet Aydın'dır. Her birine huzurunuzda teşekkür ediyorum.' [5]

Ve bu misyonu teyit niteliğinde şu satırlara da bir göz atalım:

'… Müslümanlar neden 'terör'e başvuruyor? Neden ABD'ye, Batı'ya bu denli düşmanlık besliyorlar? Ona göre İslam, Batılı bir dindi, daha doğrusu öyle olması gerekirdi. Küreselleşmeye uyum sağlamalı, tıpkı Hıristiyanlık gibi liberalizmle gönülden kucaklaşmalıydı. Bu fikirlerinde, ilahiyat bilgisini daha çok Hıristiyan ilahiyatına ve özellikle de Hıristiyan oryantalistlere borçlu olmasının payı büyük kuşkusuz. Nitekim bakan olmadan önce Vatikan'dan İsrail'e, Ortodoks Patrikliğinden Anglikan Kilisesine kadar birçok dini kurumun aradığı, toplantılarına davet ettiği bir isimdi. Özellikle dinlerarası diyalog ve misyoner toplantıları denildiğinde ilk akla gelen hep Aydın oluyordu.' [6]

Fethullah Gülen'in o dönemlerde M. Aydın'a dair söyledikleri de bu şahsı tanımamız için esaslı delil teşkil eder:

(…) Fethullah Gülen, meşhur Abant Toplantıları sayesinde Mehmet Aydın'ın cemaate kazanılmasının ne kadar önemli olduğunu bizzat kendisi söylüyordu. Nevval Sevindi'nin New York'ta kendisi ile yaptığı röportajda Aydın için şu övgüleri diziyordu Gülen:

'Diyalog, toplumsal barış, uzlaşma için önemli bir açılım olan Abant Toplantıları, Prof. Mehmet Aydın gibi yeni isimlerin kazanılmasına vesile oldu. Birçok bağnazlığın aşılmasını kendinden örnek vererek başaran Mehmet Aydın önemli bir figürdü. İslamiyet'i tanımayan sol ve entelektüel çevreler için de bir okul gibi görev yaptı.'

Gülen, Aydın'ın nasıl bir rol üslendiğini böyle anlatıyordu. Zaten çok geçmeden de Gülen, 'dinlerarası diyalog' toplantılarının ve Abant Platformu'nun koordinatörlüğünü Aydın'a devretti.

(…) ABD'de yapılan son Abant Toplantısına katılan Aydın, Washington'un etkili ve yetkili isimlerinin karşısında adeta arz-ı endam ediyordu. [7]

Verilen bütün bu bilgilerden M. Aydın'ın misyonu açıkça ortaya çıkmaktadır.

Müslüman Türk milletinin dinini başkalaştırarak onu batı tipi, tahrif edilmiş, reformist bir din haline getirmeye, Vatikan'ın 'Dinlerarası Diyalog'u, ABD'li Evangelistlerin 'Ilımlı İslam Projesi' doğrultusunda yeniden şekillendirmeye azami gayret gösteren bir şahıstır Mehmet Aydın.

Yeni Diyanet Döneminin mimarı da işte bu şahıstır. Yanına aldığı Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez'le birlikte…

Anlayanlar için her şey ortada…

[1] https://farukbildirici.com/mehmet-gormez/

[2] https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/dinde-reform-mahiyetli-iki-menfur-toplanti/692895

[3] https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/diyanetin-yaptigi-dinlerarasi-diyalog-toplantilari/694322

[4] Yazıya şuradan ulaşılabilir:

https://dintahripcileri.com/mehmet-aydin-ve-diyalog-fitnesi-ali-eren/

[5] Mehmet Oruç, Dinlerarası Diyalog Tuzağı ve Dinde Reform / Diyaloğu Başlatan Kim? Yazıya şuradan ulaşılabilir:

https://kitap.ihya.org/diyalog-tuzagi/konu-377.htm

[6] İslam'da Reform Neden Gündemde? -1, 30 Ekim 2004, Evrensel.

[7] Aynı makale