Evet sevgili dostlar özellikle baktığımız zaman Vatikan’ın dünyanın pek çok yerinde faaliyette olduğunu ve özel bazı yetişmiş papaz olan ve gizli kimlikle birçok Devlette çeşitli kurumların içine sızan adamları vasıtası ile etkinliğini ve Hıristiyanlaştırma çabasını arttırdığını biliyoruz. Vatikan ile ilgili olan bazı yazılarımda bunları dile getirmiştim. Ayrıca kilit ülkelerde ki gizli Kardinalleri de gayet önem teşkil etmektedir. Ancak Vatikan bunları yaparken karşısında çok önemli düşmanları da bulunmaktaydı. Bu düşmanlarının en büyüğü ve önemlisi ise İlluminati denilen ve tam manası ile hala anlaşılamayan ‘’gizli ateşin hizmetkârları’’ olan teşkilattır. Vatikan ve İlluminati arasında görülmemiş bir savaş vardır.

Vatikan’ın insanları etkileme gücü kuşkusuz hep yüksek olagelmiştir. Dünyada her kıtadan yaklaşık bir milyar insan doğrudan Vatikan kurallarına bağlıydı. Amerika’ya bağlı sadece 300 milyon insan olduğu düşünülürse aradaki güç farkı tahmin edilebilir. Ve bunca insan ruhani olarak tek bir kişiye bağlı; Papa! İnsanlar tarafından kutsal vahye nail olmuş kişi olarak kabul ediliyor. Dünyada ki başka hiçbir insan bu denli büyük bir güce ve etkiye sahip değildir.

İlluminati bir rakip olarak, Papa’nın bu büyük etkisi ile yakından ilgileniyordu. İlluminati de düzenli olarak Roma içine ajanlar yerleştirmiş ve içeri sızmaya çalışmıştır. Ama Vatikan şehri son derece kapalı bir dünyaydı. Üstelik bizzat kendi Devleti tarafından bağımsızlık verilmişti. Kısacası Roma şehri içinde tek başına farklı bir kutsal şehir gizliydi. Buna karşı, Vatikan’ın şehir olarak dış sınırları kesin bir çizgiye sahip değil. Çok gizli KGB belgelerinden de öğrendiğimize göre; 1972 yılında İlluminati’nin KGB içindeki sahip olduğu adamlarından birini, Vatikan dünyası içine büyük bir başarı ile sızdırdığını öğreniyoruz.

Tekrar belgenin son cümlesindeki nokta mühre döndüğümüzde, bu mektubu kaleme alan kişinin KGB içindeki İlluminati ajanı olduğunu hemen fark ederiz. Nihayet, kardeşlik örgütünün bir üyesi Katolik Kiliseyi içeriden fethetmeye başlayabilirdi! Vatikan içine gönderilen kişi, sözde kendi ülkesindeki komünist baskıdan kaçan, anti-komünist görüşe sahip Ukraynalı rahip rolünde bir ajandı. Bu söylem onun hemen Vatikan çemberi içine kabul edilmesini sağladı. Birkaç ay sonra da Papa 6. Paul dahil tüm çevrelerin güvenini kazanmayı başarmıştı. KGB’nin gizli olarak çektiği görüntü de, sağda rahip rolündeki ajan görülüyor. Solda ise Kardinal Villot’un başyardımcısı duruyor. Üçüncü adamsa gerçekte başka bir KGB ajanı. Kuşkusuz o da İlluminati örgütü tarafından yerleştirilmişti. O aynı zamanda Kardinale ulaşmaya çalışan bir ajandı. Kardinal Villot’un başyardımcısı aylık iznini kullanmak üzere Milano’da ilerlerken, KGB ajanları otel odasına gizli kamera yerleştirirler. Bu, KGB’nin kullandığı klasik bir şantaj yöntemiydi. Amaç başyardımcıyı işbirliğine ikna etmek ve bundan emin olmaktır. Birkaç gün boyunca onunla sohbet edildi ve güveni kazanıldı. Daha sonra kendisine bir kadın ile şantaj yapıldı ve böylece başyardımcı sayesinde Kardinal Villot İlluminati tarafından etki altına alınmış bulunmaktaydı. Ayrıca İlluminati Vatikan’daki nüfuzunu arttırmak için birçok şaibeli olayı da planlayan ve bu olayları bizzat yöneten teşkilat idi.

İlluminati’nin her türlü dini inancı reddetmesi ve Şeytan’a (Bafome) tapması, Vatikan ile aralarında görülmemiş bir mücadele silsilesinin de artmasına neden olmuştur. Bu manada Vatikan’ın en gizli toplantılarını içlerine sızma olduğu gerekçesi ile Sistine Şapeli’nde yapması da gayet önemlidir. Bu noktada Vatikan Tanrı’ya inanmayan bir teşkilat için herkesle herşey ile ittifak kurmaya hazırdı. Lakin İlluminati’nin gücü 13 aile ile birlikte Dünya’nın birçok yerini sarmaktaydı. Yeni Dünya Düzeni’nin mimarları önderleri Bafome (Şeytan) ile birlikte planlarını hayata geçirmek için mücadele ediyordu…

İşin en önemli ve kilit noktası da şüphesiz Türkiye idi! Çünkü; Vatikan’ın Hıristiyanlaştırma yahut çağımız misyonerliğine uygun olarak hakiki Müslümanlıktan, gerçek Kur’an’dan İslam alemini uzaklaştırmak için ve bu kapıyı açmak için anahtar olarak Türkiye’yi görmekteydi. Buna örnek olarak; Cascioli ‘’Dinlerarası Diyalog’’ ve din savaşlarından söz etmiş, ‘’Kiliselerin İslam karşıtlığı katlanarak artacak. Kilise, İslam'a karşı başlattığı hareketi Türkiye’den başlatacak..!’’demişti…



İlluminati içinde planlarının odak noktasında Kudüs merkezli bir Tek Dünya Devlet’i oluşturmanın en önemli anahtarının yine Türkiye’den geçtiğini ve bu bağlamda Türkiye’nin her konuda önemli bir merkez olduğunu bu şekilde anlayabiliriz. Vatikan ve İlluminati eksenli güç savaşlarının da şüphesiz merkezinde Türkiye var!

Bizim bu konuda oluşturacağımız karşıt hamle ve savunma mekanizması da çok önemlidir. Paylaşılamayan bu toprakları paylaşmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama herkesin bir hesabı varsa şüphesiz Allah’ın da bir hesabı vardır. Allah daha Nurunu tamamlamadı… İşte bütün bu gelişmelerde kilit nokta Hz. Mehdi ile beraber daha bir anlam kazanacak ve o zaman herkesin planlarının kilit noktası olan Türkiye’den doğacak güneş bütün insanlığı aydınlatacaktır. Hz. Mehdi ile birlikte karanlığın ve aydınlığın savaşı başlamış olacaktır.

Ve son söz: ‘’ ''Umut ettiğin kadar özgür, korkak olduğun kadar tutsak olursun.''