Kişilerin kimliklerini, aidiyetlerini gizlemesini Allahın yaratılışına karşı bir duruş olarak değerlendiriyorum.

Kişilerin kimliklerini, aidiyetlerini gizlemesini Allahın yaratılışına karşı bir duruş olarak değerlendiriyorum. Kendi özünü gizleme düşük özgüven ve düşük öz saygı dan kaynaklı olabiliyor.

Düşük Özsaygı dan kaynaklı olarak oluşan çıkarcı tutum kişilerde elindeki gücü kaybetme korkusuna neden olurken bu durum güce tapınma, güçsüzden nefret etme realitesini meydana getirmiştir.

Bu anlamda Kimliksiz, kişiliksiz çıkarı için her yöne dönebilen kaypak, maskeli tipler maalesef bizim yaşadığımız ülke de biraz fazla; bunun en önemli nedeni ise devrimsel bir hareketle kurulan Türkiye cumhuriyetinin tüm kimliklere bazı inanç ve ideolojilere karşı uyguladığı ötekileştirme yok sayma politikalarıdır.

kimliklere karşı yapılan ötekileştirmeler , yok saymalar bireysel manada travma tik toplumsal anlamda ise patolojik sonucu olan yeni sosyal mantaliteleri gün yüzüne çıkarmıştır.

Bu gerçeklik üzerinden değerlendirmeler yapılırsa; Kaynağı şiddet ve cebire dayanan kutsanmış bir kardeşlik edebiyatına maruz kalmış bir halk. Ve o halkın Dilini, kültürünü, inancını, düşüncesini, aidiyetini tek bir üst kimlik üzerinden bir potada eritmeye çalışan, yaptığı bu durumu kardeşlik sözcükleriyle parlatan, özeleştiri yapmaktan çekinen paranoid derecesinde kuşkucu kurucu bir güç.

Döverek terbiye etmeye çalışan bu güç yıllardır savaşıyor. Birlik, beraberlik vurgusunu ağzından düşürmeyip buna birde dini soslar dökmeyi ihmal etmeden. Halkı olduğunu vurguladığı kardeşleriyle.

Tabi bu durumun muhatabı olarak değerlendirilen Kürt hareketi ve onun silahlı gücü de çeşitli yasadışı ilişkilerde var olmuş fakat istediği hedefe halen ulaşamamıştır. Bu anlamda Kürt hareketi de elini taşın altına koymalı, gerçekleri iyi analiz etmeli, özeleştiri yapmalıdır. Çünkü Binlerce insanın kanı, vebali yıllardır çatışma, şiddet, ölüm den başka çözüm bulamayan, iki silahlı unsurun elinden çıkıyor. Bu anlamda Öncelikle karşılıklı olarak en temel hakların duruşması gerçekleştirilme li ve haklar verilmelidir. Savaşın bitmesi, kanın durması için bu elzemdir.

Kurucu otorite önce kendisiyle hesaplaşmak zorunda uyguladığı tecrit, ötekileştirme ve yok saymalar için. Şiddet, baskı, korkutma stratejilerini kullanarak bir halktan aldıklarını iade ederek. Sebep olunan travmaları tedavi ederek. Açılan yaralar onarılmalıdır.

Bugün AKP yarın başka bir hükümet, bu işi mantığına uygun sonlandırabilir. Her kim olursa olsun Tarihin sayfalarında yerini alacaktır. hakem diye. Okuyanlar bilir İlk kutsal hakem Hz Muhammed idi. Ne yapmıştı peygamber: hacer –ül Esvet i bir örtü getirerek üzerine koymuştu. Bütün kabile reisleri nin iştirakiyle örtüyü kaldırmıştı. Konulacağı hizaya gelince e taşı kendi elleriyle alıp yerine bırakmıştı. Böylece kureyş liler arasında çıkacağı öngörülen çatışmanın önüne geçilmişti. Bu bağlamda Kardeşlik, barış, adalet edebiyatından dem vuranlar bu tarihi olayı inceleyebilirler . Ve günümüz gerçekliğine uygun şekilde uyarlayabilirler .

Özetle günümüzde ki siyasi aktörlerin tutarsız tavırları ve siyasi söylemleri yarım bırakılan sözde kardeşlik barış sürecini başlatıp sonra karşıt eylemlerde bulunmaları inandırıcılıklar ını yitirmelerinde büyük etkisinin olduğu bilinmelidir. Çıkarım için her yol mubahtır siyasi duruşu sağlıklı, ahlaklı bir tutum değil.

Doğal süreci yâda müdahale edilerek oluşturulan tarihi, siyasi, toplumsal süreçleri bu çerçeveden değerlendirirsek ; Zaman değişir, çağlar döner, toplumlar bazen evrilirken bazen devrilir. Devletler doğar büyür ve ölürler. Önemli olan bu gök kubbe altında bir hoş seda bırakmaktır. Yaratıcının ben sizi milletlere ve ırklara böldüm tanışıp anlaşasınız diyen çağrısına kulak asarak o mesaj üzerinden yaşam merdivenlerini çıkmaktır.

Düşünen İnsanların icadı olarak kurduğu toplumlar (devletler)doğup , büyüyüp ölürler. üç aşama sonra tarih olacak devlet sitemleri ve ideolojiler için can almak can vermek ahlaklı ve akılcı bir tutum olmasa gerek. İnsanı, kendi kurduğu sistemin kölesi yapmak,ötekileştirmeyi yasalarla meşrulaştırmak ve o Yasalara sorgusuzca itaat ettirmeye çalışmak bir fani olan fakat tanrılık iddiasında bulunan kibir abidesi nemrutların firavunların işiydi.

Bu minvalde Dün barış diyenlerin bugün savaş demesi. Kardeşlik eşitlik lafzını ağızlarında sakız yapanların bugün şirazesinden çıkarak nefret yüklü eylemlerde bulunma sürecinde olması. Neden? Neden bu fütursuzluk ve tutarsızlık?