18-24 Mart arası “Dünya Yaşlılar Haftası” olarak kabul edilmiş olup bu hafta bir takım etkinlilerle kutlanılmaktadır. Aslında kutlama değil de geçiştirme desek daha doğru olur...

18-24 Mart arası 'Dünya Yaşlılar Haftası' olarak kabul edilmiş olup bu hafta bir takım etkinlilerle kutlanılmaktadır. Aslında kutlama değil de geçiştirme desek daha doğru olur.

Bu sene 'Dünya Yaşlılar Haftası' koronavirüs salgının dünyayı etkisi altına aldığı günlere denk gelmesi koronavirüs ile yaşlıların birlikte gündemde çok yer almasına sebep olmuştur. Çünkü, bu virüsün en etkili olduğu kesim yaşlılar ve ölenlerin çoğu da yaşlılardan oluşmaktadır.

İşte böyle bir ortamda 'Dünya Yaşlılar Haftasını' kutlayabilmek ne kadar imkanlı onu bilemem; ancak, Avrupa ve özellikle de İngiltere'de yaşlılardan kurtulmak için koronavirüsün konuşulması üzücü olmanın ötesinde çok vahim bir durumu ortaya koymaktadır. Yani, yaşlılar koronavirüse kurban verilmek istenmektedir.

Şunu ifade edeyim; Avrupa ülkelerinde yaşlılara bakılmıyor demiyorum; ancak, koronavirüsden bağımsız olarak Avrupa ülkelerinde nüfusun yaşlanmasının getirdiği bazı sıkıntıların olduğunu da kabul etmeliyiz.

Bir ülkede yaşlı nüfus oranının genç nüfusa göre artış göstermesi o toplumun geleceği açısından tehlike çanlarının çaldığının en önemli göstergesidir. Ülkemizde de her geçen yıl yaşlı nüfus oranı artış göstermektedir.

Elbette ki, yaşlı nüfusun artmasında sağlık hizmetleri, beslenme gibi refah düzeyini artırıcı etkenlerin önemli katkısı olmakla birlikte doğum oranın düşmesi daha fazla etkilemektedir.

Her ne sebeple olursa olsun yaşlı nüfusun artması özellikle yaşlı bakımında bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Yaşlı bakımı ile ilgili sorunlar bizim gibi Müslüman bir ülkede en az yaşanması gerekirken maalesef bizde de fazlasıyla yaşanmaya başlamıştır.

Doğru ve yanlış olarak nitelendirmiyorum; ancak, yaşlılar ile yakınları arasındaki ilişki Avrupa'da bizim gibi değildir. Bundan kaynaklı '1 Ekim Yaşlılar Günü'­, '18-24 Mart Yaşlılar Haftasının' batı insanında bir karşılığı olmakla birlikte biz de normal şartlar altında bir karşılığı yoktur, olmaması da gerekir.

Maalesef, İslam'dan uzaklaştıkça bizim toplumda da yaşlılar ile yakınları arasındaki ilişkilerin eskisi gibi olmadığı yaşanan bir çok olayla ortaya çıkmaktadır.

Yaşlıların yaşama tutunup kimseye muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmeleri için devlet görevini yerine getirmeye çalışmakta ve yaşlı bakımında üzerine düşeni yapmaktadır.

Ancak, bu durum bir yere kadar yaşlılarımızı mutlu etmekle birlikte yeterli olmayıp dramatik sahnelerin yaşanmasına da neden olmaktadır.

Beş altı ay önce medyada dramatik bir haber yer almıştı. Okulun biri öğrencilerini Darülaceze'ye ziyarete götürür. Öğrencilerden bir tanesi anne babasının 'tatilde dedikleri' babaannesiyle karşılaşır ve şok yaşar, ağlaşırlar! Huzurevleri ziyaretlerinde de buna benzer iç acıtıcı sahneleri görmekteyiz.

Şunu hepimiz bilmeliyiz ki, her insan uzun yaşamak ister ama kimse yaşlanmak istemez. Elbette ki, yaşlılığın getirdiği ağrı, sızı, hastalık, fiziksel değişim gibi bir takım sorunlar insana sıkıntı verse de uzun ömür yaşamak isteyen bu sıkıntılara katlanmak zorundadır.

Allah(cc); 'Kime uzun ömür verirsek biz onun yaratılışını bozar, gücünü azaltır, beli bükük hale getiririz. Onlar bunu hiç düşünmezler mi?' (Yasin, 36/68) Buyurmaktadır.

Yaşlanmayı isteyen her kişi yaşlılıktan kaynaklanan bir takım sıkıntıların olabileceğini kabul etmeli ve Rabb'ine kul olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışmalıdır.

Ayet-i Kerimede ihtiyarlığın getireceği bazı olumsuzluklar açıklamakla birlikte anne, baba ve yaşlılarımıza karşı yapılması gerekenlerin yerine getirilmediği takdirde hem bu dünyada hem de öbür dünyada ceza olarak ağır karşılığı olacağı Allah(cc) tarafından emredilmektedir.

'Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'üf!' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.' (İsra, 23) buyurmaktadır.

Efendimiz Hz. Muhammed (sav); 'Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!' (Müslim, Birr 9, 10) buyurmaktadır.

Eğer kendimizi Müslüman olarak tanımlıyorsak; Elhamdülillah Müslümanız; o zaman bir değil bin kere düşünmeli, ana babamıza, yaşlılarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için hiçbir mazerete yer vermemek üzere azami gayret göstermeliyiz.

Maalesef, İslami hassasiyetlerin zayıflaması bu sorumlulukların yerine getirilmesini de olumsuz etkilemiştir. Müslüman bir ülkede insanların huzurevlerinde kalmak için para vererek sıraya girmeleri düşündürücü, bir o kadar da üzücüdür!